Müzik. Sinema. Mekân. Tekne gezisi. Sıra dışı bir deneyim! Beykoz Kundura “Bir Yaz Gecesi” teması adı altında gerçekten yaşanması gereken bir …
Müzik. Sinema. Mekân. Tekne gezisi. Sıra dışı bir deneyim! Beykoz Kundura “Bir Yaz Gecesi” teması adı altında gerçekten yaşanması gereken bir kültür sanat gezi etkinliği sunuyor. Bir yaz gecesinde başka ne istersiniz? Belki kültür ve tarih de girebilir işin içine. Hadi baştan başlayalım: Beykoz Kundura, Cumhuriyetin ilk yıllarının bir eseri. Hemen hiçbir şeyin olmadığı yıllarda kurulan fabrikada üretilen “kundura”lar, çocuğa, gence, askere ayakkabı oluyor, orada çalışan, yaşayan işçilere de bir hayat ağacı. Denizin kenarında, yemyeşil bahçenin içine yayılmış fabrika binaları, bugün işlevini yitirdiği için boşalmış ama canlı tarih müzesiyle, hâlâ yaşayan canlı tanıklarıyla, oradaki yaşamı canlandırıyor. Bahçesinde yaz geceleri düzenlenen sinema gösterileri ve müzik dinletileri ayrı bir keyif. Dizi ve film platosuna çevrilmiş mekânları ise buranın gelir kaynağı.
SESSİZ SİNEMA
Biz bu gece sıra dışı dediğim bir etkinliği yaşayacağız: 1928 yapımı siyah beyaz bir sessiz filmi, BaBa Zula’nın canlı müziği eşliğinde izleyeceğiz. Üstelik Beykoz’a Beşiktaş’tan kalkan bir tekneyle gidip gelerek bir de Boğaz’da gezi yapmış olacağız. Gün batımı saatlerinde Boğaz eşsiz bir güzellik ve hareketlilikte! Bu suyolu, hem ulaşım hem eğlence için ne kadar işe yarıyor!
Beykoz Kundura ise konuklarını bekliyor. Gösteri saatine kadar canlı tarih müzesini geziyor, binlerce kişinin sendika dahil, her türlü sosyal olanak içinde keyifle çalışmış olduğu ve şimdi anılarının sergilendiği fabrikayı geziyoruz. Lokanta ve kafeteryanın olduğunu da hatırlatalım, aç gelenler için!
BABA ZULA VE MÜZİĞİ
Denizin tatlı hışırtılarla okşadığı kıyının hemen kenarında açık hava sineması. 1996’da Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata filmine müzik yapmak için kurulmuş ve bugün kendilerine özgü müzikle sevilen, özgün müzikleri ve sahne performanslarıyla yoluna devam eden bir tür şamanik ayin yapan BaBa Zula da hazır, provasını yaparken güneşin batmasını bekliyor. Film başlarken çalarak geliyor, çalarak gidiyorlar. Her sahnenin müziği doğaçlama gibiyse de çok önceden hazırlanmış.
DOLAMBAÇLI YOLLAR
Alman yapımı filmin adı Dolambaçlı Yollar. Georg Wilhelm Pabst yönetiminde Gustav Diessl, Brigitte Heim ve Hertha Walther başrollerde. Sessiz sinema sever misiniz? Abartılı bakışmalar, duyguların dilsiz anlatımı için gerekli! Zengin ve işkolik avukat kocasının kendisiyle ilgilenmemesinden sıkılan İrene, Berlin’in hareketli gece hayatına ve kendisine hayran ressamın aşkına karşılıksız kalmaz! Film, duman altı vaziyeti, ne kadar çok sigara içiliyormuş o zamanlar? İçki ise su gibi akıyor, arada uyuşturucu alınıyor. Berlin’in bohem ve marjinal yaşamı, avukat kocanın ilgisizlikten bunalan karısına merhem olabilecek mi? Koca, karısından vazgeçebilecek mi? Ses yok ama alt yazı var, Almanca dinlemekten iyidir, ne olupbittiği pekâlâ anlaşılıyor. Arada BaBa Zula’yı ve müzisyen arkadaşlarını izliyorum, onları sahnede görmek de keyifli olurdu, konserleri olsa keşke! Bazen yeni mehtabı, denizi ve üzerinde sallanan tekneleri seyrediyorum, müzik aynı tempoda gider gibi ama değil avukatın malikânenin merdivenlerini tık tık çıkışı bile müzikle! Film, İrene’in bataklığa düşmemesiyle son buluyor neyse ki! Karısını boksörle bir arada yakalamak isterken ressamla basan avukat mahkemeye başvurup boşuyor ama birbirlerini hâlâ seviyorlar ve arada bir teşebbüs olsa da aldatma yok. Zaten bu Türk filmi değil, bunun için kan akmaz. Tam tersine, âşıklar mahkeme kapısında birbirine sarılıp ne zaman tekrar evleneceklerini konuşurlarken film bitiyor! Bir nevi konser de? Hayır bitmiyor, kısa bir aradan sonra müzik tekrar başlayacak ve bir saat daha sürecek. Yorulanlar araçlarıyla ayrılırken tekneyle dönecek olanlar kalıyor. Program devam ediyor. Yaz geceleri de. Gerçi, çok şükür, geceleri biraz serinledi, eskilerin deyimiyle ağustosun yarısı yaz, yarısı kış, üstünüze bir şey alın ve bu şöleni kaçırmayın! Böyle bir kompleks keyif, başka yerde yok!