Gazetemiz yazarı Erdal Sağlam “Patronlarda umut kalmadı, şikâyet de etmiyorlar” yazısında bugün yapılacak Türk Sanayicileri ve İş İnsanları …
Gazetemiz yazarı Erdal Sağlam “Patronlarda umut kalmadı, şikâyet de etmiyorlar” yazısında bugün yapılacak Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) toplantısını değerlendirdi.
TÜSİAD’ın bugün toplanacak Yüksek İstişare Konseyi toplantısında iki yıldır hazırlanan “Geleceği İnşa” raporu açıklanacağını dile getiren Sağlam, “Konuyu tartıştığım TÜSİAD’a yakın bir kaynak mevcut tavırsızlıklarını, “artık şoförü değiştirerek ekonominin gidişatını değiştirme imkânı kalmadı” biçiminde özetledi” dedi. “Kimsenin enflasyon ve kurlar için bir hesap yapamadığını, önlerini göremediklerini kaydeden aynı kaynak, “Artık bu iktidarın gidişatı değiştirme imkânının kalmadığını” gördüklerini, bu nedenle de eskisi gibi şikâyet ihtiyacı hissedilmediğini söyledi” diye dile getiren Sağlam, “Bir başka yetkili ise ekonomik gidişat için suçlayacak kimse kalmadığını, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu işten sorumlu olduğu konusunda artık hiçbir şüphe olmadığını söyledi. Öyle olunca da Cumhurbaşkanı’na “Şunu değiştirip bu şekilde yaparsanız kurtulabiliriz” gibi önerilerin getirilemediğini kaydetti” dedi.
Sağlam’ın ilgili yazısı şöyle:
Geçen yıl kasımda ekonomideki kötü gidişat üzerine patronlar yoğun şikâyette bulunmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan damadını görevden almıştı. Bir yıl sonra ekonomide daha ağır noktaya geldiğimiz halde şikâyetlerin olmaması, “Patronlar ekonomik gidişattan umutlarını kestiler” biçiminde yorumlanıyor.
TÜSİAD’ın bugün toplanacak Yüksek İstişare Konseyi toplantısında iki yıldır hazırlanan “Geleceği İnşa” raporu açıklanacak. Raporun ardından Prof. Dr. Daron Acemoğlu, rapor hakkında değerlendirme yapacak. Rapor vesilesiyle TÜSİAD’ın Türkiye’nin geleceği konusunda izlenmesi gereken yolu açıklaması bekleniyor. Bu toplantıda “ekonomik gidişat üzerine TÜSİAD eleştirileri”nin de yer alması bekleniyor. Ancak konuştuğum kaynaklar Cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi başta olmak üzere, mevcut iktidara doğrudan sert eleştiriler getirilmesinin beklenmediğini söylediler.
Konuştuğum TÜSİAD ve TOBB bünyesindeki işadamlarına, “geçen yıl aynı duruma düşmüşken, Cumhurbaşkanı’na yoğun şikâyet ve değişim taleplerini ilettiklerini” hatırlattım. Bir yıl sonra ekonomideki çok daha ağır bir durumla karşı karşıya kaldığımızı herkes gibi işadamları da görüyor. Genel olarak bir umutsuzluk ve karamsarlık havasının var olduğu da açık.
Konuyu tartıştığım TÜSİAD’a yakın bir kaynak mevcut tavırsızlıklarını, “artık şoförü değiştirerek ekonominin gidişatını değiştirme imkânı kalmadı” biçiminde özetledi. Kimsenin enflasyon ve kurlar için bir hesap yapamadığını, önlerini göremediklerini kaydeden aynı kaynak, “Artık bu iktidarın gidişatı değiştirme imkânının kalmadığını” gördüklerini, bu nedenle de eskisi gibi şikâyet ihtiyacı hissedilmediğini söyledi. Bir başka yetkili ise ekonomik gidişat için suçlayacak kimse kalmadığını, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu işten sorumlu olduğu konusunda artık hiçbir şüphe olmadığını söyledi. Öyle olunca da Cumhurbaşkanı’na “Şunu değiştirip bu şekilde yaparsanız kurtulabiliriz” gibi önerilerin getirilemediğini kaydetti.
