Yıllarca flamenkonun dev isimleri Antonio Gades ve Aida Gómez ile çalışan, kendi dans topluluğuyla uluslararası arenada sahneye devam eden José …
Yıllarca flamenkonun dev isimleri Antonio Gades ve Aida Gómez ile çalışan, kendi dans topluluğuyla uluslararası arenada sahneye devam eden José Huertas’ın sahneye koyduğu Don Kişot yorumu, özellikle ilk bölümde, flamenkonun Endülüs topraklarından çıkan bir halk dansı olduğu vurgusunu dansçıların gösterişten uzak, geleneksel kostümleri ile gerçekleştirdikleri folk eğlenceleri yoluyla yapıyor. Gösterinin başından itibaren kimi yerde senfonik müziklerle klasik baleye, kimi yerde çağdaş klasik müzikle modern dansa yaklaşan koreografiler, flamenko köklerine geçmeden önce izleyiciyi lirik bir yolculuğa çıkarıyor. Ne var ki kadın dansçılar kastanyetleriyle ve fırfırlı kırmızı İspanyol etekleriyle çıktığında ateş ağırdan yanmaya başlıyor. İspanyol gitarın ve Roman vokallerin yakaran flamenko şarkılarıyla, erkek dansçılar çivili Flamenko ayakkabılarını sahneye güçlü bir tempoyla vurmaya başladığında ise sahne gerçek flamenkoyla tutuşuyor.
HAYAL GÜCÜNÜ DÜRTÜYOR
KASABADA BİR RÜYA GİBİ
Öte yandan gösteriden önce flamenko özlemiyle prova vaktinde yakaladığım topluluğun kurucusu Jose Huertas’a merak ettiğim ne varsa sorma şansı yakaladım. Bildiğimiz Don Kişot’un hayalperest bir karakter olduğunu, kahramanın karakterini flamenko ile nasıl örtüştürdüğünü sorduğumda, Huertas “Rüyalar, içinde tutku ve duyguların olduğu deneyimlerin ürünleridir. Flamenko da müziğe, şarkıya ve dansa dönüşen tutku ve duygularla dolu, insanlardan ve günlük hayattan doğan bir sanattır. Bu nedenle Don Kişot uyarlamamızda da Kastilya tarlalarında Don Kişot’un rüya gibi bir yolculuğunda uğradığı kasabanın günlük yaşamıyla ve karakterleriyle çevrili görünüyor” diye açıkladı. Flamenkonun ayartıcı tarafını sorduğumda ise Huertas’ın cevabı net oluyor: “Flamenko, dünyanın her yerinden erkekleri ve kadınları baştan çıkarır.”