Getty ImagesTÜİK’ten bir grup yetkili, kurumun Ankara’daki genel müdürlüğünde BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’nin sorularını yanıtladı. Yetkililer …
TÜİK’ten bir grup yetkili, kurumun Ankara’daki genel müdürlüğünde BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’nin sorularını yanıtladı. Yetkililer, tüm çalışmalarında uluslararası standartlara uygun hareket ettiklerini ve verilerle ilgili şeffaf olduklarını savundu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yetkilileri, kurumun açıkladığı verilere dair kamuoyunda yapılan tartışmalarla ilgili olarak BBC Türkçe‘nin sorularını yanıtladı.
TÜİK’in Ankara’daki genel müdürlüğünde yapılan görüşmede; aralarında üst düzey yönetici, daire başkanı, bölge sorumlusu ve uzmanların bulunduğu yetkililer önce slaytlarla TÜİK’in çalışmalarını nasıl yürüttüğünü anlattı, sonra da sorulara cevap verdi.
Yetkililer, kurumun tüm çalışmalarının, Avrupa Birliği (AB) üyesi ve aday ülkelerin bağlı olduğu Avrupa İstatistik Ofisi (EuroStat) kriterlerine uygun yürütüldüğünü, EuroStat’ın bununla ilgili bir denetim mekanizmasının da olduğunu, bunun dışına çıkmalarının mümkün olamayacağını vurguladı.
Çeşitli kuruluş veya gruplarla enflasyon ya da kira artışı gibi konularda verilerinin farklı çıkmasının, kullanılan metodolojinin farklı olmasıyla ilgili olduğunu, kendilerinin bu alanlarda uluslararası standartları izlediklerini söylediler.
Hissedilen enflasyon ve resmi enflasyon arasındaki fark ya da Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ile Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) arasındaki makas konusunda ise bu durumların birçok ülkede geçerli olduğunu ve bunların bazı somut nedenleri olduğunu belirttiler.
‘Enflasyonu uluslararası standartlarda hesaplıyoruz. Çok şeffafız’
TÜİK’le ilgili kamuoyunda yapılan tartışmaların başında, enflasyon oranları geliyor.
Yetkililer, çalışma yöntemleri ve verileri konusunda “Çok şeffafız” diyor.
Bu açıdan EuroStat’a dikkat çekiyorlar.
EuroStat, Avrupa Komisyonu bünyesinde yer alan bir kurum.
Türkiye de Eurostat sisteminin bir parçası.
‘TÜİK, AB normaları ile yüksek oranda uyumlu’
İstatistik alanında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile de uyumlulukları bulunduğunu ancak EuroStat’ın yaptırım gücü olduğunu, kuruma sürekli rapor verdiklerini ve EuroStat’ın ilkelerine uymadıkları takdirde her şeyden önce EuroStat’ın bunu kabul etmeyeceğini söylüyorlar.
Kendi verilerinin, EuroStat’ın internet sitesinde de yayımlandığını aktarıyorlar.
EuroStat tarafından her yıl yayımlanan değerlendirme raporlarında TÜİK istatistiklerinin AB normları ile yüksek oranda uyumlu olunduğunun belirtildiğini, bunun bir üst aşamasının ise tam uyumluluk olduğunu aktarıyorlar.
‘Sepetimizde pinpon topu yok’
Bunların her birinin tanımının yapılmış olduğunu, örneğin yumurta fiyatını hesaplarken bir adet orta boy klasik çiftlik yumurtasını ele aldıklarını söylüyorlar.
Bu sepet, her yılın Aralık ayında güncelleniyor.
Örneğin domatesin yıllardır sepette olduğunu ama kasetçaların harcamalarda bir ağırlığının kalmaması nedeniyle listeden yıllar önce çıktığını aktarıyorlar.
Bu sepetler içinde takip edilen toplam ürün sayısı ise 901.
Bazı muhalefet milletvekili tarafından da dile getirilen, sepet içinde pinpon topu olduğu iddiasına ise tepkililer.
Bir yetkili bunun 1990’larda yaşanan bir durum olduğunu, 2005’ten beri sepetlerinde pinpon topu olmadığını söylüyor.
‘Aynı ürünü bir yıl boyunca takip’
Yetkililerin aktardığına göre, EuroStat’ın Harmonize TÜFE adlı prensipleri doğrultusunda bütün bir yıl boyunca aynı mal ve hizmetlerin fiyat değişiminin takip edilmesi gerekiyor.
Örneğin beyaz peynirdeki değişim için bütün markaların beyaz peynir ürünlerini takip etmiyorlar.
Her yıl Aralık ayında, bazı markalardan bazı beyaz peynir ürünlerini seçiyorlar ve bir yıl boyunca bu ürünlerdeki değişimi takip ediyorlar.
