enflasyonemeklilikötvdövizcovid19kktc
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
19°C
İstanbul
19°C
Açık
Pazartesi Açık
21°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
17°C

Cevap ve düzeltme hakkı uygulaması için hukuk rehberi

“Basın özgürlüğünün sınırlarını kişilik haklarının ihlali oluşturur.” Kişilik haklarını şöyle sayabiliriz: – kişinin hayatı, – sağlığı, – vücut …

Cevap ve düzeltme hakkı uygulaması için hukuk rehberi
21.02.2022 22:23
A+
A-

Cevap ve düzeltme hakkı uygulaması için hukuk rehberi

“Basın özgürlüğünün sınırlarını kişilik haklarının ihlali oluşturur.” Kişilik haklarını şöyle sayabiliriz:

– kişinin hayatı,

– sağlığı,

– vücut bütünlüğü,

– şeref ve haysiyeti,

– özel ve sır alanları,

– adı,

– resimleri,

– sesi

– kanaat özgürlüğü, haber ve görüş alma ve verme özgürlüğü,

– özel ve sır alanları

Kişilik hakları yukarıda sayılan unsurlardan oluşmuştur. Bu unsurlardan herhangi birinin zarar görmesi kişilik haklarının ihlali demektir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (“AİHS”)’in en önemli hükümlerinden biri olan 10. maddesinde “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve verme özgürlüğünü de kapsar”. denilmektedir. İfade özgürlüğü ve yukarıda açıklandığı üzere bunun bir uzantısı olan basın özgürlüğü, önemli bir özgürlük alanı olması nedeniyle uluslararası toplum tarafından tanınmış ve koruma altına alınmıştır.

Basın, toplumun bilinçlenmesi için gerçekleri objektif biçimde yansıtmak suretiyle haber vermek, toplumu ilgilendiren konularda kamuoyunun oluşması için çeşitli tartışmaları açmak, eleştiri yapmak, siyasal iktidarın denetlenmesini, eleştirilmesini ve politik olayların izlenerek değerlendirilmesini yaparak kamu görevi yapmaktadır.

Bu kamu görevleri şunlardır:

– haber verme görevi,

– denetim ve eleştiri görevi,

– kamuoyu oluşturma görevi,

– eğitim ve öğretim,

– kamuoyu için önem arz eden konularda halkı bilgilendirme

– özel olarak önemli hususlarda eleştiri yaparak kamuoyunu yönlendirme işlevi.

İsviçre Federal Mahkemesi’ne göre ise basının görevi; toplumu siyasi, ekonomik, bilimsel olaylar hususunda bilgilendirmek, edebi ve sanat olayları hakkında yönlendirmek, kamu yararının söz konusu olduğu meselelerde tartışma başlatmak ve çözümlerin bulunması için aracı olmak, devlet yönetimi ve özellikle kamu parasının harcanması konusunda bilgi talebinde bulunmak, kamu işlerindeki her türlü suiistimalleri araştırarak bunları ortaya çıkarmak ve bunu halka iletmektir. Yerine getirdiği bu görevler ve doğurabildiği bu etki nedeniyle basının büyük bir öneme sahip olduğu tartışmasızdır. Bu görevler ,küçük ifade farklılıkları ile Yargıtay kararlarında defalarca şu şekilde dile getirilmiştir: “Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesiyle 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir.

Şeref ve Haysiyet, kişiye, toplum içerisindeki hal ve davranışlarına göre öncelikle çevresi ve ardından toplum tarafından atfedilen sosyal değer ve itibarı ifade eder. Bu yönüyle şeref ve haysiyet, nispi bir kavramdır. Kişinin, çevresinin kendisinden beklediği niteliklerin eksik olduğu izleniminin uyandırılması, şeref ve haysiyete saldırı anlamına gelmektedir. Yargıtay ise şeref ve haysiyet konusunda: “Şeref ve haysiyet, dahil olduğu toplumun gerekli saydığı ahlaki niteliklere sahip olduğu ya da böyle kabul edildiği için, kişiye verilen değeri ifade eder. Kişinin onuru (şerefi) ve saygınlığı onun toplum içindeki tüm manevi değerlerinden oluşur.”

Basın organları görevlerini yerine getirirken şeref ve haysiyet, özel ve sır alanları, resim, ses ve ad gibi çeşitli kişisel değerleri ihlal edebilirler. Bu gibi hallerde basının icra ettiği görev nedeniyle kamu yararı ile ihlal edilen kişilik değeri karşı karşıya gelmektedir. Bu noktada hangisine üstünlük tanınacağına karar vermek o kadar kolay olmayabilir. Kitle iletişim araçları nedeniyle meydana gelen bu zorunlu menfaat çatışmasının mevcudiyeti durumunda hâkim, kişilik hakkının korunmasına ilişkin menfaat ile kamunun haber alma ve bilgilendirilmeye ilişkin menfaatini somut olayın özelliklerini göz önüne alarak, tartarak olayda hukuka uygunluğun bulunup bulunmadığını belirler. Yargıtay da bu durumda genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerektiğini ifade etmiş ve ardından çeşitli ilkeleri ortaya koymuştur. Buna göre her somut olayda Yargıtay’ın ortaya koyduğu ölçütler ışığında değerlerin tartılması suretiyle bir sonuca varılması gerekir.

Yargıtay, basın yoluyla kişilik hakkı ihlali iddiasında bulunulduğu hallerde istikrarlı biçimde şu tespitte bulunmuştur: “Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir”.61 Yargıtay’a göre kişilik hakkının basın yoluyla ihlalinde izlenecek yol ise şu şekildedir: “Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır”. Somut olayda basın özgürlüğüne mi yoksa kişilik hakkına mı ağırlık verileceğini belirlemede kullanılacak ölçütler, şunlardır:

1. Gerçeklik: Yapılan yayının hukuka uygun olmasının birinci şartı gerçek olmasıdır. Gerçeklik ilkesi haber vermenin yanı sıra eleştiri, değerlendirme ve yorumlama hallerinde de aranır.

Basın Yoluyla Kişilik Hakkının İhlalinin Tespitinde Kullanılan Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarında anlaşılması gereken somut gerçek değil, görünür gerçekliktir. Görünür gerçeklik ise “o anda, yani yayının yapıldığı anda, belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları” ifade etmektedir. Zira “o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır”. Tersi bir yorum kabul edilerek basının somut gerçeğe ulaşmasını beklemek ve ancak ondan sonra yayımlanmasına izin vermek basının haiz olduğu haber verme ve diğer görevlerinin yerine getirmesinin kısıtlanmasına neden olur. Basının somut gerçeklik aranmadığı bahanesini öne sürerek gerekli özeni göstermeden görünür gerçek iddiasını gerekçe göstererek sorumluluktan kurtulması düşünülemez. Basın görünür gerçeğe ulaşmak için gerekli özeni göstermelidir. Kamu Yararı ve Toplumsal İlgi ölçütüyle aranan husus, söz konusu yayına ilişkin kamu yararı ve toplumsal ilginin olup olmadığıdır.

Öte yandan, kamuya mal olmuş kişilerin özel ve sır alanları dardır.Bu kimseler sıradan vatandaşların katlanmak zorunda olmadığı basın yoluyla müdahalelere maruz kalabilecektir. Güncellik, yayına konu olan olayın yakın zamanda gerçekleşmiş olması ya da yakın zamanda gerçekleşmiş olmasa bile olayın etkilerinin hala canlılığını koruyor olmasıdır.

“Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin “Özel Yaşam Hakkı”na ilişkin 1165 (1998) sayılı kararında kamuya mal olmuş kişi, politika, ekonomi, sanat, sosyal yaşam veya başka herhangi bir alanda kamusal yaşamda rol oynayan kişi şeklinde tanımlanmaktadır.

Basın haber verme, denetim, eleştiri ve kamuoyu oluşturma görevlerini yerine getirdiğinden basın özgürlüğü demokratik toplumlar için vazgeçilmez olup gerek anayasa ve kanunlarda gerek uluslararası metinlerde güvence altına alınmıştır. Basının özgürlüğü sınırsız olmayıp bunun en önemli sınırlarından birini “kişilik hakkı” oluşturmaktadır. Bir kimsenin insan olması sebebiyle kendisine tanınmış olan ve kişinin kendi özgür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan doğuştan sahip olduğu haklara kişilik hakları ya da genel bir ifadeyle kişilik hakkı denir. Bu hakkın kapsamına giren başlıca kişisel değerler, kişinin hayatı, sağlığı, vücut bütünlüğü, şeref ve haysiyeti, özel ve sır alanları, adı, resim ve sesidir. Özellikle, şeref ve haysiyet, özel ve sır alanları (ya da bu çalışmada her ikisini birlikte ifade etmek üzere kullanılan özel yaşam alanı) ve resim, basın yoluyla en çok ihlal edilen kişisel değerlerdir. Basın yoluyla kişilik değerlerinin ihlal edilmesi sebebiyle basın özgürlüğü ile kişilik hakkının karşı karşıya geldiği pek çok durum yargı kararlarına konu olmuş; gerek Yargıtay gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu hallerde dengenin ne yönde ve hangi koşullarla kurulacağına ilişkin içtihat geliştirmişlerdir. Hem Yargıtay’ın hem de AİHM’nin özel yaşama saygı gösterilmesini isteme hakkı gibi kişilik hakkı ile ifade özgürlüğünün bir uzantısı olan basın özgürlüğünün çatıştığı durumlarda dikkatli bir inceleme gerçekleştirdikleri görülmektedir.

AİHM’nin yerleşik içtihadına göre basının ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı gösterilmesini isteme hakkının karşı karşıya geldiği durumlarda başvurulacak ölçütler,

i) yayının kamu yararının bulunduğu bir tartışmaya katkıda bulunup bulunmadığı,

(ii) ilgili kişinin ne kadar tanınır olduğu/ kamuya mal olmuş olup olmadığı ve yayının konusu,

(iii) ilgili kişinin önceki davranışları,

(iv) yayının içerik, biçim, ve sonuçları

(v) fotoğraf söz konusu ise, çekildiği koşullardır.

Yargıtay, basın yoluyla kişilik hakkının ihlalinde hukuka uygunluk sebeplerinden üstün nitelikte kamu yararını ise şu ölçütler ışığında açıklamaktadır:

(i) görünür gerçeklik

(ii) kamu yararı ve toplumsal ilgi

(iii) güncellik

(iv) öz biçim arasındaki dengedir..

Öncelikle yayının yapıldığı anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olgular şeklinde zikredilen “görünür gerçeklik” ölçütü çok önemli ve adil bir uygulama ilkesidir.

Öte yandan “kamu yararı ve toplumsal ilgi” biçiminde ifade edilen ölçütün öncelikle, “toplumsal ilgi” AİHM kararlarında olduğu gibi ayrı bir ölçüt olarak belirlenmeli ve bu kavramdan kamuda rol oynayan kimse olan kamuya mal olmuş kişi anlaşılmalıdır. Bu ölçüt özellikle, özel yaşam alanı ile kişisel değerlerinin ihlal edilip edilmediğini belirlemede büyük rol oynayacaktır.

Yargıtay’ın getirmiş olduğu bu ölçütler “üstün nitelikte kamu yararı” kenar başlıklı bir hukuka uygunluk sebebinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Hal böyle iken, bir alt başlık olarak bu derece belirsiz bir şekilde kamu yararı ifadesi kolaycılık olarak değerlendirilebilir. Bu noktada, “kamu yararının bulunduğu tartışmaya katkı” biçiminde bir ölçüt getiren ve çeşitli kararlarında bu ölçütün içini dolduran AİHM örnek alınabilir ya da Yargıtay kendi ölçütlerini kullanmak suretiyle bunu başka bir şekilde somutlaştırabilir. Yargıtayın kararlarındaki ölçüt şunlardır:

-Güncellik:Yayına konu olan olayın yakın zamanda gerçekleşmiş olması ya da yakın zamanda gerçekleşmiş olmasa bile olayın etkilerinin hala canlılığını koruyor olması.

-Konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık biçiminde de dile getirilen, haberin içeriği ve şeklin birbirine uygun olması anlamına gelen “öz biçim arasındaki uyum

-Basın Yoluyla Kişilik Hakkının İhlalinin Tespitinde Kullanılan Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin birbiriyle uyumlu “denge” ölçütleri de hakkın tespitine ışık tutacak niteliktedir.

Denge ve ölçütlerde AİHM İLE YARGITAY VE DANIŞTAY KARARLARI UYUM İÇİNDEDİR. ANCAK BU ÖLÇÜTLERİN UYGULANMASINDA BAZI SORUNLAR ÇIKMAKTADIR. HAKSIZLIKLAR VE YAKINMALAR DOĞMAKTADIR. MECLİSİN VE HUKUKÇULARIN BU ALANDA ÇALIŞMALAR YAPMASI ZORUNLU BİR İHTİYAÇ HALİNE GELMİŞTİR.

Düzeltme ve cevap

Madde 14 –

Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihin­den itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.

Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili ya­zıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.

Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, dü­zeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.

Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması ha­linde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren on beş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.

Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.

Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, bi­rinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.

Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılar­dan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir.

SORU: 14. MADDENİN AMAÇLARI NELERDİR?

CEVAP:

“1- Yayınlarda kis¸ilerin s¸eref ve haysiyetini ihla^l edici veya kis¸ilerle ilgili gerc¸egˆe aykırı yayım yapılmasını önlemek.

2- Yapılması halinde, bundan zarar go¨ren kis¸inin yayım tarihinden itibaren iki ay ic¸inde düzeltme ve cevap yazısı go¨nderme hakkını düzenlemek.

3-Düzeltme ve cevap yazısı suc¸ unsuru ic¸ermeyen, u¨c¸u¨ncu¨ kis¸ilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan nitelikte olması zorunluluğunu uygulamak.

4-Basın özgürlüğünü korumak.

5-Cevap ve düzeltme hakkının kötüye kullanılmasını önlemek.

SORU:14. MADDENİN KAPSAMI NEDİR?

CEVAP:

14. maddenin Kapsamı aşağıdaki eylemlerin birlikte bulunduğu olgulardan oluşur:

a-İlgili kişinin şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesi,

b- İlgili kişiye yönelik gerçeğe aykırı yayın yapılması,

c- Bu kişinin kişinin zarar görmesi,

d-Yapılan yayının kamu yararı amacına yani toplumun iyiliği amacına uygun olmaması.

