Kanada’da sıcak hava dalgası ve Avrupa’da, Çin’de aşırı yağışlar sonucu oluşan sel, yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Türkiye’de de Karadeniz …
Kanada’da sıcak hava dalgası ve Avrupa’da, Çin’de aşırı yağışlar sonucu oluşan sel, yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Türkiye’de de Karadeniz Bölgesi’nde yağan sağanak ve aşırı hava olayları iklim krizinin etkilerini gözler önüne seriyor. Doğa ve dünya “Evimiz yanıyor” diyor ancak yetkililer duymuyor.
Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği ve Kocaeli Üniversitesi tarafından hazırlanan “Türkiye’de sıcak hava dalgaları” çalışmasında iklim ve afet kaynaklı ölümlerin yüzde 99’unun sıcak havadan kaynaklanacağını ortaya koydu. HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı Funda Gacal’la iklim krizini ve yapılması gerekenleri konuştuk. Gacal yaşadıklarımızın iklim krizinin sonucu olduğuna dikkat çekerek “Bunlar bize, 800 bin yıldır hiç görülmemiş karbondioksit yoğunluğuyla yaşadığımızı, diğer türlerle beraber insanlar olarak buna yabancı ve kontrol edemez olduğumuzu gösteriyor” ifadelerini kullanıyor.
– Dünyada şu an gerçekleşen sıcak hava dalgaları, aşırı yağışlar ve sellerin nedenlerini açıklar mısınız?
Isınan dünyada sel, kuraklık, fırtına, yazın bir anda görülen dolu, normalin üzerinde ve uzun süreli yaşanan sıcak dalgaları literatürde “aşırı hava olayları” diye tanımlanıyor. Aşırı hava olayları iklim değişikliğinin bir sonucu. Bunlar bize, 800 bin yıldır hiç görülmemiş karbondioksit yoğunluğuyla yaşadığımızı, diğer türlerle beraber insanlar olarak buna yabancı ve kontrol edemez olduğumuzu gösteriyor.
DAHA FAZLASI GELEBİLİR
– Dünyayı ve Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Türkiye’nin, imzalayan yedi ülkeden biri olarak kalmaya devam ettiği Paris İklim Anlaşması sıcaklık ortalamasındaki artışı 1.5C’de tutmayı hedefliyordu, geldiğimiz noktada artış 1 derecenin üzerinde ve mevcut enerji üretimimizle gidersek 80 yıl içinde 3 derecelik artışı göreceğimiz tahmin ediliyor. Kötü haber şu ki, bu tahminler yüzlerce bilim insanın bir araya gelip neden sonuç ilişkisiyle oluşturduğu modellere bağlı. Sıcaklık arttıkça eriyen buzulların yıllardır sakladığı ve şimdi atmosfere bıraktığı sera gazı miktarının modeldekinden daha fazla olduğu gibi daha önce düşünülmemiş sonuçlar modelden, yani 3 derecelik artıştan daha fazlasının gelebileceğini gösteriyor.
– İklim krizine karşı önlem alınıyor mu?
Şu anda iklim krizine karşı önlem alındığını düşünmüyorum. Dünyanın sadece bir kısmı değil, hepsinin elektrikli araçlara geçiş yapması, o elektrik kömür ve doğalgazdan geldikçe sorunu çözmeyecek. Ya da tüm insan ırkının veganlığı seçmesi bu krizi bitirmeyecek. Artan nüfusa bağlı enerji üretimimiz sıkıntılı, bu üretim biçimi yatırımcıdan daha çok, hükümetlerin kararı. Türkiye olarak enerji üretim biçimimiz pek çok teknolojiyi ıskalıyor böylece sadece mücadele etmeyi değil iklim krizinin kuraklık, sel, fırtına, ani dolu, bugün yaşadığımız sıcak dalgaları gibi krizlerden en az hasar almasını da ıskalıyoruz. Örneğin gelişmiş ülkelerde iklim krizi ve sıcak dalgası kabul edilen bir sorun; kamu kurumları, sıcak dalgası zamanı sadece uyarı yapmakla kalmıyor, şehir planlarını, mimariyi, hastane yatak sayısını buna göre ayarlıyor. İklim krizini tanısak ve coğrafi olarak iklim tahminlerini ülkemizde uygulayacak bilimsel olgunluğa gelsek, selin oluşumu değil ama seldeki can ve mal kaybını sıfıra indirebilir; tüm dünyanın sıcak dalgasıyla boğuştuğu bugünlerde insanlara sağlık riskini en aza indirerek nasıl bugünleri atlatabileceklerini anlatır, evlerinin daha serin olmalarını sağlayacak şehirlere sahip olabilirdik.
YETKİ KARMAŞASI
– Son olarak sizce neler yapılmalı?
İklim krizi sadece çevrenin, değil ekonominin de alanı. Dünyada resesyonla beraber iklim krizi konuşuluyor; her yıl aşırı hava olaylarına bağlı insanlarımızı, işgücümüzü, tarımsal ürünlerimizi kaybediyoruz.
İklim krizi sorununu ve bu sorunda ülke olarak payımızı dürüstçe tanımlamak ve bu sektörlerde neyi değiştirebiliriz konuşmak gerekiyor. Ülkemizdeki sivil toplumun, gelişmiş ülkelerde hükümetlerin yaptığı teknik ve bilimsel araştırmaları çok kısıtlı veri ve finansal kaynaklara rağmen yaptığını düşünüyorum. Hangi sektörlerde ne değişiklikler yapılabileceği bilgisi sivil toplumda da akademide de var. Mesela bir yılı aşkın süredir ÇİSİP (Çevre İklim ve Sağlık İçin İşbirliği) isimli bir projede sağlık uzmanlarını çevre ve iklim değişikliği etrafında bir araya getirmeye çalışıyoruz. Çünkü çevre sorunlarının ve iklim değişikliğinin insan sağlığına etkisi araştırmaya muhtaç bir alan. Ülkemizde bağımsız bir araştırma kurumunun olması, bu emeklerin eyleme geçmesi için şart.