Kendilerine ucuz ürünlere gittikleri yönünde yapılan eleştirilerle ilgili olarak; “bunun mantıklı olmadığını çünkü kendilerinin bir ürünü tek bir sefer için ele almadıklarını, o ürünü tüm yıl boyunca izlediklerini, önemli olanın bir yıl içindeki fiyat değişimini izlemek olduğunu” söylüyorlar.
‘Zincir marketler cironun büyüklüğüne göre belirleniyor’
Kuruma bazı kesimlerden, bazı zincir marketler seçerek onlarla anlaştığı, böylece fiyatlar üzerinde oynadığı yönünde eleştiriler yöneltiliyor.
Yetkililer, işyerlerini bazı kriterlerle belirlediklerini, ciro büyüklüğünün en önemli kriter olduğunu dile getiriyor.
400 kişilik aktif bir saha ekipleri olduğunu aktarıp şunları ekliyorlar:
“Fiyatlar ay boyunca, ayın tüm günlerini kapsayacak biçimde her gün alan çalışması ile derleniyor.
“Aynı firmanın Türkiye’deki farklı şubelerine farklı günlerde gidilerek derlenen fiyatlar, veri tabanlarına anlık olarak işleniyor.”
Yetkililer, sebze – meyve fiyatları için pazara da gittiklerini belirtiyor.
Aktardıklarına göre sebze – meyve ürünlerinde pazarın payı yüzde 50’ye yakın.
‘Verilerin yüzde 21’i barkod sisteminden geliyor’
Verileri sadece sahaya inip almadıklarını, 2020’den itibaren uyguladıkları bir barkod sistemi de olduğunu ekliyor TÜİK yetkilileri.
Bu marketlerle yapılan anlaşma sonucu hazırlanan yazılım üzerinden kasadan geçen satışların verileri TÜİK’e ulaşıyor.
Kurum, buradan takip ettiği ürünlerin ortalama fiyatlarını alıyor.
Bu sistemde son bir yıl içinde yaklaşık 1 milyar 100 bin veri aldıklarını, TÜFE hesaplanırken çekilen ürün verilerinin yüzde 21’inin bu sistemden geldiğini belirtiyor yetkililer.
Aktardıklarına göre kurum, teknoloji ve kozmetik marketlerinin de aralarında bulunduğu başka marketlerle de bu konuda anlaşmış durumda. 2022’de yedi sayısını 40’a çıkarmayı hedeflediklerini söylüyorlar.
Ayrıca, TÜBİTAK’la ortak olarak 2019’da başladıkları bir proje kapsamında önümüzdeki dönemde internetten de fiyat çekmeye başlayacaklarını ekliyorlar.
Hissedilen enflasyon ile resmi enflasyon neden farklı?
Türkiye’de hem kamuoyu anketleri hem sokak röportajları hem de sosyal medya paylaşımları, toplumda resmi enflasyondan farklı bir enflasyon yaşadığını hisseden önemli bir kesim olduğunu ortaya koyuyor.
TÜİK yetkilileri bu durumun nedeniyle ilgili sorumuza şu cevabı veriyor:
“TÜFE, yaşam maliyeti endeksini ölçmüyor. Yaşam maliyeti endeksinin amacı, sabit bir yaşam standardını sürdürürken tüketicilerin yaşadığı fiyat değişikliklerini ölçmektir.
“TÜFE, sabit bir mal ve hizmet sepetinin maliyetindeki değişikliği ölçüyor. Yaşam maliyeti endeksi ise sabit bir refah düzeyinin maliyetindeki değişikliği ölçer.”
Yetkili, bu durumun dünyada da yaşandığını söyleyip bununla ilgili Avrupa Birliği Merkez Bankası’ndan bir veri paylaşmak istiyor:
“Ocak 2005 – Temmuz 2015 dönemleri arasında İtalya’da hissedilen enflasyon % 14,1 iken ölçülen enflasyon % 1.9. Aynı dönemde İspanya’da hissedilen enflasyon % 14,3 iken ölçülen enflasyon % 2,1.”
ÜFE ile TÜFE arasında neden uzun süredir makas var?
ÜFE ile TÜFE arasında bulunan ve aylardır kapanmayan makas da kamuoyunda tartışma konusu.
TÜİK yetkilileri bu eleştirilerle ilgili sorumuzu yanıtlarken öncelikle bu durumun 2021 yılı başından itibaren tüm dünyada yaşandığı belirtip; Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya’yı örnek gösteriyor.
Yetkililer; iki endeksin yapısının farklı olduğunu ve ÜFE’nin TÜFE’ye hiçbir zaman eş zamanlı olarak yansımadığını belirttikten sonra hem Türkiye hem de dünyada ÜFE’nin TÜFE’ye göre daha yüksek olmasının; son dönemde işyeri enerji fiyatlarındaki artış, emtia fiyatlarındaki yükseliş ve pandemiyle birlikte tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar gibi nedenlere bağlı olduğunu savunuyor.