SORU:CEVAP VE DÜZELTME HAKKINI ANAYASAL TEMEL BİR HAK KAPSAMINDA NASIL AÇIKLAYABİLİRİZ?

CEVAP:

Söz konusu yayın, yasalarda bir suç ya da haksız fiil olarak tanımlanmasa bile, cevap ve düzeltme hakkı yoluyla etkin ve hızlı bir şekilde yayın sonucu ortaya çıkan yanlış anlaşılmalar ve kötü sonuçlar ortadan kaldırılabilir. Zaten cevap ve düzeltme hakkının temelinde diğer başvuru yollarına kıyasla daha etkin ve ivedi çözüm üretmesi yatar.

Söz konusu yayına karşı cevap ve düzeltme hakkının kullanılması diğer başvuru haklarını ortadan kaldırmaz ya da o başvurulara delil teşkil etmez.

Cevap ve düzeltme hakkı dayanağını doğrudan Anayasa’dan alır.

Buna göre Anayasa’nın 32. Maddesi’nde, Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.

Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.

Cevap ve düzeltmeye karar verecek yargılama makamının kararını kaç gün içinde vereceği hükmünü dahi belirleyen, Anayasa düzenlemesi, bu hakkın yasa koyucu tarafından ne derece önemsendiğinin göstergesi sayılabilir.

Cevap ve düzeltme hakkı yalnızca süreli/dönemsel yayınlar için öngörülen bir düzenleme olup süresiz yayınlarda örneğin kitap ya da el broşürü gibi basılı yayınlarda cevap ve düzeltme hakkı kullanılamaz.

Türk hukuk uygulamasında cevap ve düzeltme hakkı Basılı eserler için 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14 ve 18. Maddelerinde düzenlenmiştir.

(Av. Coşkun ONGUN’un İstanbul Barosu Dergisi 2012/1. Sayısından Yayımlanan Yazısı)

-kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası yoksa,

-daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar bulunmuyorsa,

-kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı değilse, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.

Basın kuruluşlarının bu hukuki gerçeği dikkate alarak özenle uygulamları çok önemli ve gereklidir.

SORU: SÜRELİ-BASILI YAYINLARDA CEVAP VE DÜZELTME İLE İLGİLİ GÖREV YETKİ VE YAPILMASI GEREKEN İŞLEMLER NELERDİR?

CEVAP:

Basın Yasası Düzenlemesi

Süreli yayınlar için cevap ve düzeltme hakkının düzenlenmesi Basın Kanunu’nda yapılmıştır. Basın Yasası’nın 14. maddesi cevap ve düzeltme hakkının ne şekilde kullanılacağını, sade bir biçimde açıklamaktadır.

Maddenin ilk paragrafında, ‘Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.’ Şeklindedir.

Yasa maddesinden de anlaşıldığı üzere düzeltme hakkının kullanılması için öncelikle ortada hukuka aykırı bir yayın olmalıdır. Buradaki hukuka aykırılığın koşulunu, yasa koyucu şeref ve haysiyeti ihlal edici veya gerçeğe aykırı yayın şeklinde belirlemiştir. Bunun bulguları her olayın somut özelliklerine göre değişiklik gösterecektir. Hakkında yayın yapılan kişi, o yayından bir biçimde “incindiğini” düşünüyorsa, cevap ve düzeltme hakkını kullanabilecektir.

Hakkında yayın yapılan kişi, yayım tarihinden itibaren iki ay içinde, bir düzeltme metnini yayın kurumunun sorumlu müdürlüğüne ulaştırmak zorundadır. Metnin doğrudan sorumlu müdür tarafından teslim alınması gerekmez. Tebligat Yasası hükümleri doğrultusunda kurumda sürekli çalışan birine de tebligat yapılabilir. Önemli olan cevap ve düzeltme metninin iki aylık süre içinde basın kuruluşuna ulaşmış olmasıdır. Eğer yayının künyesinde sorumlu müdür gözükmüyorsa, yayının sorumlusu olan Yazı İşler Müdürüne de ihtarname gönderilebilir.

Bazı yayın kuruluşlarının künyelerinde “sorumlu Yazı İşleri Müdürü” tanımı yerine “Tüzel kişi temsilcisi ve sorumlu müdür” ibaresi yer almaktadır. Bu tür durumlarda da ihtarname ile ekindeki cevap ve düzeltme metninin gönderileceği kişi burada yazandır.

SORU: CEVAP VE DÜZELTME METNİ İLE İLGİLİ UYGULAMADA HANGİ İŞLEMLER YAPILIR?

CEVAP:

Uygulamada, hazırlanan düzeltme metinleri, noterden bir ihtarname eşliğinde ilgili kuruma gönderilmektedir. Düzeltme yazısı, suç unsuru içermemeli ve de haberi yeniden düzeltme gerektirecek biçimde üçüncü kişilerin haklarını ihlal etmemelidir. Sorumlu müdür aldığı düzeltme metnini, günlük bir süreli yayında, aldığı tarihten itibaren üç gün içinde, günlük olmayan örneğin haftalık, aylık ya da iki aylık gibi süreli yayınlarda ise üç günden sonraki ilk sayıda haberin yayımlandığı sayfa ve sütun genişliğinde yani aynı ölçülerde yayınlamak zorundadır. Uygulamada sürmanşetten büyük puntolarla verilen bir haberin yayınlanmasına karar verilen düzeltme metni, genelde sürmanşetten değil, ilk sayfanın yakınlarında bir yerlerde yayınlanmaktadır. Kanımızca cevap ve düzeltme metninin bu şekilde yayınlanması yasaya uygundur. Ancak ilgili sayfada yayınlanması gereken haberin başka bir sayfada yayınlanması örneğin haberin birinci sayfada verilmesine karşın cevap ve düzeltme metninin iç sayfalarda verilmesi hukuka aykırılık nedenidir. Bu durumda Basın Kanunu 18. Maddedeki yaptırımların uygulanması zorunludur.

Günlük yayın yapan basın organının, bu durumda tebliğden itibaren en geç basılacak üçüncü günkü sayısında düzeltme metnine yer vermesi gerekir.

Düzeltme ve cevap metninde cevap hakkının kullanılmasını gerektiren yayının günü ve sayısı belirtilir. İhtarname eşliğinde gönderilecek düzeltme ve cevap metninin ilgili yazıdan uzun olamayacağı, düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemeyeceği yasanın aynı maddesiyle hükme bağlanmıştır.

Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yer alır. Ancak birden çok yerde basılıp da, ek niteliğinde farklı bölgesel yayın yapan gazetelerin sadece bir ekinde düzeltme gerektiren yayın yapılmışsa, bu durumda salt o bölgesel yayında düzeltme metninin kullanılması kanımızca yeterli olur.

SORU: CEVAP VE DÜZELTME METNİNİN YASACA BELİRLENEN SÜRELER İÇİNDE YAYINLANMAMASI DURUMUNDA HANGİ İŞLEMLER YAPILIR?

CEVAP:

Cevap ve Düzeltme metninin yasaca belirlenen süreler içinde yayımlanmaması durumunda, yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, belirlenen koşullara aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren on beş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişiye yargıya başvuru hakkı doğar.

Kişi bu durumda, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, salt dosya üzerinden karara bağlar. Uygulamada bu sürenin aşıldığı ve yaklaşık olarak bir haftayı bulduğu görülmektedir.

