Yalova Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Baki Demirel, yüksek dolarizasyon nedeniyle Türkiye’de kur, bu seviyelerde devam ettikçe …
Yalova Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Baki Demirel, yüksek dolarizasyon nedeniyle Türkiye’de kur, bu seviyelerde devam ettikçe enflasyonun çift hanelerde kalmaya ve artmaya devam edeceğini vurguladı.
Demirel, “Yüksek stagflasyon (ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon) hatta slumpflasyon (ekonomik daralma ve yüksek enflasyon) ile karşı karşıya kalabiliriz” ifadesini kullandı. Yoksulluğun derinleştiğini, bunun önemli bir göstergesi de ortalama maaşların asgari ücrete yaklaşması olduğunu kaydeden Demirel, “Bu sorun daha fazla derinleşebilir mi? Muhtemelen evet. Bunun derinleşmesi demek, açlığın genele yayılmasıdır ki önemli toplumsal sorunlara neden olabilecek bir durumdur” dedi.
Vergilerin tabana değil tavana yayılması gerektiğini söyleyen ve servet vergisini öneren Doç Dr. Baki Demirel ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
– Merkez Bankası’nın (TCMB) son faiz indirimiyle kur yeniden yükselişe geçti. Böyle bir ortamda faiz indirmek ne kadar gerçekçi? Tekrar faiz indirimi bekliyor musunuz?
TCMB’nin faiz artırmak için alanı var ama faiz indirmek için alanı yok. Faiz indiriminin iktisadi bir gerekçesini bulamıyorum gerçekten. Sıkça dile getirilen rekabetçi kur söylemi iyi bir gerekçe değil. Yoksullaşmayı artırıcı etkisi var, sürdürülebilir değil.
Faiz indiriminin kur baskısı yaratmasının nedeni, gelecek beklentilerinin daha da bozulması ve güvenli limana kaçış olarak nitelendirilebilir. Dolarize olmuş bir ekonomide kur baskısı yaratabilecek böyle bir karar, daha yüksek enflasyonu göze almaktır. Çünkü yüksek dolarizasyon, döviz kuru artışının enflasyona etkisini de yükseltmektedir.
BAŞ EDİLEMEZ FİYAT ARTIŞLARI
– Son enflasyon verilerine göre de TÜFE yüzde 19.58’e çıktı. Bu, yurttaşın hissettiği enflasyonu ne kadar yansıtıyor?
Sanırım TCMB kendisini Fed, Türkiye ekonomisini de ABD ekonomisi zannediyor. Ancak dolarizasyon ve TL’ye olan güven kaybı önemli bir sorun. ABD, İngiltere, Euro Bölgesi ve Japonya gibi rezerv para ülkelerinin böyle bir sorunları yok. Yüksek dolarizasyon nedeniyle Türkiye’de kur, bu seviyelerde devam ettikçe enflasyon çift hanelerde kalmaya ve artmaya devam edecektir. Enflasyonun geçiciliği konusu ise oldukça tartışmalıdır. Türkiye’de enflasyon tarihi ve kurumsal nedeniyle yapısaldır. Türkiye’deki yüksek kur seviyesi enerji maliyetlerinin daha da yüksek olmasına neden oluyor. Sadece bu durum bile yüksek enflasyonun kalıcılığını söylemek için önemli bir neden olabilir. Hizmet üreticilerinin maliyetinin yüzde 30 seviyesinde olması da benzer biçimde kalıcı yüksek enflasyon için önemli bir göstergedir. Küresel gıda enflasyonu, Türkiye için de enflasyonist riskler barındırıyor. Bunun ilk nedeni tarım üretiminin yetersizliğidir. Artan yoksulluk, gıda harcamalarının toplam içindeki payının yükselmesine neden oldu. Bu durum tüketici enflasyonunun artmasına neden oluyor.
Yoksulluk arttıkça tüketici sepeti değişmekte ve bu da hissedilen enflasyonun yüksek olmasına neden oluyor. Kiraların gittikçe baş edilemez seviyelere çıkması, doğalgaz fiyatının artması hissedilen enflasyonu sürekli yukarıya taşıyan nedenler olarak karşımıza çıkıyor. Şu haliyle ortalama gelirli tüketicinin hissettiği enflasyonun, manşet enflasyonun çok üzerinde yani yüzde 40’lara yakın bir seviyede olduğunu söylemek yanlış olmaz.
SERVET VERGİSİ GELMELİ
– Türkiye’de vergi yükü her daim dar gelirlinin üzerinde kalıyor. Adil ve eşitlikçi bir vergi sistemi için hangi adımlar atılmalı?
Dolaylı vergilerin toplam içindeki payının yüksek olması, hem enflasyonu olumsuz etkiliyor hem de talebi istikrarsız hale getiriyor. Vergi politikasının değişmesi gerekiyor. Vergiler tabana değil tavana yayılmalıdır. Yani gelir-kurumlar vergileri yüksek olmalı. Borç tasfiyeleri için zenginlerin tasarruflarına ihtiyaç vardır. Bu aslında kapitalistler içinde iyi bir uygulama. Çünkü hanehalkı ve kamu harcamaları onların kârlarını ve tasarruflarının yeniden artmasını sağlayacaktır. Servet vergisini öneriyorum. Konut ve arazi rantlarının yükseği de gelir dağılımını bozuyor. Bu kapsamda rant vergisi uygulaması yüksek konut ve kiralar üzerinde caydırıcı olacak.