Otomotivde fiyatlar neden Aralık’ta bir anda arttı?
TÜİK verilerine göre Kasım ayında benzinli otomobillerde % 6,4, dizel otomobillerde % 12,1 fiyat artışı oldu.
Halbuki bu dönem sektör temsilcilerine göre araçların çok daha fazla zamlandığı bir dönemdi.
Aralık ayında ise benzinli otomobil fiyatlarında artış % 38,39, dizel otomobilde ise % 35,49 oranında gerçekleşti.
Şüphe yaratan bu durumla ilgili sorumuz üzerine yetkililer, araba fiyatlarını hep aynı bayilerden aldıklarını, çip sorunu gibi nedenlerle bir dönem bu bayilerde araba satışı olmadığını, ancak yaşadıkları bu durum üzerine yöntem değiştirdiklerini açıklıyor.
Yetkililerin aktardığına göre, Aralık ayından itibaren araba satışlarında bayilerden alınan bilgi değil Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verileri kullanılmaya başlanmış.
Bu arada kendilerinin ikinci el araba fiyatlarını derlemediklerini de ekliyorlar.
Kira artış oranı: BETAM ile TÜİK rakamları arasında neden uçurum var?
Yine bir başka tartışma da kira artış oranlarıyla ilgili.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), Aralık ayında yaptığı açıklamada Türkiye’de son bir yıllık kira artış oranını % 63,7 olarak hesapladı.
Bu, TÜİK’in hesapladığı kira artış oranının yaklaşık beş katı.
Peki özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar arasında yaygın bir “Kiralar uçtu” görüşü varken TÜİK’in hesapladığı rakam BETAM’ınkinden neden bu kadar farklı?
TÜİK yetkilileri burada önemli bir yöntem farkı olduğunu, BETAM’ın sahibinden.com sitesi üzerinden yeni kiraya çıkan evlere bakarak hesaplama yaptığını kendilerinin ise belli konutlar belirleyip o konutlardaki kira değişimini takip ettiklerini söylüyor.
Kurumun sisteminde bu kapsamda 81 ilden 4200 adres bulunuyor.
Bu evlerin boşalıp yeniden kiraya verilme oranının yaklaşık yüzde beş olduğunu belirtiyorlar.
“Ancak bu yöntem yeni kiraya verilen evlerin ortadaki artışa etkisini yeteri kadar yansıtmış oluyor mu?” sorumuza ise bu yöntemlerinin yine uluslararası standartlarda bir yöntem olduğu cevabını veriyorlar.
‘Kalite düzeltme yöntemleriyle fiyat artışları düşük mü gösteriliyor?’
TÜİK’in son dönemlerde çok sık kalite düzeltmesi yaparak fiyatları düşürdüğü de kamuoyunda dile getirilen iddialar arasında.
Yıl içinde sepetteki malların model veya kalitelerinde değişiklik olabiliyor.
Böyle bir durumda TÜİK, kalite düzeltmesi adlı işlemle endeks rakamını düşürebiliyor.
Örneğin, TÜİK’in takip ettiği bir otomobil modelinin fiyatı bir ay içinde 200 bin TL’den 220 bin TL’ye yükseliyor. Ancak bu sırada diyelim ki araca multimedya ekran gibi yeni özellikler ekleniyor. Ürün artık tıpatıp aynı ürün olmadığı için, TÜİK kalite düzeltmesi yapıp buradaki artışı 20 bin değil de daha düşük hesaplayabiliyor.
Bazı kesimler TÜİK’in bunu son dönemde çok daha fazla yaptığını, bunun da enflasyonun daha düşük çıkmasına neden olduğunu öne sürüyor.
Kalite düzeltmeye gittikleri durumları şöyle açıklıyorlar:
“İşyerinin değişmesi, derlenen ürünlerin markalarının değişmesi, ayrıntılı tanım değişikliklerinden kaynaklanan ciddi fiyat düşüş ve artışları gibi nedenlerle kalite düzeltme tekniklerine başvuruluyor.”
Kalite düzeltmelerinin TÜFE’ye etkisinin negatif ve pozitif yönlerde olduğunu söyledikten sonra, “Son dönemlerde yaşanan enflasyonist süreçten dolayı ikame mal ve hizmetlerin fiyatı eski ürünlerden daha yüksek alındığı için kalite düzeltme yöntemi endekse negatif yönde etki ediyor” diyorlar.
Bu yönteme başvuru sıklığının artmasıyla ilgili olaraksa şu açıklamayı yapıyorlar:
“Pandemi süreci ve yaşanan ekonomik konjonktür nedeniyle işyerlerinin ve işyerlerinden derlenen ürünlerin son dönemlerde fazlasıyla değişim göstermesi kalite düzeltme yöntemlerinin kullanım oranını artmıştır.”
