Ağız yaralarının sadece ağız mukozasını etkileyen hastalıklarda ortaya çıkabildiği gibi vitamin-mineral eksikliğinin, viral-bakteriyel-mantar …
Ağız yaralarının sadece ağız mukozasını etkileyen hastalıklarda ortaya çıkabildiği gibi vitamin-mineral eksikliğinin, viral-bakteriyel-mantar enfeksiyonlarının, bağışıklık sistemini etkileyen hastalıkların, romatizmal hastalıkların, deri hastalıklarının, sistemik hastalıkların ya da ağız kanserlerinin bulgusu olarak da ortaya çıkabileceğini söyleyen Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Ela Araz Server, uyarılarda bulundu.
KULAK VE YANAKTAKİ AĞRILARA DİKKAT
Dil kanserinin dili oluşturan hücrelerin normal yapısını yitirerek kontrolsüz çoğalması ve büyümesiyle oluşan lezyonlar olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ela Araz Server, “Dil kanserleri erken dönemde herhangi bir belirti göstermeyebilir. En erken belirtisi iyileşmeyen ve kolayca kanayabilen yaradır. Kitlenin büyümesi ile dilin etkilendiği bölgeye göre dilde, kulakta, yanakta, yüzde ağrı; ağızdan kan gelmesi, uyuşma hissi, kasların tutulmasına bağlı dil hareketinde zorluk, konuşma ve yutma güçlüğü, solunum zorluğu gibi diğer belirtiler de görülebilir” diye konuştu.
Ağızda oluşan ve iyileşmeyen yaralarda mutlaka vakit kaybetmeden kulak-burun-boğaz doktoruna başvurulması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Server, şüphelenilen durumlarda alınacak biyopsi ile kesin tanının koyulabileceğini belirtti.
Dil kanseri tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi yöntemlerinden biri ya da birkaçının birlikte kullanılabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Server, hangi yöntemin tercih edileceğine hastalığın evresini belirleyen tümörün büyüklüğü ve yaygınlığına, hastanın genel durumuna, kanserin yerleştiği bölgeye göre karar verileceğini söyledi.
DİLİN BİR KISMININ ALINMASI GEREKEBİLİR
Erken evredeki tümörlerin hastanın genel durumu da müsaade ediyorsa cerrahi yöntemle başarılı bir şekilde tedavi edilebileceğini belirten Doç. Dr. Server, diğer durumlarda uygulanan teknikler hakkında şu bilgileri paylaştı:
“Küçük kitlelerde sadece lezyonun çıkarılması yeterli olur. Daha büyük kitlelerde ise ‘hemiglossektomi’ dediğimiz dilin bir kısmının alınması gerekebilir. Bazı durumlarda cerrahi tedavi sonrası kemoterapi ve/veya radyoterapinin eklenmesi de gerekebilir. İleri evre tümörlerde ise, dil kökünde yer alan lezyonlarda, hastanın genel durumu bozuksa cerrahi tedavi yerine radyoterapi ve kemoterapi ayrı ayrı ya da birlikte tedavide kullanılabilir.”
40 YAŞ ALTINDA GÖRÜLME SIKLIĞI ARTTI
Dil kanserlerinin ağız içi kanserlerin içinde en sık görülen tür olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Server, “Özellikle 60-70 yaşlarda ve erkeklerde daha sık görülür. 40 yaş altı bireylerde ise görülme sıklığı yüzde 4’ün altına düşmektedir. Ancak son dönemlerde 40 yaş altı hasta sayısında bir artış olduğu görülmektedir. Bu durum sigara ve alkole başlama yaşının düşmesi ve ağız kanserlerinin etiyolojisinde rol alan cinsel yolla bulaşan HPV enfeksiyonun artışı ile ilişkilendirilebilir” dedi.
Dil kanserinde hastanın hikayesinin önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Server, hastalığın teşhisi konusunda ise şu bilgileri paylaştı:
“Hastada ve ailesinde kanser öyküsü, sigara, alkol kullanımı, şüpheli cinsel ilişki öyküsü tanıda yardımcı olur. Muayenede yaranın şekli, rengi, boyutu gibi bulgular doktorda şüphe uyandırır. En nihai tanı kitleden alınacak biyopsi sonucuyla koyulur.”
AKCİĞER VE BEYNE METASTAZ YAPABİLİR
Erken evrede yakalanan dil kanserlerinin genelde dilde sınırlı kalabilse de diğer organlara yayılma ihtimalinin de söz konusu olabileceğini belirten Doç. Dr. Server, “İlk olarak boyundaki lenf nodlarına süzülürler. Ayrıca ileri evrelerde uzak organ metastazı dediğimiz akciğer, beyin gibi organlara yayılabilirler. Bu nedenle bu kanser türünde erken teşhis çok önem taşır. Erken evre dil kanserleri tedavisi mümkün olan, hastanın yaşam süresini ve yaşam kalitesini etkilemeden tedavi edilebilen kanserlerdir” ifadelerini kullandı.
TIRTIKLI BOZUK DİŞLER DE SEBEP OLABİLİR
Dil kanserinin kesin nedeninin bilinmediğinin altını çizen Doç. Dr. Server genetik yatkınlığın dışında hastalığı tetikleyecek bazı davranışları şöyle sıraladı:
“Sigara içmek veya tütün çiğnemek. Aşırı alkol tüketimi. Cinsel yolla bulaşan HPV enfeksiyonu. Meyve ve sebzeden yoksun diyet. Kötü ağız hijyeni. Tırtıklı bozuk dişler, uygun olmayan diş protezi nedeniyle oluşan kronik ağız içi yaralanmalar.”
MEYVE SEBZEDEN YOKSUN BESLENME RİSKİ ARTIRIR
Meyve ve sebzeden yoksun beslenmenin tüm ağız kanserlerine yatkınlığı artırdığı bazı çalışmalarda gösterildiğini ifade eden Doç. Dr. Server, dil kanserinden korunmak için şu önerilerde bulundu:
“Dil kanserine sebep olan etkenlerden kaçınarak, ağız hijyenine önem göstererek dil kanserinden korunabiliriz. Riski azaltmak için sigara içmeyin, tütün çiğnemeyin, alkol alınımı kısıtlayın, güvenli cinsel ilişkide bulunun, HPV aşısı olun, ağız hijyeninize dikkat edin, diş protezlerinizi kontrol ettirin, düzenli aralıklarla diş ve ağız muayenesi yaptırın, meyve ve sebzeden zengin beslenin.”
DOKTORA BAŞVURU GECİKİYOR
Hastalarda en sık rastladıkları durumun hastaneye geç başvuru olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Server, “Hastalar hastalıkları ile yüzleşmekten kaçındığı için doktora başvuruyu geciktirebiliyorlar. Bir de ağzı içerisinde yaralar gördüğünde veya şüpheli cinsel ilişki sonrası farklı kimyasal maddeler ile gargaralar yapıp ağız içinde yanıklara sebep olabiliyorlar” diyerek sözlerini noktaladı.