Geçen yıl Berat Albayrak görevden alınıp Lütfi Elvan ve Naci Ağbal göreve getirildiğinde, iş âleminden birçok kişiyle durumun değişip değişmeyeceğini tartışmıştım. “Belirleyicinin belli olduğu, kim gelirse gelsin ona rağmen bir şey yapılamayacağı, yani işlerin düzeltilemeyeceği” görüşüme karşı çıkmışlardı.
TÜSİAD’da yetkili bir kişiye görüşlerimi ilettiğimde “Ne yapalım başka çaremiz yok.. Kendisi de yapılan yanlışları kabul etmiş görünüyor” demişti. Birçok işadamı ve iş âlemi temsilcisinden “Cumhurbaşkanı başka çaresi olmadığını gördü, o nedenle artık rasyonel ekonomik politikalara dönecek” yanıtı almıştım. Geçen yıl kasım ayında sadece TÜSİAD ve TOBB değil, iktidara yakın MÜSİAD gibi işveren örgütleri de sendikalar da aynı noktada birleşmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu kadar büyük bir baskı üzerine, rasyonel politikalar uygulamaları için Lütfi Elvan ve Naci Ağbal’ı göreve getirmişti.
ELVAN’IN RAHATSIZLIĞI AÇIK
Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı döneminde atılan adımlar piyasaya güven vermiş, yeniden ekonomi yönetimine olan güvenin tazelenmeye başladığı görülmüştü. Ancak beş ay içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği faiz indirimini yapmadığı için Ağbal’ı görevden alınca, işler eskisine döndü.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da öncelikli olan enflasyonun önlenmesi için mali tedbirlere ağırlık verdi, güven sağlamaya çalıştı ama başarılı olamadı.
Bakan Elvan’ın uzun zamandır sesinin çıkmaması piyasalarda spekülasyonlara neden olmaya başladı. Elvan’ın hâlâ, faiz indirimleri başta olmak üzere alınan kararlar ve politikalara ters düştüğünü, konuştuğum kaynaklarımdan teyit ettim. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve danışman çevresinin etkili olduğu, Bakan Elvan’ın çabalarının sürekli bu duvara çarptığı izlenimini aldım.
Peki, istediğini hiç yapamıyorsa neden görevde kalıyor sorusu da önemli bir soru. Aslında sadece Elvan için değil, AKP’de genel bir “görevden atılmalarına rağmen suskun kalan ve ayrılmayan uzmanlar” bilmecesi var. Bunun yanıtının ideolojik olduğu kanısındayım. Yani ne kadar saf dışı edilirse edilsinler, genel olarak partiden ayrılmayı, hatta yapılan yanlışları anlatmaları pek mümkün olmuyor. Liyakatiyle bilinen Naci Ağbal, Lütfi Elvan, Hüseyin Aydın gibi yetkililer, ekonomide yönetimi açısından son örnekler. Ya Ağbal ve Aydın gibi köşelerinde oturup sessizce izliyorlar, iktidar ya da sorunun kaynağı AKP’li yöneticiler ve politikacılar hakkında tek kelime söz etmemeyi tercih ediyorlar. Ya da Lütfi Elvan gibi, etkisiz kalmasına rağmen bakanlık koltuğunda kalmayı kabul ediyorlar. Belki de ayrılma talebini dile getirmeyi bile partiye karşı bir hareketmiş gibi algılanmasından çekiniyorlar.
O zaman liyakatli olmalarına rağmen belki de bu nedenle, görevden alınan, uzun zaman katkıda bulundukları partiden dışlanan bu kişiler hakkında da ister istemez, “kol kırılır yen içinde kalır feodalizmini aşamamış kişiler” deniliyor. Bu hareketsizlik ideolojik bir katılık ve mahalle baskısı olarak görülüyor.
Mevcut iktidar ve hâlâ devam eden biat anlayışı ülkeyi felakete götürüyor.