ENAG ile TÜİK’in oranları arasında neden uçurum var?
Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG), her ayın 3’ünde paylaştığı enflasyon oranı ile TÜİK’in enflasyon oranı arasındaki fark da son dönemde tartışma yaratıyor.
TÜİK, 2021 yılında TÜFE’yi % 36,08 hesapladı. ENAG ise % 82,81 hesapladığını açıkladı.
TÜİK yetkilileri, EuroStat’ın prensipleri çerçevesinde, her aşamadaki ayrıntılara dikkat ederek endeksi hesapladıklarını, ENAG’ın farklı bir yöntem izlediğini belirtiyor.
Bununla birlikte ENAG’ın yöntemi ve verilerine dair şeffaflık olmadığını düşündüklerini söylüyorlar.
Ayrıca ENAG’ın bazı hesaplamalarına anlam vermediklerini belirtiyorlar.
Bir yetkili bu konuda şöyle konuşuyor: “Örneğin 3 Ocak’taki bültenlerinde ev eşyasındaki artış oranı % 1,98 gözüküyor. Ama aynı bültende, alt grup enflasyon oranlarındaki ev eşyalarına bakarsak % 1,98 rakamının daha yüksek çıkması gerekirdi.”
Bu arada yetkililer, enflasyon hesaplamaları konusunda kendileriyle benzer sonuçlara ulaşan kurumlar olduğunu da söylüyor.
Bir yetkili tablolarını da göstererek, “İstanbul Ticaret Odası ve Türk-İş ile çok koreleyiz” diyor.
İşsizlik oranı: TÜİK verileri ile İŞKUR verileri neden uyuşmuyor?
TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarıyla İŞKUR’un işsizlik rakamlarının uyuşmaması da yine kamuoyunda başka bir tartışma konusu.
Örneğin son olarak Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi, “İŞKUR verilerine göre kayıtlı işsiz sayısı Kasım 2020 ve Kasım 2021 arası bir yıllık dönemde 3 milyon 4 binden 3 milyon 182 bine yükselerek 178 bin kişi arttı. TÜİK’e göre ise son bir yılda dar tanımlı işsiz sayısı bu dönemler arası 284 bin azaldı” açıklamasını yaptı ve bunun nedenini sorguladı.
Bu durumu sorduğumuz yetkililer, ortadaki farkın doğru olduğunu belirtiyor ve bunun nedeniyle ilgiliyse “TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına dayalı resmi işsizlik verileri ile İŞKUR’un idari kayıtlara dayalı olarak yayımladığı veriler arasında; tanım, kapsam ve referans dönemi açısından temel farklılıklar mevcut” diyor.
TÜİK’in, ILO tarafından belirlenen işsizlik tanımlarını esas alındığını, bu işsiz tanımının “son dört hafta içinde aktif iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişileri” kapsadığını belirtiyorlar.
İŞKUR açısından ise işsiz tanımının, “çalışma çağında ve gücünde olan, çalışmak isteyen, İŞKUR’a başvurduğunda asgari ücret düzeyinde gelir getirici bir işi olmayan, İŞKUR tarafından henüz kendisine iş bulunamayan aktif kayıtlardaki kişileri” kapsadığını söylüyorlar.
Kapsam konusundaysa, TÜİK’in işsiz tanımında, “referans döneminde çalışmayan, iş arayan ve iş bulma çabasında olan, iş bulduğu takdirde işbaşı yapabilecek durumda olan, sadece İŞKUR değil tüm iş arama kanalları arasından en az birini kullanmış kişilerden bahsedildiğini” belirtiyorlar.
İŞKUR açısından ise kapsamın “iş bulmak veya İŞKUR programlarına katılmak için kayıt yaptıran, kayıt yaptırmış olmasına rağmen iş aramaktan vazgeçen, kayıt yaptıran ama enformel sektörde çalışan ve iş bulduğu takdirde işbaşı yapıp yapmayacağı bilinmeyen kişilerle” ilgili olduğunu aktarıyorlar.
TÜİK yetkilileri son olarak kendilerine yönelik eleştiri ve iddiaları önemseyip incelediklerini, ancak tartışmalarda ciddi bilgi eksiklikleri olduğunu savunuyor.
4000 kişinin çalıştığı eski bir kurum olarak siyaset dışı olduklarını vurguluyorlar.
Kendilerine güven konusunda bağlı oldukları uluslararası standartları işaret ediyorlar.
Verilerinin kamuoyuna açık olduğunu, detaylı bilgi isteyenlerin ise internet siteleri veya bölge müdürlükleri üzerinden kendilerine başvurabileceklerini söylüyorlar.