Sulh ceza hâkiminin kararı, cevap ve düzeltme metninin yayımlanması yönünde olursa bu karara, yayını yapan basın kurumunca itiraz edilebilir. Kanun koyucu burada acele itiraz sözcüğüne yer verdiğinden, ceza muhakemesi yasası 268. madde gereğince itiraz merci doğrudan sulh ceza mahkemesidir. Burada kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde, Sulh Ceza Mahkemesinin yargı çevresi içindeki Sulh Ceza Hakimliğine itiraz dilekçesi verilmelidir. Bir yerde birden fazla sulh ceza mahkemesi var ise Yasa’nın 27. Maddesi doğrultusunda basın işlerine bakacak mercii iki nolu sulh ceza mahkemesi olacaktır. sulh ceza hâkimi, üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Sulh Ceza hâkiminin kararı, cevap ve düzeltme hakkının kullanılmaması yönünde olursa bu kez de aynı yöntemlerle, başvuru sahibi tebliğden itibaren yedi gün içinde ilgili sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. Sulh ceza mahkemesinin vereceği karar kesindir. Temyiz edilemez. Bu karara karşı artık başka bir yargısal kuruma başvurulamaz. Sadece yazılı emir yoluna gidilebilir ki, uygulamada az başvurulan bir yasa yolu olduğu göz önünde bulundurulduğunda buradan sonuç çıkması hukuki ve fiili olarak oldukça güçtür.

Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, yayımlanmak için zorunlu olan süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse, kararın kesinleştiği tarihten itiraz edilmişse, yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.

Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin mirasçılarından biri de bu hakkı kullanabilir. Bu durumda, yayının yapıldığı tarihten itibaren sorumlu müdüre gönderilmesi gereken metin, yayın gününden itibaren üç ay içinde gönderilmelidir.

Cevap ve düzeltme gerektiren yayının ilgili yayın kuruluşunda birden fazla yayın şeklinde yer alması durumunda her sayıda yer alan yayına ayrı ayrı cevap ve düzeltme başvurusunda bulunulabileceği gibi, söz konusu yayın örneğin bir yazı dizisi ise yazıların bitiminden itibaren genel ve tek bir başvuru da yapılabilir. Ancak bu durumda hangi günkü yayın için tekzip hakkının kullanıldığı özellikle belirtilmelidir. Cevap ve düzeltme metninin içeriği ve yasada belirtilen kapsamı belirtilen günkü yayına bakılarak belirlenir.

SORU:Gerçek ve Tüzel Kişiler için cevap ve düzeltme konusunda bir fark var mı? Her iki kişilik türü de cevap ve düzeltme hakkından yararlanabilir mi?

CEVAP:

Cevap ve düzeltme gerektiren yayın gerçek kişiler hakkında olabileceği gibi tüzel kişilerle ilgili de olabilir. Yasa’da açıkça belirtilmese de tüzel kişilerin de cevap ve düzeltme hakkını kullanabilecekleri asıldır. Cezai sorumlulukları bile bulunan tüzel kişilerin cevap ve düzeltme hakkını kullanamamaları çağdaş hukuk düzeninde yer bulabilecek bir uygulama olamaz. Kaldı ki Basın Kanunu’nda açıkça belirtilemese de Radyo ve Televizyon yayınlarında cevap ve düzeltme hakkını düzenleyen 3984 Sayılı Yasa, tüzel kişilerin de cevap ve düzeltme haklarının bulunduğunu belirtmiştir. Bu durumda radyo ve televizyon yayınları için tüzel kişilere cevap ve düzeltme hakkının kullanımını tanıyıp, gazete ya da dergiler için bu hakkı tanımamak yasa koyucunun amacı olarak değerlendirilemez ve de uygulamada eksiklik yaratır. Nitekim örnek olması bakımından İstanbul Barosu Başkanlığı hakkında yapılan yayınlara karşı Baro tarafından cevap ve düzeltme hakkı başvurusunda bulunulmuş ve yargı organlarınca bu istem kabul edilerek hüküm kurulmuştur.

Bu doğrultuda tüzel kişiler radyo ve televizyon yayınlarında olduğu gibi basılı yayınlarda ve de internet yayınlarında cevap ve düzeltme hakkından yararlanabilirler.

SORU: CEVAP VE DÜZELTME HAKKINI DÜZENLEYEN 14. MADDENİN DAYANDIĞI TEMEL KURALLAR NELERDİR?

CEVAP(Madde 14-):

14. maddenin dayandığı temel kurallar şunlardır:

“1-Su¨reli yayınlarda kis¸ilerin s¸eref ve haysiyetini ihla^l edici veya kis¸ilerle ilgili gerc¸egˆe aykırı yayım yapılamaz.

2- Yapılması halinde, bundan zarar go¨ren kis¸inin yayım tarihinden itibaren iki ay ic¸inde düzeltme ve cevap yazısı go¨nderme hakkı doğar.

3-Düzeltme ve cevap yazısı suc¸ unsuru ic¸ermeyen, u¨c¸u¨ncu¨ kis¸ilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan nitelikte olması zorunludur.

4-Sorumlu Müdür, du¨zeltme ve cevap yazısını; hic¸bir du¨zeltme ve ekleme yapmaksızın, gu¨nlu¨k su¨reli yayınlarda yazıyı aldıgˆı tarihten itibaren en gec¸ u¨c¸ gu¨n ic¸inde, ilgili yayının yer aldıgˆı sayfa ve su¨tunlarda, aynı puntolarla ve aynı s¸ekilde yayımlamak zorundadır.

5-Digˆer su¨reli yayınlarda yazıyı aldıgˆı tarihten itibaren u¨c¸ gu¨nden sonraki ilk nu¨shada, ilgili yayının yer aldıgˆı sayfa ve su¨tunlarda, aynı puntolarla ve aynı s¸ekilde yayımlamak zorundadır.

6-Du¨zeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Du¨zeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz.

7-Du¨zeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatu¨r olması hallerinde du¨zeltme ve cevap otuz satırı gec¸emez.

8-Su¨reli yayının birden fazla yerde basılması halinde, du¨zeltme ve cevap yazısı, du¨zeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandıgˆı bu¨tu¨n baskılarda yayımlanır.

SORU:HUKUKA AYKIRILIĞIN KOŞULLARI NELERDİR?

CEVAP:

Hukuka aykırılığın üç koşulu vardır(madde 14):

a-İlgili kişinin Şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesi.

b- İlgili kişiye yönelik gerçeğe aykırı yayın yapılması.

c- Bu kişinin zarar görmesi.

Olguda bu üç koşulun birlikte bulunması gerekir. Çünkü zarar görmeyen kişinin cevap ve düzelme için baş vuru hakkı yoktur. Bu zarar görme maddi veya manevi zarar olabilir.

Yasa maddesinden(14. Madde) de anlaşıldığı üzere düzeltme hakkının kullanılması için öncelikle ortada hukuka aykırı bir yayın olmalıdır. Buradaki hukuka aykırılığın koşulunu, yasa koyucu şeref ve haysiyeti ihlal edici, gerçeğe aykırı, ilgili kişiye zarar veren yayın yapılması şeklinde belirlemiştir. Bunun bulguları her olayın somut özelliklerine göre değişiklik gösterecektir. Hakkında yayın yapılan kişi, o yayından bir biçimde “incindiğini” düşünüyorsa, cevap ve düzeltme hakkını kullanabilecektir.

