Bir çukur açılıyor, cezalandırmak istedikleri erkek ya da kadın o çukura konuluyor. Ardından “Allahüekber” bağırtıları arasında öldüresiye …
Bir çukur açılıyor, cezalandırmak istedikleri erkek ya da kadın o çukura konuluyor. Ardından “Allahüekber” bağırtıları arasında öldüresiye taşlanıyor. Bu görüntüler giderek daha fazla yer alıyor sosyal medyada. Afgan halkı büyük bir açmazda. Korku, baskı, kapanma…
20 yıl önce Afganistan’da bir “ulus devlet” inşa edeceğim diye ülkeye giren, iki trilyon doların üzerinde para akıtan, en ileri teknoloji ile savaşan ABD, ardına bile bakmadan çıkıp giderken politik yanlışların ve tabii beceriksizliğin bedelini ödeyen Afgan halkı oluyor.
Cehaletin, ortaçağ karanlığının içinden çıkan ve aynı ortaçağ gözlüğü ile dünyaya meydan okuyan Taliban, öte yandan modern dünyanın teknolojisini en iyi şekilde kendi gücünü pekiştirmek için kullanıyor.
Bildik hikâyeye göre savaşlar genelde teknolojik olarak en gelişmiş tarafın galibiyeti ile sonuçlanır. Üstelik günümüzün teknolojisi ile.. Peki, ne oldu da 20 yıllık savaş sırasında ortaya çıkan dron’lar, insansız hava araçları, uzay tabanlı gözetlemeler, robotlar dünyasında teknoloji Taliban’a Batı’dan daha fazla yardımcı oldu?
Taliban, bu savaşa AK-47’ler ve diğer basit, geleneksel silahlarla başladı ama zaman içinde teknolojiyi kendi inovasyonları ile güçlendirerek silahlarını ve komuta-kontrol sistemlerini geliştirmek için kullandı. Mobil telefon ve internet stratejik iletişimlerini ve etki operasyonlarını yürütmede en itici güçlerinden biri oldu. Yurtiçinde ve yurtdışında sosyal medyayı kullanan sofistike bir halkla ilişkiler ekibi geliştirdiler.
Buradan çıkarılacak dersler hayli fazla. Öncelikle şu: Teknoloji zaferin garantörü değil. Önemli olan tarafların yaşanan savaşı nasıl gördüğü. Eğer taraflardan biri için savaş bir var oluş savaşı ise sonuç beklenmedik şekilde farklı olabiliyor. MIT Tecnology Rewiev’de Mike Martin’in makalesi bu anlamda çok önemli. Martin, Afganistan’da çok kez bulunmuş bir İngiliz siyasi subay. 1978 yılından bu yana Afganistan’daki savaşı anlatan An Intimate War (Samimi Bir Savaş) kitabının yazarı, (King College London’da “savaş çalışmaları” misafir öğretim üyesi.)
Martin, yarının savaş alanlarının Afganistan’a çok benzeyebileceğini söylüyor. Ve ekliyor:
“Batılı güçler, uzay tabanlı gözetlemeden robotlar ve insansız hava araçları gibi uzaktan kumandalı sistemlere kadar çok çeşitli birinci sınıf teknolojiye erişebildi. Ama onlar için Afganistan’daki savaş bir hayatta kalma savaşı değildi; bir seçim savaşıydı. Ve bu nedenle teknolojinin çoğu, tam bir zafer elde etmek yerine, kayıp riskini azaltmayı amaçlıyordu. Bu yüzden Batılı güçler, askerlerini her türlü tehlikeden kurtarabilecek silahlara (hava gücü, insansız hava araçları) veya acil tıbbi tedaviyi hızlandırabilecek teknolojiye büyük yatırım yaptı. Silah gemileri, vücut zırhı ve yol kenarındaki bomba tespiti gibi koruyucu teknolojilere odaklandı.
Batı’nın kapsayıcı askeri önceliği başka bir yerdeydi: Daha büyük güçler arasındaki savaşta. Teknolojik olarak bu, örneğin Çin veya Rusya’nınkilerle eşleşecek hipersonik füzelere veya onları alt etmeyi denemek için askeri yapay zekâya yatırım yapmak anlamına geliyor.
Afgan hükümeti ise bu iki dünya arasında sıkışıp kaldı. Aslında Batı koalisyonundan çok, Taliban ile daha ortak noktalara sahipti. Ve onlar da savaşı Taliban gibi bir var oluş savaşı olarak görmediler. Ayrıca kendi başlarına gelişmiş sistemler oluşturacak hatta verileni işletecek durumda olamadılar. Ayrıca Batılı ülkeler, Taliban’ın eline geçebileceğinden korktukları için Afganları son teknolojik silahlarla donatma konusunda isteksizdiler. Sonuçta Afgan ordusu ve polisi bu savaşa ağırlıklı olarak cephede ölecek asker tedariki ile yetindi.”
YA BİOMETRİK VERİLER?
Şunu da anladık: İleri teknoloji dünyaya ortaçağ gözlüğü ile bakan güçlerin eline geçince asıl felaket ondan sonra başlar…
Bir örnek: 2007’de ABD ordusu, 1.5 milyondan fazla Afgan’ın iris, parmak izi ve yüz taramalarını bir biyometrik veri veritabanına toplamak ve eşleştirmek için küçük, el tipi bir cihaz kullanmaya başladı. Elde Taşınabilir Kurumlar Arası Kimlik Tespit Ekipmanı (HIIDE) olarak bilinen cihaz, başlangıçta ABD hükümeti tarafından isyancıları ve aranan diğer kişileri bulmak için bir araç olarak geliştirildi. Zamanla, verimlilik adına, savaş sırasında ABD’ye yardım eden Afganların verilerini de sisteme dahil etti.
Bugün, HIIDE, koalisyon güçlerine yardım edenler de dahil olmak üzere, biyometrik ve biyografik verilerden oluşan bir veritabanına erişim sağlıyor. Toplanan veriler de dahil olmak üzere askeri teçhizat ve cihazların Afganistan’ı ele geçiren Taliban tarafından ele geçirildiği tahmin ediliyor.
Bu gelişme, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların topladıkları biyometrik verilerin güvenliğinin nasıl olmadığının da bir göstergesi. Ve sadece Afganları değil hepimizi çok yakından ilgilendiriyor.