AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu’yla dikkat çeken görüşmesinin ardından, gece …
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu’yla dikkat çeken görüşmesinin ardından, gece yarısı TCMB’de iki başkan yardımcısı ve bir Para Politikası Kurulu Üyesi görevden alındı.
Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, TCMB Başkan yardımcıları Semih Tümen, Uğur Namık Küçük ve Para Politikası Kurulu Üyesi Abdullah Yavaş görevlerinden alındı. Başkan Yardımcılığına Taha Çakmak getirilirken Para Politikası Kurulu Üyesi olarak da Yusuf Tuna atandı.
Kararın ardından sığ piyasada dolar/TL 9,19 ile rekor tazelerken Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Merkez Bankası yönetimindeki değişiklik ve yansımalarıyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
‘AKP İKTİDARINA TOPLUMSAL DESTEK GİDEREK AZALIYOR’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Merkez Bankası Başkanlığı’nda 3 kez değişikliğe gitti. Son olarak 2 Merkez Bankası Başkan Yardımcısını ve bir Para Politikası Komitesi üyesini görevden aldı. Erdoğan’ın bu müdahaleleri nasıl değerlendirilebilir?
“Erdoğan’ın özellikle ekonomi yönetiminde sık sık başvurduğu değişiklikler, görevden almalar; Türkiye ekonomisinde sorunların artık sürdürülemez hale gelmesi ve iktidarın çok boyutlu bir sıkışma içerisine girmesi ile ilgili” diyen Okuyan yanıtını şu şekilde sürdürdü:
“Erdoğan bu tür hamlelerle zaman kazanmaya ve sermayenin geniş kesimlerinin desteğini yeniden arkasında daha fazla hissedebileceği bir ekonomik konjonktür yakalamaya çalışıyor. Dış politikada olduğu gibi, ekonomide de bu tablo bazı zikzaklar ve tutarsızlıklara yol açabiliyor. Ortada bir beceriksizlikten çok sıkışmanın ortaya çıkardığı bir durum var. Bu kararlar, döviz kurunu yükselteceği biline biline alınıyor ve sermayenin bazı kesimlerini de kısa vadede memnun edebiliyor. Alınan her karar, alındığı sırada bilinçli bir tercihin ürünü. Sıkışmanın biçimsiz hale getirdiği bu tür adımlar ise toplamda ekonomide dizginlerin yeniden ele alınacağı ve Erdoğan’ın kendince ekonomide oyun kurma yeteneğini kazanacağı bir döneme yatırım olarak da düşünülüyor belli ki. Fakat meseleye tek başına ekonomi cephesinden bakarsak ne Erdoğan’ı ne de bu görev değişikliklerini anlayabiliriz. AKP iktidarına toplumsal desteğinin giderek azalması, sermaye içi rekabet, salgının yarattığı dengesizlikler ve benzeri faktörlerin de etkisi var. Ayrıca AKP ciddi bir biçimde kadro sıkıntısı çekmeye başladı. Bu hem iç çatlaklarla ilgili hem de Milli Görüş geleneğinin yapısal kısıtlarıyla alakalı.”
‘İŞÇİ SINIFI YARARINA…’
Türk Lirası, Dolar karşısında bir gecede yüzde bir değer kaybetti. Gelinen noktada Dolar/TL’nin yeniden rekor tazelediği görüldü. Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor? sorusuyla ilgili Okuyan şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’yi ve halkımızı, ekonomik açıdan hiç iyi bir gelecek beklemiyor. Yıllardır sermayenin çıkarları ile hareket eden, ekonomi politikalarını yerli ve yabancı patronların daha fazla kazanması için oluşturan bir iktidarın Türkiye’yi getirdiği nokta ortada. Ülke ekonomisinin bu darboğazdan çıkabilmesi, ne uluslararası finans çevrelerinin istediği faiz artışıyla ne sürekli övülen AKP’nin ilk yıllarındaki ekonomi politikalarıyla ne de Erdoğan’ın zikzakları gibi zaman kazandıracak anlık kararlarla mümkün. Türkiye’de ekonomi politikalarının işçi sınıfı yararına kökten değiştirileceği, sermayeye aktarılan kaynakların derhal kesileceği ve tüm kaynakların merkezi planlamayla bağımlılığa son verileceği yeni bir ekonomik modele ihtiyaç var. Radikal bir değişiklik kastettiğim… Bu yapılamadığı takdirde bu kış da iktidar değişse bile sonraki kışlar da çok zor geçecek halkımız için. TL’yi değersizleştiren, dışa bağımlı ekonomide döviz kurlarını zıplatan her türlü kararın faturası en fazla halka yansıyor. Yeni bir ekonomik model ise elbette yeni bir toplumsal düzenin kurulmasına bağlı. Yoksa bugünkü düzenin yama tutacağı yok.