SORU:İHTARNAMENİN TEBLİĞİNDE UYULMASI GEREKEN USUL VE ESASLAR NEDİR?

CEVAP:

Hakkında yayın yapılan kişi, yayım tarihinden itibaren iki ay içinde, bir düzeltme metnini yayın kurumunun sorumlu müdürlüğüne ulaştırmak zorundadır. Metnin doğrudan sorumlu müdür tarafından teslim alınması gerekmez. Tebligat Yasası hükümleri doğrultusunda kurumda sürekli çalışan birine de tebligat yapılabilir. Önemli olan cevap ve düzeltme metninin iki aylık süre içinde basın kuruluşuna ulaşmış olmasıdır. Eğer yayının künyesinde sorumlu müdür gözükmüyorsa, yayının sorumlusu olan Yazı İşler Müdürüne de ihtarname gönderilebilir.

Bazı yayın kuruluşlarının künyelerinde “sorumlu Yazı işleri Müdürü” tanımı yerine “Tüzel kişi temsilcisi ve sorumlu müdür” ibaresi yer almaktadır. Bu tür durumlarda da ihtarname ile ekindeki cevap ve düzeltme metninin gönderileceği kişi burada yazandır.

Birinci fıkra hu¨ku¨mlerine aykırı s¸ekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbes¸ gu¨n ic¸inde cevap ve du¨zeltme talep eden kis¸i, bulundugˆu yer sulh ceza ha^kiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hu¨ku¨mlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir.

Sulh ceza ha^kimi bu istemi u¨c¸ gu¨n ic¸erisinde, durus¸ma yapmaksızın, karara bagˆlar.

Sulh ceza ha^kiminin kararına kars¸ı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam u¨c¸ gu¨n ic¸inde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.

Du¨zeltme ve cevabın yayımlanmasına ha^kim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki su¨reler, sulh ceza ha^kiminin kararına itiraz edilmemis¸se kararın kesinles¸tigˆi tarihten, itiraz edilmis¸se yetkili makamın kararının tebligˆi tarihinden itibaren bas¸lar.

Du¨zeltme ve cevap hakkına sahip olan kis¸inin o¨lmesi halinde bu hak, mirasc¸ılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık du¨zeltme ve cevap hakkı su¨resine bir ay ilave edilir.”

14. MADDE İLE İLGİLİ YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

YARGITAY KARARLARI

T.C YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2020/ 5903 Karar: 2021 / 4052 Karar Tarihi: 31.03.2021:

KONU VE KAPSAMI:

-Tebligatın usulüne uygun olarak yapılması

-yanlış tebligat bütün işlemlerin geçersizliğine neden olur.

-5237 sayılı TCK’NIN 20/1. Maddesi gereği,”Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükümlerini içermektedir.

-Buna göre, 5187 sayılı Kanun’un 18. maddesinde düzenlenen “düzeltme ve cevabı yayımlamama.

İşlemin başlangıcı tebligatın usulüne uygun olarak yapılmasıdır. Yanlış tebligat bütün işlemlerin geçersizliğine neden olur.

” Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır…”

5237 sayılı TCK’nin “Ceza sorumluluğunun şahsiliği” başlıklı 20/1. maddesi

“(1) Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükümlerini içermektedir.

Buna göre, 5187 sayılı Kanun’un 18. maddesinde düzenlenen “düzeltme ve cevabı yayımlamama” suçundan sorumluluğun doğması için ilk şart kesinleşen mahkeme kararının, 5187 sayılı Kanun’un 14/1. maddesinde yazılı olduğu üzere süreli yayının sorumlu müdürüne, 7201 sayılı Kanun’da yazılı usullere göre tebliğinin yapılmasıdır. 5187 sayılı Kanun’un 14/6. maddesinde belirtilen itiraz edilmişse sürelerin tebliğin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı hükmünde açıkça tebliğin kime yapılacağı yazılmamışsa da merci kararının sorumlu müdüre ayrıca tebliği gerektiği Kanun’un 14. maddesinin bir bütün olarak yorumlanmasından anlaşılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Basın Kanunu’na göre yapılacak tebligata ilişkin 20.03.2018 tarihli, 2016/19-1119 E. 2018/105 K. sayılı kararı::

KONU VE KAPSAM:

-5187 sayılı Kanunun “Tebligat” başlıklı 29. Maddesindeki DÜZENLEMEYE GÖRE TEBLİGAT İŞLEMİ YAPILMASI KONUSUNDA NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

-Sanıklar hakkında 5187 sayılı Kanun’un 18/1. maddesinde yazılı “düzeltme ve cevabı yayımlamama” suçu.

-7201 sayılı Tebligat Kanununda belirtilen kişilere de tebligat yapılabileceği kabul edilmelidir…”

“…5187 sayılı Kanunun “Tebligat” başlıklı 29. maddesindeki “Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır” şeklindeki düzenleme uyarınca düzeltme ve cevap yazısına ilişkin tebligatın, ilgili gazetenin künyesinde belirtilen adreste tebliğ edilmek üzere gönderilmesi gerekmektedir.

Sorumlu müdüre yüklenen yükümlülük ve cezai sorumluluk gereği düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, 5187 sayılı Kanunda tebligatın bizzat sorumlu müdüre yapılması gerektiğine, kendisine ulaşılamadığı takdirde başka bir kişiye tebligat yapılamayacağına dair bir hüküm bulunmamakta olup öğretide de tebliğ evrakının sorumlu müdür adına olacak şekilde hazırlanması yeterli görülmektedir. Dolayısıyla tebligatın sorumlu müdüre yapılması kural olmakla birlikte, muhataba ulaşılamadığı hallerde 7201 sayılı Tebligat Kanununda belirtilen kişilere de tebligat yapılabileceği kabul edilmelidir…”

ONSEKİZİNCİ MADDE AÇISINDAN:

Sanıklar hakkında 5187 sayılı Kanun’un 18/1. maddesinde yazılı “düzeltme ve cevabı yayımlamama” suçundan açılan kamu davasında, kesin olarak verilen mercinin “itirazın reddine” dair kararının, sorumlu müdür yerine, itiraz eden avukatına tebliğe çıkartıldığı ve tebliği işyerinde avukatın daimi temsilcisi olduğunu beyan eden kişinin aldığı, suç tarihinin de bu tebligata göre belirlendiği, ancak gazetenin sorumlu müdürüne hitaben doğrudan yapılan bir tebligat olmadığı gibi sorumlu müdürün ne zaman ve ne şekilde bu tebligattan haberdar olduğunun da belirlenemediği, dolayısıyla sanıkların hukuken yayımlamakla yükümlü olacakları ve ileride cezai sorumluluklarını doğurabilecek bir düzeltme ve cevap yazısından haberdar olmadıkları, keza sanıkların düzeltme ve cevabı süresi içinde gereği gibi yayımlama zorunluluklarının, 5187 sayılı Kanun’un 14/6. maddesinde yazılı olduğu üzere “yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren” başlayacağı, vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligatın 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesi gereği vekile tebliği esas olarak kabul edilse de 5187 sayılı Kanun’a göre sorumlu müdürün düzeltme ve cevabı yayımlama zorunluluğunun vekile yapılan tebliğden itibaren başlamayacağı değerlendirilmekle, mahkemece sanığın beraati yerine suçu işlediğinin sabit olması gerekçesiyle mahkumiyetlerine karar verilmesi,”DOĞRU DEĞİLDİR.

