Türkiye’de hemen hemen herkesin kendini içinde bulabileceği bir “ötekiler” kümesi mevcut. Hatta bazen iki üç özelliği birlikte taşıyarak kesişim …
Türkiye’de hemen hemen herkesin kendini içinde bulabileceği bir “ötekiler” kümesi mevcut. Hatta bazen iki üç özelliği birlikte taşıyarak kesişim kümelerinde bile yer alabilirsiniz. “Ötekiler” listesinin müdavimleri arasında üst sıralarda bekâr kadınlar yer alır. Bu kadınlar bir veya birden fazla kediyle yaşıyorsa kendilerinden “kedili kadın” diye söz edilir. Peki, insanların yüzünde müstehzi gülümsemelere, tedirgin bakışmalara neden olan bu kedili kadınlar kimdir?
Kutsal bilgi kaynağımız Ekşi Sözlük’ten incilerle yanıt verelim:
“İnsanlardan uzaklaşıp çözümü kedilerde bulan bir kadın çeşidi”, “Otoriter ve baskıcıdırlar”, “Kedili kadın aslında kedili deli teyzedir”, “İnsanlarla anlaşamayacağını üzülerek idrak etmiş, aşktan nasibini almış kadınların sonu”, “Kedili kadın, güçlü kadın. Kedili kadın vicdanlı, sevgi ve ilgi dolu kadın”, “Azmıştır, psikolojisi bozuktur, zavallıdır, çirkin ve iğrençtir. Muhtemelen parası da yoktur”, “Klasik Türk kızı kezbanıdır, uzak durun”, “Kadınlar ev hayvanı olarak yukarıda yazan Neandertal dallamaları değil kediyi seçiyor.”
OLUMSUZ DÜŞÜNCELER
Görüldüğü üzere, kedili kadınlarla ilgili olumsuz düşünceler oldukça yaygın. Şaşırtıcı değil, zira “kedili kadın” tabirinin karşılığını, kültür ürünlerindeki “yalnız, acınası, huysuz, aseksüel kadın” stereotipinde bulduk, bu şekilde öğrendik, aynı şekilde kullanmaya devam ediyoruz.
Evinde yüze yakın kedisi olan Ernest Hemingway’i, “Ne kadar kediniz olursa o kadar uzun yaşarsınız” diyen Charles Bukowski’yi, kedisi Babou’yu her yere götüren Salvador Dali’yi, kedigilleri “şaheser” olarak nitelendiren Leonardo da Vinci’yi görmedik mesela. Çünkü gösterilmemişlerdi (işaret edilmeyen tarafa bakma gibi bir alışkanlığımız yoktur).
Kadınları “deliliğe” daha yatkın gördük hep. Sadece kadın olmak bile “delirmek” için iyi bir nedendi. Kadınlık tedavi edilmeliydi. Hz. Freud sağ olsun! Erkeklerin yüzyıllardır atlarla, av köpekleriyle tutkulu dostluklar kurmasını tuhaf karşılamadık da kadınların kedi sevgisini aleyhlerine delil olarak not aldık.
“Kedili kadın”a atfedilen özellikleri ve bazı bünyelerde yarattığı tedirginliği anlamak için tarihe göz atmak gerekir. Örneğin, olumsuz algının kökenini “cadı” arketipinde bulmak mümkündür. Ortaçağa kadar geri gittiğimizde, cadı olduğu iddia edilen kadınların kedileriyle tasvir edilişine rastlarız; ikisi de aynı kaynaktan şer emerek beslenen uğursuz yoldaşlardır. Yine tarihte, kadınların seçme ve seçilme hakkı için hayatları pahasına protesto ve eylemler yapan süfrajetleri aşağılamak için hazırlanan karikatür, afiş vb. yayınlarda hak savunucusu kadınların kedileriyle birlikte veya kedi gibi resmedildiklerini görürüz.
ANTİ-ANNE!
Cadı arketipinin özelliklerinden biri “antimère” yani “anti-anne” oluşudur. Anneye dair özelliklerin tam tersine sahiptir cadılar. İdeal anne figürünün, kadına dayatılan toplumsal cinsiyet özellikleriyle örtüşmesi tesadüf değildir elbette. Hayatını ailesine adayan, kendinden vazgeçme derecesinde diğerkâm olan annenin aksine egoisttir cadı, can vereceğine can alır. Çocuk istemez, ama olursa da anormalliğini genetik miras olarak ona aktarır. Anne, son derece kutsal bir figür olarak dürüstlük ve sadakat timsaliyken cadı; insanları, büründüğü aldatıcı görüntülerle baştan çıkarır, kandırır. Cadı ayrıca hayvani özelliklere sahiptir veya içindeki hayvanı serbest bırakmaktan sakınmaz. Dindar değildir, hatta Tanrı’yı reddeder. Cadıların erkekleri bu denli korkutmasının nedeni büyü yapmaları değil, kadınlara uygun görülen itaatkârlık, saflık yerine isyankârlık, açık sözlülük gibi özelliklere sahip olmalarıdır. Daha güzel olmakla uğraşmak yerine erk sahibi olmaya çabalamalarıdır. Cadı, kötü karakter olarak masallarda, hikâyelerde başroldedir. Oysaki tarih kadınlara hep ikincil roller biçmiştir.
ÇÜNKÜ…
Bugünün kedili kadınları da cadı arketipinin evrim geçirmiş hali olarak düşünülebilir. “Bulaşılmaması gereken” kadın hissiyatı vermektedir inceden.
Çünkü toplumsal cinsiyet rolünün gerektirdiği “çocuklu kadın”ın karanlık tarafı seçmiş versiyonu gibidir kedili kadın. Can vereceğine korunur veya kürtaj yaptırır.
Çocuğu olursa özgürlükçü fikirlerini ona da aktarır; ondan da bir “öteki” yaratır.
“Kadınların uyması gereken kurallar” listesini yakmıştır, başına buyruk bir “deli”dir.
Toplumun sınırlarını tanımazken kendi kırmızı çizgilerini sonuna kadar savunur. Hayatını adamayı değil, yaşamayı ister.
Partneri yoksa kendi krallığını kurduğu evinde tahtı sadece kediyle paylaşır; partneri varsa kendine ait bir oda (bir evren) bulup orada nefes alır.
Çocuğu olduğunda “Anayım ben” pankartıyla dolaşmaz.
“Beni seven bir ben olsun yeter” kıvamını tutturmuştur, o nedenle de insanlardan uzakmış gibi görünür.
Kimi zaman içindeki hayvanı serbest bırakmaktan sakınmaz, cinselliğin “kadın olmasına rağmen” tadını çıkarır.
Başına buyruk, seçici, keyfine düşkün, inatçı, meraklı, bağımsız, oyuncu, baştan çıkarıcı, yırtıcıdır; kedilerle yaşadıkça kedilere benzer ya da kedilere benzediği için kedilerle yaşar.