“KÖKTEN ÇÖZÜMLER ÜRETMEDEN ÇIKIŞ YOLU BULUNAMAYACAĞI BİLİNMELİ”
Okuyan, “Bu durum raflara nasıl yansıyacak? Emekli ve memura yapılan zamlar yeterli kalacak mı?” sorusunu ise şu şekilde cevaplandırdı:
“Enflasyon, özellikle gıda enflasyonu dünyada da Türkiye’de de zaten artıyor. Şimdi, döviz kurlarındaki artışın enflasyonu körükleyeceği, emekçilerin reel ücretlerinin ve alım güçlerinin alabildiğine düşeceği bir süreç ile karşı karşıya kalacağız. Üstelik emekçilerin aldıkları zam, gerçeği yansıtmayan TÜİK enflasyon rakamlarına bile yaklaşmıyorken… Kamuda işçileri ve emekçileri için yapılan sözleşmelerde verilen ve iktidarın övündüğü zamlar şimdiden eridi. Gıda fiyatları artacak, kış aylarına yaklaşırken enerji fiyatları da yükseliyor, enerji ithalatının artan faturası da fiyatlara bindirilebilir. Gıda, barınma, ısınma, elektrik gibi emekçi halkın bütçesinde önemli yer tutan tüm kalemlerde ciddi fiyat artışları yaşanabilir. Faturalar can yakacak yakmasına ama işsizlik, barınma, ısınma gibi konularda bütüncül ve kökten çözümler üretmeden çıkış yolu bulunamayacağı bilinmeli. Bu konuların bir harcama kalemi değil temel bir hak olarak ele alınacağı yeni bir düzen kurmak, bugün ekonominin sürüklendiği çıkmazdan sermaye yanlısı reçetelerle çıkmaya çalışmaktan daha kolay!
“KAZANMAYA DEVAM EDERLER”
Son olarak Okuyan, Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, katıldığı bir televizyon programında dolardaki yükselişle ilgili soruya ‘maaşını dolarla mı alıyorsun?’ yanıtını vermişti. İşçi maaşları neden eriyor? Asgari ücretle geçinen bir aile neleri daha az yapacak? sorusunu yanıtladı.
Okuyan, “Enflasyon çoğunlukla kaynakların işçi sınıfından alınıp sermayeye aktarılmasında bir mekanizma olarak işlev görmüştür. Bakmayın patronların enflasyondan şikâyet ettiğine… Her durumda, özellikle yüksek enflasyon koşullarında da faaliyetlerini bu duruma hızla uyarlayıp kazanmaya devam ederler. Buna karşılık, dolar yükselir, enflasyonu tetikler, ücretini TL olarak kazanan emekçi kaybeder. Çünkü işçinin ücretleri hem mutlak hem de göreli olarak düşer. Alım gücü azalır. Yoksullaşma derinleşir. Bu arada gelir adaletsizliği de giderek artar. Bu durumdan en fazla etkilenen ise asgari ücretliler olacak. Türkiye’de zaten bir “asgari ücretlileşme” süreci yaşanıyor” dedi.
“ASGARİ ÜCRETLİLER NE YAPABİLİYORDU Kİ…”
Okuyan ifadelerini, “Ücretlilerin neredeyse yarıya yakını asgari ücret ve civarında kazanıyor. Asgari ücretle bir ailenin geçinmesi zaten mümkün değildi. Asgari ücretliler ne yapabiliyordu ki, karınlarını yetersiz ve dengesiz biçimde ancak doyurabiliyorlardı, bunun koşulları da ortadan kalkıyor. İnsanca yaşayabileceği koşullardan hızla uzaklaşıyorlar. Derin ve farklı bir yoksullaşma süreci ülkemizi bekliyor. Bu yoksullaşma ile sermaye sınıfının elde ettiği kârlar arasındaki tezatı çözecek olan bir devrimci dönüşümdür. Türkiye Komünist Partisi bu dönüşüm için üzerine düşeni yapmaya devam edecektir” şeklinde noktaladı.