Değişik sanat dergileri ve gündelik basın organlarının sanat sayfaları okuyucu buluyordu. Sergiler açılıyordu. Sanat yapıtları belli bir alıcı …
Değişik sanat dergileri ve gündelik basın organlarının sanat sayfaları okuyucu buluyordu. Sergiler açılıyordu. Sanat yapıtları belli bir alıcı kitlesiyle buluşuyordu. Bu gelecek için umut veren renkli hareketlilik içinde Hüsamettin Koçan, değişik kişilikleri kendi sanatçı varlığında birleştirmiş akademisyen ve ressam bir aydın kişi olarak dikkat çekiyordu. Taşra kökenli yetenekli bir sanatçı adayı olarak katıldığı İstanbul sanat kültür kervanında güzel bir köşeye yerleşmişti. Benim de dahil olduğum değerlendiricilerden yazılı ve sözel olumlu eleştiriler ve özendirici takdir hitapları alıyordu. Yani kendisi için her şey yolunda gibiydi.
Ancak Koçan, İstanbul ortamından uzaklaşma kararı aldı. Kırsal Anadolu kökeniyle sürdüregeldiği duygusal ilişkilerini güçlü bir kültür katmanıyla birleştirme peşindeydi. Bayburt kökenliydi. İç Karadeniz sosyal yaşamının sınırlılığı ile harika bir doğal çevrenin kol kola dolaştığı yörelerin insanıydı. Doğup ve bir süre yaşadığı eski adıyla Baksı ve günümüzde Bayraktar adıyla bilinen köyde, o küçücük yerleşkede bir müze oluşturmayı kafaya koymuştu. İstanbul sanat kültür ortamının renkli ama bir o kadar da acımasız eleştirel ve küçümseyici bakışlı atmosferinde Koçan’ın bu projesine hayalci olduğu düşüncesiyle yaklaşanlar vardı. Daha az sayıda ve kır-kent buluşmasının insani bir anlamı olacağını düşünüp yaptığı işi takdirle ananlar da çıkıyordu. Önceki dönemlerin edebiyat dünyasından “uzaktaki gezilmemiş ve görülmemiş o köyün aslında bizim köyümüz olduğu” yolundaki insancıl ve toplumcu birleştiricilik kavramı Koçan’ın bu projesinde yeni bir anlam kazanıyordu. Kendisi kır insanına yukarıdan bakmayarak ve sıcak bir kucaklaşma havası içinde, önceden aşina olmadığı sanatsal ve kültürel yaratıcılık rüzgârı ile buluşturmanın sosyo-politik ve toplumsal bir derinlik taşıyacağına kendini inandırmış bir Koçan vardı. İşinin çok zor olacağını biliyordu. Ama kültürel ve toplumsal bir eylem gözüyle bakıldığında, bir büyük mutluluk kaynağı oluşturacağı bilincindeydi. Yürüdü yolunda; uzaklardaki o bizim olan köye ulaştı. Orada uluslararası takdir ödülleri kazanmış bir müze oluşturdu.
2010’lar ve 2020’ler Türkiyesi’nin bu yüz akı çok anlamlı ve örnek alınması gereken oluşumunun ülkemiz genel kamuoyunda yankılar bulamıyor oluşu hayıflanacak durumlarımızdan biridir. Halk TV’nin cumartesi-pazar günleri Görkemli Hatıralar kültür-sanat programları çerçevesinde Baksı Müzesi olayına da yer verilmiş olmasından kıvanç duyulması gerektiği de ayrıca hatırlanmalıdır.