T.C YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2021/ 247 Karar: 2021 / 2776 Karar Tarihi: 10.03.2021

Konu ve kapsam:

-Kanun yararına bozma.

Düzeltme ve cevap metninin yayımlanmasına dair kararın kaldırılmasına ilişkin Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin kararının kesin mahiyette olduğu anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden, Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin kararının; 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir. (5187 S. K. m. 14) (5271 S. K. m. 309)

Adalet Bakanlığı’nın 28.10.2020 gün ve 11110 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.11.2020 gün ve KYB. 2020/101323 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14/1. maddesinde yer alan, “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması hâlinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki, aynı Kanun’un 14/4. maddesinde yer alan, “Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.” şeklindeki ve anılan Kanun’un 14/5. maddesinde yer alan, “Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.” şeklindeki düzenlemeler nazara alındığında, somut olayda tekzip kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/12/2014 tarihli kararının kesin mahiyette olduğu cihetle, bu karara yönelik tekzip talep eden vekili tarafından yapılan itiraz hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden, Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 22/01/2015 tarihli ve 2015/268 değişik iş sayılı kararının; 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, bozma gereği düzeltme ve cevap metninin yayımlanmamasına, 10.03.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2021/ 255 Karar: 2021 / 2777 Karar Tarihi: 10.03.2021

Konu ve kapsam:

– Başvurunun esasına ilişkin “gerekçeli” bir karar verilmesi gerekirken gerekçesiz şekilde itirazın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu.

– Somut olayda bahse konu gazete nüshaları ile tebliğ evrakının temini hususunda tekzip talebinde bulunan tarafa süre verilebileceği.

– Süresinde veya gereği gibi yayımlanmadığını ispatlaması gerekmektedir.

— Sulh Ceza Hakimliğince; düzeltme ve cevaba konu yazının şeref ve haysiyeti ihlal edip etmediği, gerçeğe aykırı yayın olup olmadığı, başvuranın hazırladığı metnin hukuka uygun olup olmadığı, takip eden nüshalarda süresinde veya usulüne uygun yayınlanıp yayınlanmadığı gibi maddi vak’alarla Kanun’da öngörülen şartlar re’sen araştırılabilecektir.

Hakim ve mahkemelerin her türlü kararının, denetim organınca incelenmesine imkan tanıyacak biçimde gerekçeli olması zorunlu olması karşısında itiraz merciince itiraz eden tarafından dosyaya sunulan noter tebliğ evrakı üzerinde inceleme yapılarak başvurunun esasına ilişkin “gerekçeli” bir karar verilmesi gerekirken gerekçesiz şekilde itirazın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla hükmün kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir.(2709 S. K. m. 32, 141) (5187 S. K. m. 14) (5271 S. K. m. 34, 271, 309) (19. CD. 11.03.2019 T. 2019/943 E. 2019/5449 K.) (7. CD. 08.03.2011 T. 2007/17012 E. 2011/2329 K.)

Birgün Gazetesi’nin 08/07/2020 tarihli nüshasında 1 ve 13. sayfalarda yer alan “Usulen yapılan ihale” başlıklı yazı nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği iddia edilmiştir.

Düzeltme ve cevap talebinin reddine karar verilmiştir.(İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı ile )

Bu karara karşı Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesine itiraz edilmiştir. Anadolu 2. Sulh Ceza Mahkemesi itirazı red etmiştir.

İtirazın reddine ilişkin İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hakimliğinin aleyhine kanun yararına bozma isteminde bulunulmuştur.

Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ihbarnamesi ile dairemize gönderilmiştir.

Anılan ihbarnamede;

İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğince, Birgün Gazetesinin 08/07/2020 tarihli nüshasında yayınlanan yazı ile ilgili olarak tekzip metninin yayınlanması için gönderilen ihtarnamenin tebliğine ilişkin herhangi bir belge bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine, keza itirazın da reddine karar verilmiş ise de;

Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 11/03/2019 tarihli ve 2019/943 esas, 2019/5449 karar sayılı ilamında yer alan “Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 08/03/2011 tarihli, 2007/17012 esas -2011/2329 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…Cevap yazısının hiç yayımlanmadığı savıyla tekzip istenmesi üzerine “üç günlük gazete nüshasının eklenmediği” gerekçesiyle verilen red kararı; tekzip isteyenin böyle bir yasal zorunluluğu bulunmaması nedeniyle yasaya aykırı olduğu gibi…” demek suretiyle böyle bir zorunluluğun olmadığını belirtmektedir. Kanun yararına bozmaya konu dosyada; başvuranın düzeltme ve cevap metni yayımlanması için Sulh Ceza Mahkemesine usulüne uygun biçimde başvurduğu, ancak mahkemece gerek noter tebliğ mazbatasının gerekse tebliğden itibaren süreli yayınlarda üç gün yayımlanıp yayımlanmadığı hususunda yeterli araştırma yapmak için ilgili gazete nüshalarının sunulmadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiği, itiraz üzerine karar veren merciin ise gerekli araştırmayı yapmak, başvurana süre vermek veya Cumhuriyet Başsavcılığından ilgili Noterlikten tebligat belgelerini ve ilgili gazeteden üç günlük nüshaları istemek ve itirazın esası hakkında bir karar vermek yerine, kararda usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, kanun yararına bozma talebinin kabulüyle BOZULMASINA,” şeklindeki açıklamalar da nazara alındığında,

Somut olayda bahse konu gazete nüshaları ile tebliğ evrakının temini hususunda tekzip talebinde bulunan tarafa süre verilebileceği gibi, Hakimlik tarafından da bu eksikliğin giderilebileceği ve sonucuna göre esas hakkında bir karar verilebileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

T.C. Anayasasının “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 32. maddesi;

“Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.

Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.” hükmünü içermektedir.

Düzeltme ve cevap hakkının, kişilerin şeref ve haysiyetine aykırı veya gerçek dışı yayın yapılması halinde tanınabileceği, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına dair başvuruya rağmen yayınlanmaması halinde; bu hususta hakim tarafından en geç 7 gün içinde karar verileceği ve uygulanma usullerinin Kanun’da düzenleneceği öngörülmüştür. Dolayısıyla Anayasa’da hakime başvurmadan önce ilgili yayını yapan kişiye başvurulmasının bir ön şart olarak düzenlendiği değerlendirilmiştir.

