Berlin Ekonomi ve Hukuk Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Doç. Dr. Ümit Akçay, şu anda Türkiye ekonomisinin en yakıcı sorununun ücretlerin …
Berlin Ekonomi ve Hukuk Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Doç. Dr. Ümit Akçay, şu anda Türkiye ekonomisinin en yakıcı sorununun ücretlerin enflasyon karşısında erimesi olduğunu vurguladı.
Akçay, “Türkiye ekonomisinin orta vadeli gidişatı, 2022’deki uluslararası ekonomik konjonktüre ve iktidarın yeni bir ‘U dönüşü’ yapıp yapmayacağına bağlı olarak şekillenecek” dedi. Ekonomide artık 2001-2013 modelinin de 2013-2021 modeli de işlemediğine dikkat çeken Doç. Ümit Akçay ile konuştuk.
– TL’deki erimenin asıl nedenleri nelerdir? Kuru frenlemek mümkün olabilecek mi?
TL’deki erimenin asıl nedeni, TL’deki erimenin frenlenmesinin istenmemesidir. Yani karşımızda, TCMB aslında TL’nin erimesini istiyordu ancak bunu nasıl yapacağını bilemediği için sonuçta TL değersizleşti gibi bir durum yok. Aksine, bu iradi bir politika tercihinin sonucu gerçekleşiyor. Geçen hafta enflasyon raporunun açıklanması sırasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı’nın bizzat kendisi bunu açıkça ifade etti. Dolayısıyla, buradaki soru neden bu tip bir yönelimin belirginleştiği olabilir. Buna yanıt vermek için biraz daha geriye gitmek gerekiyor: Türkiye’de 2013 sonrasından itibaren bir yapısal kriz konjonktürü yaşanıyor. Literatürde bunun anlamı, sermaye birikim rejimi krizi ile devlet krizinin aynı anda yaşanmasıdır. Bu süreçte iktidarın oy desteği aşındıkça farklı sermaye kesimlerinin taleplerine karşı daha duyarlı hale geliyor. İktidar bloku içindeki harmonizasyonu korumak giderek güçleşiyor. Sermaye girişlerinin azaldığı 2013 sonrasında ekonomi yönetiminin büyümeyi canlı tutma girişimleri, TL’nin kademeli değersizleşmesiyle sonuçlandı. Ekonomik büyümenin canlandırılması için faizin düşürülmesinin kur şoku ile karşılaşması ve kur şoku karşısında faizlerin sert bir şekilde artırılması 2013 sonrasının tipik özelliğidir. Bu özellik ekonomi yönetimindeki zikzakları da açıklar. Şimdi farklı olan, kur şokuna karşı faiz artışına henüz gidilmemiş olmasıdır. Ancak eylül itibarıyla başlayan faiz indirimi süreciyle birlikte 2013 sonrası oluşan zikzaklı modelden de sapılıp sapılmadığını tespit etmek, önümüzdeki dönem için kritik olacaktır.
– TCMB’de son haftalarda görevden almalar yaşanırken faizde de indirime gidildi. Normal bir Merkez Bankası’ndan bu dönemde beklenecek hareketler mi bunlar?
Türkiye’de para politikalarında esaslı bir kulvar değişikliği yaşandı. Bu yaşanmamış gibi yaparak bir “normal” merkez bankacılığı varsayımı üzerinden hareket etmek hatalı olacaktır. 2013 sonrasındaki konjonktürü belirleyen özellik, 2001-2013 dönemde uygulanan modelin krizidir. 2001 sonrası model pozitif reel faiz vermeye dayanıyordu. Bunun amacı sermaye akımlarını ülkeye çekmek, bu sayede TL’nin değerlenmesini sağlamak ve enflasyonu kontrol altına almak idi. Ancak bu modelin sonucu artan borçluluk, ithalatın ucuzlaması, cari açığın sistematik bir şekilde artması, üretken sanayi ve tarımsal yapının aşınması ve yüzde 10’lar düzeyinde sabitlenen işsizlik olmuştur. 2013 sonrasında, 2001-2013 modelini mümkün kılan unsur olan sermaye girişlerinde azalma başladı. Bu daha çok küresel finansal döngülerle ilgiliydi ve Türkiye benzeri pek çok ülkeyi etkiledi.
Şu an için önemli olan konu şu: Ekonomi yönetiminde 2013 sonrasında belirginleşen zikzakların dışına mı çıktık, yoksa iktidar artan enflasyon karşısında işlerin kontrolden çıktığını düşünerek yeni bir “U dönüşü” ile yüksek bir faiz artışı mı yapacak? Önümüzdeki dönemi şekillendiren en önemli gelişme bu konudaki gelişmeler olacak.
BÜYÜME YOKSULLUK ÜRETİYOR
– Yılsonu, büyüme, işsizlik, enflasyon, faiz öngörüleriniz nelerdir?
Türkiye ekonomisinin 2021 yılını yüksek bir büyüme oranıyla kapatacağı neredeyse kesin. Ancak bu, geniş toplum kesimlerinin gelir düzeyinin dengeli bir şekilde arttığı anlamına gelmiyor. Bilindiği gibi Türkiye’de pandemi sırasında geliştirilen politika tepkisi, doğrudan gelir desteği vermek yerine kredi genişlemesine gitmek oldu. Bu zaten var olan gelir eşitsizliklerini daha da kötüleştirdi. Çünkü krediler zaten kredi alabilen kesimlere gitti, onlar da aldıkları bu ucuz kredileri altına, konuta ve dövize yatırdılar. Bu sonrasında daha büyük sorunlar yarattı. Dahası son yıllarda emeğin milli gelirdeki payı sürekli geriliyor. Bu karşın son dönemde açıklanan firma kârlılıklarına bakıldığında pek çok sektörde işletmeler uzun süredir görmedikleri kârlılık oranlarına ulaşmışlar. Kısacası ekonomi büyüyor ve bu büyüme bir yanda zenginlik ve diğer yanda yoksulluk üretiyor.
