29 Ekim’de Kadıköy’de, Müjdat Gezen Tiyatrosu’ndayım. Müjdat, 29 Ekim doğumlu. Her yıl doğum günü Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen mutlu …
29 Ekim’de Kadıköy’de, Müjdat Gezen Tiyatrosu’ndayım. Müjdat, 29 Ekim doğumlu. Her yıl doğum günü Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen mutlu azınlıktan yani. Sanatçılığının, yazarlığının yanı sıra eğitimci kimliğiyle de tiyatromuza damgasını vurmuş bir usta Müjdat Gezen. Bu yıl 30. yaşını tamamlayan ve verdiği ücretsiz tiyatro eğitimiyle sayısız değer yetiştirmiş Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin, MSM’nin kurucusu, yöneticisi, hocası. YÖK MÖK tanımayan, ama seçkin eğitim kadrosu ve verdiği mezunlarıyla kendini çoktan ispatlamış, eğitim tarihimizdeki önemli yerini çoktan almış MSM “macerası”nın mimarı. Bu yıl doğum gününü ve Cumhuriyet Bayramı’nı sahnede kendisinin yazdığı, müziklerini kızı Elif Gezen’in, yönetmenliğini Evren Duyal’ın yaptığı, Elif Gezen ile birlikte oynadığı “Baba-Kız” oyununun prömiyeriyle kutluyor.
İÇTENLİK VE SEVGİ
Bir baba ile kızın iki saat karşılıklı oturup geçmişi yâd etmelerinden, “bak şu da olmuştu, bu da olmuştu” diye birbirlerine anılarını anlatmalarından, anlattırmalarından tiyatro oyunu olur mu? Söz konusu “Baba-Kız” Müjdat ve Elif Gezen ise oluyor, hem de öyle bir oluyor ki iki saatin nasıl geçtiğini anlamıyor, gündelik hayatımıza dönmesek daha, biraz daha anlatsalar, birkaç şarkı daha söyleseler diye geçiriyorsunuz içinizden.
Her şey son derece sade: Sahnenin ortasında iki koltuk, üzerlerinde Leyla Gezen’in hünerli ellerinden çıkmış tığ işi iki nefis örtü, koltukların ortasında bir sandık, üstünde Müjdat Gezen’in yeri geldiğinde “darbuka” hünerini göstermesini sağlayan bir kutu, sahnenin sol ön köşesinde bir mikrofon, sahneye girip evlerindeymiş gibi oturup söyleşen, bizi bu söyleşiye ortak eden bir baba-kız.
‘GÜNDOĞUMU, GÜNBATIMI’
Siyaset şu son dönemde bu ülkede her şeyi öylesine ezdi ve herkes buna hem alışıp hem de öylesine maruz kaldı ki bilinçli bir tercihle politik taşlama olmamayı seçmiş “Baba-Kız”da bambaşka anıların içinde dolaşmak içimi ferahlattı, bir tür “rehabilitasyon” oldu. Üstelik o anılar bizi sadece Müjdat ile Elif’in yaşamına değil, başka bir Türkiye’ye, gönüllerin ve vicdanların bu denli bölünüp parçalanmadığı bir dünyaya, Karacaoğlan’ların, Esmeray’ların, yitirdiğimiz sanatçıların öykülerine ve tabii ki kendi gençliğimize, hatta çocukluğumuza götürüyor. Elif Gezen’in özgün yorumuyla söylediği “Damdaki Kemancı”nın unutulmaz şarkısı “Sunrise, Sunset”in sözlerindeki gibi geçip gidiyor hayat çünkü: “Gündoğumu, günbatımı/Gündoğumu, günbatımı/Kucağımda taşıdığım küçük kız mı bu?/Oyunlar oynayan küçük oğlan bu mu?/Büyüdüklerini hatırlamıyorum bile/Ne zaman büyüdüler böyle?”
“Baba-Kız”ı izleyin; bol bol gülecek, arada bir ağlayacaksınız. Çekinmeyin, sahnedeki baba-kız da gözyaşlarını tutamıyorlar zaman zaman…