5187 sayılı Kanun’un 14/4. maddesinde, sorumlu müdüre gönderilen düzeltme ve cevap metninin, tebliğden itibaren günlük süreli yayınlarda 3 gün, diğer süreli yayınlarda ise ilk nüshada yayımlamaması halinde Kanun’da yer alan sürelerin bitiminden; gereği gibi yayımlanmaması halinde ise usulsüz yayının yapıldığı tarihten itibaren; 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliğine başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Buna göre; düzeltme ve cevaba konu yayından zarar gören kişinin, Sulh Ceza Hakimliğinden düzeltme ve cevap metninin yayımlanmasını talep etme (başvurma) hakkına sahip olabilmesi için; öncelikle hazırladığı düzeltme ve cevap metnini, ilgili yayınının sorumlu müdürüne ulaştırdığını, dolayısıyla Anayasa ve Kanun’da açıkça düzenlenen ve doktrinde “basamaklı (kademeli) başvuru sistemi” yada “uyar – kaldır yöntemi” olarak adlandırılan zorunlu başvuru sürecini tamamladığını, ancak buna rağmen süresinde veya gereği gibi yayımlanmadığını ispatlaması gerekmektedir. Sulh Ceza Hakimliğine yapılacak başvurunun, Kanun’da öngörülen 15 günlük süre içinde yapılıp yapılmadığı, başvuranın hazırladığı metni sorumlu müdüre ulaştırdığını gösteren bilgi ve belgelere göre tespit edilebilir.

Başvuran, Anayasa ve Kanun’da yazılı hakkın kazanılması için zorunlu olan “uyar – kaldır” yöntemini tamamladığını ispatladıktan sonra başvuru hakkını 15 günlük sürede kullanabilecek ve Sulh Ceza Hakimliğince; düzeltme ve cevaba konu yazının şeref ve haysiyeti ihlal edip etmediği, gerçeğe aykırı yayın olup olmadığı, başvuranın hazırladığı metnin hukuka uygun olup olmadığı, takip eden nüshalarda süresinde veya usulüne uygun yayınlanıp yayınlanmadığı gibi maddi vak’alarla Kanun’da öngörülen şartlar re’sen araştırılabilecektir. Dolayısıyla Sulh Ceza Hakimliğinin, ilgilinin başvurusundan önce, hazırladığı düzeltme ve cevap metnini sorumlu müdüre ulaştırıp ulaştırmadığını araştırma yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Ancak, başvuranın sunduğu belgeler üzerinde gerek ilk başvurunun yapıldığı sırada gerekse itiraz aşamasında inceleme yapılarak, başvuruya konu olay ile ilgili olarak usule dair şartların tamamlanması sonrasında esaslı bir incelemenin yapılması gerektiği, itirazın haklı görülmesi halinde merci tarafından CMK’nin 271/2. maddesinde belirtildiği üzere, itiraz konusu hakkında da bir karar verilmesinin mümkün olacağı değerlendirilmiştir.

Kanun yararına bozmaya konu somut uyuşmazlıkta; düzeltme ve cevap metninin ilgili yayının sorumlu müdürüne ulaştırıldığına dair tebliğ belgelerinin Sulh Ceza Hakimliğine sunulmadığı, bu nedenle başvurunun reddine karar verildiği, ancak karara karşı yapılan itirazda bu belgelerin eklendiği, itiraz merci tarafından tebligat belgelerinin incelenerek, “gerekçesiz bir şekilde” itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.

İtiraz merciince, itiraza konu evrağın incelenmesi üzerine, düzeltme ve cevap metninin yayımlanması için gönderilen noter ihtarnamesinin, sorumlu müdüre tebliğe çıkartılıp çıkartılmadığı, yapılan tebligat işleminin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususunda bir araştırma yapılmadığı gibi noter ihtarının tebliğ mazbatalarının ilk başvuru sırasında sunulmaması nedeniyle ilk kararın gerekçesiyle sınırlı olarak inceleme yapıp yapmadığı hususu tespit edilememiştir.

Anayasa’nın 141/3. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nin 34. maddesinde belirtildiği üzere; hakim ve mahkemelerin her türlü kararının, denetim organınca incelenmesine imkan tanıyacak biçimde gerekçeli olması zorunlu olması karşısında;

İtiraz merciince itiraz eden tarafından dosyaya sunulan noter tebliğ evrakı üzerinde inceleme yapılarak başvurunun esasına ilişkin “gerekçeli” bir karar verilmesi gerekirken gerekçesiz şekilde itirazın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla,

Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği, yukarıda yazılı gerekçelerle yerinde görüldüğünden kanun yararına bozma talebinin kabulüyle; İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/08/2020 tarihli ve 2020/1343 değişik iş sayılı kararının; 5271 sayılı CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, bozma gereği müteakip işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine 10.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

T.C YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2020/ 4953 Karar: 2021 / 2424 Karar Tarihi: 03.03.2021

KONU VE KAPSAM

-Basit yargılama usulü

-“suç ve cezaların kanuniliği” ve “lehe kanun” ilkeleri.

Basit yargılama usulüne dair esasları düzenleyen ve hükümden sonra (24.10.2019 tarihinde) yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunla değişik 5271 sayılı “basit yargılama usulü” başlıklı CMK’nin 251/3. maddesinin sadece bir usul hükmü olmadığı, aynı zamanda maddi ceza hukukuna dair bir hüküm olduğu, bu nedenle basit yargılama usulünün yürürlük tarihini gösteren Geçici 5/(1)-d. maddesinde yazılı “hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalar yönünden” kısmının Anayasa ve uluslararası sözleşme metinlerinde düzenlenen “suç ve cezaların kanuniliği” ve “lehe kanun” ilkelerine aykırı olduğu, Anayasa’ya ve tarafı olduğumuz temel haklara dair uluslararası sözleşmelere (ve özellikle AİHS’ye) aykırı bu durumun Yüksek Yargıtay tarafından dikkate alınması gerektiği anlaşılmakla, Mahkemece sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikteki “basit yargılama usulünün” uygulanma şartları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu, bozmayı gerektirmiştir.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) 5187 sayılı Kanun’un “Düzeltme ve cevap” başlıklı 14. maddesi;

“Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.

…Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar…”

Hükümlerini içermektedir.

Somut uyuşmazlıkta, süreli yayının 19.02.2015 tarihli nüshasının 1. ve 6. sayfalarında yer alan haber nedeniyle verilen ve itiraz üzerine kesinleşen düzeltme ve cevap metninin yayımlanmasına dair kararın, itiraz eden süreli yayın vekiline 14.04.2015 günü tebliğ edildiği, bunun üzerine 17.04.2015 günü aynı süreli yayının sadece 6. sayfasında, sol alt köşede daha küçük puntolu başlık ve yazılarla yayımlandığı, metnin 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yazılı usule aykırı şekilde yayımlandığı gerekçesiyle kamu davası açıldığı ve mahkemece tebligatın sorumlu müdür yerine itiraz eden avukata yapıldığı gerekçesiyle suçun oluşmadığından bahisle sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmakla,

Kesinleşen karar her ne kadar itiraz eden avukata yapılmışsa da, düzeltme ve cevap metninin süresi içinde (ancak Kanunda yazılı şekle aykırı olarak) yayımlandığı, dolayısıyla sorumlu müdürün düzeltme ve cevabın yayımlanması yönündeki kesinleşen karardan haberdar olmadığını savunmasının mümkün olmadığı, gerekçeli kararda belirtilen emsal kararların ise somut uyuşmazlığa uygulanabilir olmadığı değerlendirilmekle, sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi,

2-) Dairemizin 28.09.2020 tarihli 2020/1515 E. 2020/11589 K. sayılı kararında gerekçeleri belirtildiği üzere;

