1930’ların sonu 1940’ların başı. ABD’de, Büyük Bunalım döneminin en zorlu yılları. Gözü yukarlarda, hırslı Stanton Carlisle (Bradley Cooper …
1930’ların sonu 1940’ların başı. ABD’de, Büyük Bunalım döneminin en zorlu yılları. Gözü yukarlarda, hırslı Stanton Carlisle (Bradley Cooper) ardında büyük bir sır bırakarak yola koyulur. Ne yapacağına dair en ufak bir fikri yokken kaderi onu dünyaca ünlü Amberson Karnavalı’na götürür. Burada ilk karşılaştığı yarı insan yarı hayvan adamdan (Paul Anderson) çok etkilenir. Karnavalın müdürü Clem (William Dafoe) Stanton’ı kanatları altına alır, ona geçici işler verir. Burada dünyanın en güçlü adamı Bruno (Ron Perlman), elektirik kadın Molly (Rooney Mara), falcı Zeena (Toni Colette), geleceği gören Pete (David Strathain), dünyanın en kısa adamı, örümcek kadın vardır.
Kısa zamanda herkesin sempatisini kazanan Stanton, Zeena ve Pete’in yanında zihin okuma, geleceği görme, ruh çağırma gibi türlü numaralar öğrenir. Gözüne elektriki kadın Molly’yi kestiren Stanton onunla birlikte yeni bir yaşama doğru yola çıkar. Vinç ile yukarı doğru çıkan planda filmin ilk bölümü sonlanır. İkinci bölümde New York’ta lüks bir gece kulübünde medyumdur.
Sevdiği kadın Molly ile evlenmiştir, çok para kazanıyordur fakat mutlu değildir. Daha ünlü, daha güçlü olmak, daha çok para kazanmak istiyordur. Dolandırıcı, sahtekar Stan, soymak için varsılları hedef alır. Zeena ve Molly’yi yükselmek, sınıf atlamak için kullanmıştır. Megakent New York’ta karşısına seçkin sınıfla içli dışlı olan psikanalist Dr. Lillith (Cate Blanchett) çıkar, şimdi sıra ondadır. Kendi yetenekleri ve ikna gücüyle büyülenmiş olan Stanton, Oklahomalı sosyopat bir serseridir, Amerikan Rüyası’nın büyüsüne kapılmıştır. İnsanları okur, isteklerini, düşlerini, zayıf noktalarını , yalanlarını anlar, onlara istediklerini söyleyerek aldatır. Bu kez işler başka türlüdür, karşısında karnavaldaki birbirleriyle dayanışan dışlanmışlar yoktur. Uygar görünen elit sınıf son derece acımasız ve ürkütücüdür.
Anti kahraman Stanton’ın ruhunu şeytana satması gerekmez, trajik anlaşmayı kendisiyle yapar. O artık kendi kendini lanetlemiştir. ‘Ben üçkâğıtçıyım, içim çürümüş, ne olduğumu biliyorum’ diyen Stanton kendi yalanlarına inanmaya başlar. Oysa Pete ona ‘İnsan kendi yalanlarına inanıp güçlü olduğunu sanmaya başlayınca gözüne perde iner, yalanların sonu gelmez’ demiştir. Dayanak noktalarını yitiren, gerçek ile yalan arasında gidip gelen Stanton açgözlülüğü yüzünden karanlığa doğru çekilir. Trajik sona ulaşana dek varoluşundaki boşlukla mücadele eder.
William Lindsay-Gresham’ın 1946 tarihli romanı Nightmare Alley’i sinemaya uyarlayan Guillermo del Toro “Her film çektiğimde en korkunç canavarın insan olduğunu görüyorum. Kabus Sokağı, günümüzü, içinde yaşadığımız şimdiki zamanı anlatıyor. Gerçek ile yalan arasındaki puslu sınır, üstümüze çöken bu korkunç tuzak. İnsan kendi yalanlarına inanmaya başladığı an kör olur. Gerçeği söylemediğimiz, filtre ettiğimiz bir dünyaya hapsolmuşuz. Kapalı devre yaşıyoruz, olayları görmezden geliyoruz. Birbirimize karşı acımasızlıkta doruğa ulaştık” diyen yönetmen Kabus Sokağı’yla 1930-1950 yılları arasında Hollywood’da Altın Çağı’nı yaşayan film noir (kara film) türüne saygıda bulunduğunu açıklıyor:
“Kara film türü bana göre antik tragedyaların Amerikan versiyonu. Yunan mitolojisinde insan yazgısı için Tanrılarla savaşır. Edebiyatta kendi kararalarıyla, kendi yarattığı trajediyle mücadele eder. Kabus Sokağı, tipik bir Amerikan trajedisi”.
Otto Preminger, William Wellman’ın filmlerinden, Todd Browning’in kült klasiği Freaks’ten esinlenmiş Guillermo del Toro.
1947’de Edmund Goulding’in yönettiği, Tyrone Power’ın oynadığı Nightmare Alley’den çok farklı olan ikinci çevirim (2021) gerçek, yalan, yanılsama, güdümleme, yazgı, açgözlülük, hırs, erk, yozlaşma, ihanet, intikam üstüne. Bu kez canavarlar yok, insanın karmaşık, karanlık dünyası var. Filmdeki aynalar, aynalardaki izdüşümler karakterlerin kim olduklarını, ileride kim olabileceklerini gösteriyorlar. Stanton diyaloglarını gölgede söylüyor, yüz ifadesi açıkça görünmüyor. Filmin yapımcısı da olan Bradley Cooper, içe dönük, yalın oyunuyla dikkat çekiyor.
Yönetmenin özellikle Cate Blanchett için yazdığı baştan çıkarıcı psikanalist Dr.Lillith rolünde aktris göz kamaştırıyor.Her zamanki gibi Guillermo del Toro yaşama tutunmaya çalışan dışlanmışların dramatik öykülerini anlatıyor. Görüntüler, müzik, çevre tasarımları etkileyici, olağanüstü. Karnavaldaki cenin kavanozlarının içindeki, annesini karnındayken öldüren Enoh trajedinin döngüsünü tamamlıyor.
Guillermo del Toro’nun yazıp yönettiği, yapımcılığını üstlendiği, Bradley Cooper, Cate Blanchett, Toni Collette, Ron Perlman, Charles Denkins, Richard Strathaim, Paul Anderson, Willem Dafoe, Mary Steenburgen’in oynadığı Nightmare Alley (Kabus Sokağı/ 2021) bugün gösterime girdi.
Filmi sinemada, büyük perdede izlemenizi öneriyorum.