AÇLIK GENELE YAYILACAK
– “Bir ülke halkının yoksullaşmasının bir göstergesi de tüketilen malların kalitesinin gitgide azalmasıdır” diyorsunuz. Yurttaş artık daha kalitesiz ürün mü tüketiyor?
Türkiye’de yoksulluğun artışının iki boyutu var. Birincisi gelir artışının enflasyonun gerisinde kalmasına bağlı olarak hanehalkı gelirlerinin erozyona uğramasıdır. Bu aynı zamanda hayat pahalılığına da neden oluyor. Çünkü gelirlerinizin bazı harcamalarınızı karşılamaya yetmediğini görüyorsunuz. İkincisi ise malların kalitesinde azalmaya-eksilmeye bağlı olarak yaşam kalitesizliğinin artmasıdır. Bunu sadece tüketilen malların kalitesizliğinin artması olarak da düşünmemek gerekiyor. Hizmet kalitesindeki azalmalar da bunun bir parçası. Asıl önemli sorun ise yoksulluk arttıkça yurttaşların daha fazla beslenmek için yaşamaları yani gıda harcamalarının gelirlerinin önemli bir paya sahip olması, önemli bir kalitesiz hayat göstergesidir.
Bu, yaşamdan zevk almayan, hayatta kalmak için çalışan mutsuz insanların ülkesine döndürüyor ülkemizi. Elbette daha fazla suç işlenmesine de neden oluyor. Yoksulluğun bu denli artışının önemli bir göstergesi de ortalama maaşların asgari ücrete yaklaşmasıdır diyebiliriz. Bu sorun daha fazla derinleşebilir mi? Muhtemelen evet. Bunun derinleşmesi demek açlığın genele yayılmasıdır ki önemli toplumsal sorunlara neden olabilecek bir durumdur.
DARALMAYLA KARŞILAŞABİLİRİZ
– Yurttaşı ve ekonomiyi nasıl günler bekliyor?
Türkiye ekonomisi maalesef kırılgan bir ekonomi. 2022 yılında küresel ekonomi şimdi gösterdiği büyüme performansını göstermeyecek gibi görünüyor. Aynı zamanda küresel parasal sıkılaştırma döngüsü bizim gibi kırılgan ve dövize bağımlı ekonomiler için finansal koşulları daha da sıkılaştırabilir. Kur üzerinde daha yüksek bir baskı anlamına gelebilecek bu durum daha fazla yoksullaşma ve daha yüksek enflasyona neden olabilir. Yani yüksek stagflasyon (ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon) hatta slumpflasyon (ekonomik daralma ve yüksek enflasyon) ile karşı karşıya kalabiliriz.
– Yıl sonu büyüme, işsizlik, enflasyon, faiz ve kur öngörüleriniz nelerdir?
Orta vade program hedeflerinin tutmayabileceğini söylemeliyim.
YÜKSEK BORÇ BÜYÜK KIRILGANLIK
– Şu anda Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları nelerdir?
Türkiye ekonomisi en kırılgan 15 ekonomi arasında. Makrofinansal istikrarsızlık ve ekonomi politikalarının yarattığı güven sorunu kırılganlığımızı artırıyor. Örneğin hanehalkı borçlarının hanehalkı gelirlerine göre daha fazla artması, kamunun yurtiçi ve yurtdışından dövizle borçlanması, Türkiye’nin yüksek dış borç stoku en önemli kırılganlık faktörleridir. Ancak ekonomimizin esas sorunu bölüşümle ilgilidir. Kaynakların verimsiz kullanımı, gelir dağılımındaki bozulmaya neden oluşturmakta. Salgın krizi, gelir dağılımının tüm ekonomilerde bozulmasına neden oldu ancak Türkiye gibi sermaye birikimi düşük emek yoğun bir ekonomide artan yoksullaşma iç talebin daha da daralmasına ve yeni yatırımlar için cazibe olmaktan çıkmasına neden oluyor. Enflasyonla mücadele kapsamında gıda fiyatlarına yönelik fahiş fiyat denetimleri de aslında politika yapıcıların artan yoksulluğu kabul ettiklerini gösteriyor. Hanehalkının artan borçluluğu da sorunu derinleştiriyor. Artan yoksullaşma hem enflasyonla mücadelenin başarısını hem de istikrarlı büyümeyi olumsuz etkilemekte ve ekonomimizin kırılganlığını artırmakta.
– Ekonomi bir kurtuluş reçetesi var mı?
Var elbette. Çözüm ekonomiye bakış açısının değişmesinde emekten yana politikalar izlenmesindedir. Para politikasının tıkandığını, enflasyon hedeflemesi stratejisinin doğru bir strateji olmadığını düşünüyorum. Maliye politikaları, genişletici ve ekonomiyi destekleyici biçimde uygulanmalı. Servet vergisi ve borç tasfiyeleri (hanehalkı, çiftçi, öğrenci borçları başta olmak üzere) düşünülmeli. Dolarizasyon önemli bir sorun, bu sorunun çözümü; şeffaf, hedefleri gerçekçi ve kurumsal kredibiliteyi artırabilecek kapsamlı makroekonomik planla mümkün olabilir. Eğitim, adalet ve sağlık alanında vb. toplumsal yaşam kalitesini yükseltecek reformlar yapmamız gerekiyor.