Basit yargılama usulüne dair esasları düzenleyen ve hükümden sonra (24.10.2019 tarihinde) yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunla değişik 5271 sayılı “basit yargılama usulü” başlıklı CMK’nin 251/3. maddesinin sadece bir usul hükmü olmadığı, aynı zamanda maddi ceza hukukuna dair bir hüküm olduğu, bu nedenle basit yargılama usulünün yürürlük tarihini gösteren Geçici 5/(1)-d. maddesinde yazılı “hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalar yönünden” kısmının Anayasa ve uluslararası sözleşme metinlerinde düzenlenen “suç ve cezaların kanuniliği” ve “lehe kanun” ilkelerine aykırı olduğu, Anayasa’ya ve tarafı olduğumuz temel haklara dair uluslararası sözleşmelere (ve özellikle AİHS’ye) aykırı bu durumun Yüksek Yargıtay tarafından dikkate alınması gerektiği anlaşılmakla,

Mahkemece sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikteki “basit yargılama usulünün” uygulanma şartları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 03.03.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C YARGITAY 19.Ceza Dairesi Esas: 2020/ 3145 Karar: 2021 / 790 Karar Tarihi: 01.02.2021

Konu ve kapsam:

Başvuranın 26.09.2019 tarihli yeni bir başvuru dilekçesiyle, ilgili gazete nüshalarının asıllarını ekleyerek aynı talebi yinelediği, aynı Sulh Ceza Hakimliğinin bu dilekçeyi itiraz olarak değerlendirip merciye göndermesi gerekirken, 27.09.2019 tarihinde verdiği ek kararla; bu kez talebin ilk başvuruda 3 günlük nüshaları sunmadığından usule aykırı olduğu, öte yandan haberin şeref ve haysiyeti ihlal edici mahiyette olmadığı gibi “gerçeğe aykırı” olup olmadığının ise çekişmesiz yargı yolunda ileri sürülemeyeceğinden bahisle ikinci talebin de hem usulden hem de esastan reddine karar vermiştir.

…..Başvuran vekilinin, günlük (yaygın) süreli bir yayında müvekkilinin bir kuyumcudaki fotoğrafına da yer verilerek gerçek dışı somut olgular atfeden bir haber yapıldığını, fotoğrafın haberden çok önce çekilmiş olduğunu ve bu fotoğrafın haberle ilgisi bulunmadığı gibi haberin de gerçek dışı olduğunu, bu nedenle ilgili gazetenin sorumlu müdürüne 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesi çerçevesinde bir ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin 03.09.2019 günü tebliğ edildiğini, buna rağmen tebliği izleyen 3 günlük sürede (04-05-06.09.2019) düzeltme ve cevap metninin yayımlanmadığını ileri sürerek düzeltme ve cevap metninin yayımlanmasına dair bir karar verilmesini talep ettiği görülmüştür. Başvuran, dilekçe ekine ilgili haberin yer aldığı gazete kupürünü ve noter ihtarnamesini eklemiştir. Başvuru dilekçesi, 23.09.2019 günü ilgili Sulh Ceza Hakimliğine sunulmuştur.

Sulh Ceza Hakimliğince verilen 25.09.2019 tarihli kararda; 5187 sayılı Kanun’da yazılı “gerçek dışı” ibaresinin Kanunda yazılı kısa süre içinde ortaya konulamayacağı, keza başvuru ekinde ilgili gazete nüshalarının da sunulmadığı, dolayısıyla yasal şartları oluşmadığından bahisle talebin reddine karar verilmiştir.

Başvuranın bu karardan sonra 26.09.2019 tarihli yeni bir başvuru dilekçesiyle, ilgili gazete nüshalarının asıllarını ekleyerek aynı talebi yinelediği, aynı Sulh Ceza Hakimliğinin bu dilekçeyi itiraz olarak değerlendirip merciye göndermesi gerekirken, 27.09.2019 tarihinde verdiği ek kararla; bu kez talebin ilk başvuruda 3 günlük nüshaları sunmadığından usule aykırı olduğu, öte yandan haberin şeref ve haysiyeti ihlal edici mahiyette olmadığı gibi “gerçeğe aykırı” olup olmadığının ise çekişmesiz yargı yolunda ileri sürülemeyeceğinden bahisle ikinci talebin de hem usulden hem de esastan reddine karar vermiştir.

Sulh Ceza Hakimliğince verilen ikinci red kararına karşı, başvuran tarafından yapılan 30.09.2019 tarihli itirazda, afaki gerekçelerle talebin reddedildiğinden bahisle kararın itirazen kaldırılması talep edilmiş ve merci 4. Sulh Ceza Hakimliğince 01.10.2019 tarihinde verilen kararda ise; Anayasa Mahkemesinin 02.07.2015 tarihli ve 2013/6237 başvuru numaralı ve 14.04.2016 tarihli, 2013/9799 başvuru numaralı bireysel başvuru kararlarına atıf yapılarak, “bu kararlar dikkate alındığında” ifadesiyle, itiraz edilen Sulh Ceza Hakimliğince verilen kararda kısa süre içinde haberin gerçekliğinin araştırılmasının mümkün olmadığı yönündeki gerekçenin hukuka uygun olduğundan bahisle itirazın reddine kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda yazılı başvuru süreci ile verilen kararlar birlikte değerlendirildiğinde; uyuşmazlığa konu başvuru sürecinde gazete nüshalarının tümünün asıllarının itiraz merci tarafından görüldüğü ve itiraza konu dosyanın esasına girilerek, haberin gerçeğe aykırılık durumunun çekişmesiz yargıda ileri sürülemeyeceği gerekçesinin yerinde olduğundan bahisle, Anayasa Mahkemesinin emsal nitelikteki kararlarına kararlarına atıfta bulunularak itirazın reddedildiği görülmektedir.

Dairemize gönderilen kanun yararına bozma talebinde ise “gazete nüshaları ile tebliğ evraklarının temini hususunda başvurana bir süre verileceği gibi bu eksikliğin Hakimlikçe de giderilebileceği gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddi”nin isabetsiz görüldüğü gerekçesiyle başvurulmuştur.

Yukarıda yazılı başvuru süreci ile verilen kararlar ve kanun yararına bozma istemi birlikte değerlendirildiğinde; uyuşmazlığa konu başvuru sürecinde gazete nüshalarının tümünün asıllarının itiraz merci tarafından görüldüğü ve itiraza konu dosyanın esasına girilerek, haberin gerçeğe aykırılık durumunun çekişmesiz yargıda ileri sürülemeyeceği, neticeten verilen kararın yerinde olduğundan bahisle itirazın reddedildiği, dolayısıyla bozulması istenen kararın, ileri sürülen hukuka aykırılık iddiası yönünden isabetsiz olmadığı, merci tarafından giderilebilecek bir eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yukarıda yazılı sebeplerle yerinde görülmediğinden REDDİNE, 01.02.2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

5187 sayılı Kanun’un “Düzeltme ve cevap” başlıklı 14/1. mad

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

escort izmit bursa escort şişli escort mecidiyeköy escort avcılar escort beylikdüzü escort şirinevler escort avrupa yakası escort istanbul escort beşiktaş escort ataşehir escort ligobet güvenilir mi antalya eskort antalya eskort bursa escort escort istanbul betvino giriş beylikdüzü escort mecidiyeköy escort sex hikaye milanobet giriş bakırköy escort istanbul escort roketbet yeni giris roketbet üyelik roketbet bonuslari roketbahis yeni giris