TCMB’nin geçen hafta açıkladığı enflasyon raporuna göre 2021 için yeni beklenti 18.4 düzeyinde. Diğer yandan son Para Politikası Kurulu toplantısı sonrası yapılan açıklamada faiz indirimlerinin devam edebileceği ancak bu konuda sınırlı bir alanın kaldığına işaret edildi. Buradan TL’deki değersizleşmenin süreceğini anlayabiliriz. TL’deki değersizleşme sürerken enflasyon ilan edilen beklentinin de üzerine çıkabilir. Gerek dar gerekse geniş tanımlı işsizliği alın, ikisi de halen çok yüksek, özellikle gençler arasındaki işsizlik oranı kronik bir sorun haline geldi. Bu da az önce söylediğim işlemeyen modellerin en önemli toplumsal sonucu.
REZERVLER HÂLÂ EKSİDE
– Kuru düşürmek için 128 milyar dolar heba edildi. Rezervleri tekrar yerine koymak mümkün olacak mı?
Muhalefetin yürüttüğü “128 milyar dolar nerede” kampanyası nedeniyle harcanan rezervin 128 milyar dolar olduğu popüler dile yerleşti ancak hangi döneme odaklandığınıza göre bu miktar değişebiliyor.
TCMB rezervleri konusundaki karmaşanın nedeni, farklı rezerv tanımlarının olması. Uluslararası karşılaştırmalarda brüt rezervler kullanılıyor, iktidar da bunu vurguluyor. Son dönemde brüt rezervlerin arttığını biliyoruz. Son dönemde ödünç rezervler çıkarıldığında kalan net rezervlerin hâlâ ekside olmasına rağmen bu açığın da azalmaya başladığını görüyoruz. Burada ilginç olan husus TL’deki bu değersizleşme sürerken rezerv biriktirme tercihinin yapılmış olması.
GİDİŞATI U DÖNÜŞÜ BELİRLEYECEK
– Türkiye’de yaşanan krizin boyutu nereye varır?
Burada bir konuyu netleştirmemiz gerekiyor. Teknik olarak kullanılan kriz tanımı, iki çeyrek üst üste ekonomik daralmanın yaşanmasıdır. Türkiye’de teknik anlamda bir kriz yaşanmıyor. Aksine, ekonomik büyüme oldukça canlı. 2021 için yüzde 8 ve hatta daha üzeri bir büyüme oranının geleceğine uluslararası kurumlar tarafından da işaret ediliyor. Karşımızda olan sorun geniş toplum kesimlerinin gelirlerinin enflasyon oranında artmaması, alım güçlerinin gerilemesi yani yoksullaşmadır. Türkiye ekonomisinin orta vadeli gidişatı ise 2022’deki uluslararası ekonomik konjonktüre ve iktidarın yeni bir “U dönüşü” yapıp yapmayacağına bağlı olarak şekillenecek.
ÜCRET ERİMESİ CAN YAKICI SORUN
– Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları neler? Türkiye ekonomisi için bir kurtuluş reçetesi var mı?
Pek çok sorun var ancak şu anda en yakıcı olan ücretlerin enflasyon karşısında erimesidir. Örneğin önümüzdeki aylarda yapılacak olan asgari ücret pazarlıkları bu açıdan çok önemli. İktidar üzerinde, ücretlerin refah payını da içerecek şekilde en az enflasyon oranı kadar artırılması yönünde güçlü bir baskı kurulması, geniş toplum kesimleri için yaşamsal olacaktır.
‘Kurtuluş reçetesi’ konusu biraz daha karmaşık. Bu konuda şunun bilinmesi gerekir: Karşımızda işlemeyen iki model var. 2001-2013 modeli de 2013-2021 modeli de işlemiyor. Dolayısıyla, şu an yaşadığımız sorunlardan ‘AKP’nin ilk yıllarında uygulanan politikalara dönersek, sermaye girişleri yeniden canlanır ve mevcut sorunlardan kurtuluruz’ diye düşünen varsa büyük hata eder. Bir de, somut konjonktürde bu reçete yazma konusunda tek tek iktisatçıların görüşlerinden çok muhalefet partilerinin görüşlerinin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Malum, anketlerde iktidar bloğunun oy tabanı sürekli eriyor. O nedenle muhalefetin ekonomik sorunları nasıl yöneteceği çok daha önemli hale geliyor.
– Yabancı sermayenin kaçtığı bir dönemde borcu döndürmek için nasıl kaynak bulunacak?
Borç döndürme konusunda TL’deki hızlı değersizleşmenin yarattığı bilanço sorunlarını yaşayan sektörlerdeki firmalar ile bu değersizleşmeden kazançlı çıkan firmalar arasında bir farklılaşma yaşanacak. İlk grupta daha çok ithalatçılar yer alırken ikincisinde ihracatçılar var. Elbette pek çok firma iki faaliyeti birden yapıyor, dolayısıyla onlar açısından sorunun büyüklüğü bilanço tahribatının düzeyiyle ilgili olacak. Bankaların ise borç çevirmede çok büyük sorunlar yaşayacaklarını sanmıyorum. Türkiye’nin artan risk primi nedeniyle daha yüksek faizle borçlanabilirler ancak geçtiğimiz haftalarda örneğin bankacılık sektöründe görülen yeni sendikasyonlar, sürecin işlediğini gösteriyor.