Sosyal Hukuk Grubu, “yeni anayasa” tartışmalarına dair açıklamasında “Eşit bir yurttaşlık, sosyal bir anayasa” çağrısında bulundu. Açıklamada …
Sosyal Hukuk Grubu, “yeni anayasa” tartışmalarına dair açıklamasında “Eşit bir yurttaşlık, sosyal bir anayasa” çağrısında bulundu.
Açıklamada, “Güvenliğin sağlanması bir varlık nedeni veya vaat değil diğerleri arasında bir kamu hizmetidir. Uluslararası anlaşmalar ve anayasalarda kabul edilen ve korunan ‘temel hakların’, sosyal haklar ile donatılmaması durumunda tek başlarına bir ideali ifade ettiğini yaşayarak gördük, görüyoruz” ifadeleri yer aldı.
“Yaşam hakkının, üzerinde yaşadığımız dünyanın sağlığıyla mümkün olduğunu mecburen inkar edenler dışında hepimiz biliyoruz” denilen açıklamada, “Yaşamın vazgeçilmezliğinin, kamu hizmetlerinin nitelikli, erişilebilir, ücretsiz, eşit ve hizmete ulaşanın kendini ifade etmesini sağlayacak biçimde örgütlenmesiyle anlamına kavuştuğunu biliyoruz. İnsana yaraşır beslenme, nitelikli barınma, koruyucu ve kamusal sağlık hizmetleri olmaksızın yaşam hakkı, zarar görmemekle sınırlı bir zırh anlamını dahi yitirmektedir. Kişinin kendini tanımlaması, hayatının amacını kendisinin belirleyebilmesi, kendisini gerçekleştirmesi ve geliştirmesinin temelinin sayılanları amaçlayan bir eğitimle mümkün olduğunu biliyoruz. İnsan ne otoritenin istediği ne de sermayenin bataryasıdır” denildi.
Açıklamanın devamı özetle şu şekilde:
“İnsanın kendisini özgürce belirlemesini amaç edinmeyen düzenlemeleri istemiyoruz.
Gizleme ihtiyacı dahi duyulmaksızın siyasetin karar vericiliği özelleştirilmektedir. Danışmanlık şirketlerinin siyasete müdahalesini reddediyoruz. Siyasetin sadece profesyonellerce yapılması caiz bir mesleki faaliyet olduğuna dair söylemi reddediyoruz.
Hakların talep edilmesini temin eden tüm siyasi mekanizmaların suçlaştırıldığı bir ortamı kabul etmiyoruz.
Anayasada hak olarak tanımlanan alanların ancak özel sektör katılımıyla amacına ulaşacağına dair araçsallaşmış içtihadı biliyoruz, tanıyoruz. Yargının, hakları korumakla ilgili esasına dönmesini sağlayacak mekanizmaların sosyal hakların da teminatı olduğunu akılda tutuyoruz.
“Temel haklar”ın korunması ve gerçekleştirilmesinin aracı olan sosyal hakları “devletin mali olanakları” ile sınırlayan düzenlemelerin amacının, hakların güvencesiz bırakılacağının örtük beyanı olduğunu biliyoruz.
Doğanın bizzat özne olarak korunmasını, ortak olana çit çekmeye olanak verilmemesini, müşterek olandan ortaklaşa yararlanmanın esas olmasını istiyoruz. Aksi kayıtları tümüyle reddediyoruz.
Kamusal tartışmanın taraflarının eşitçe sözünü söylemesinin, yönetim biçimlerinden biri olan demokrasinin gereği olarak ve şeklen açıklanmasını yeterli bulmuyoruz. Tartışmanın taraflarına eşit muamele edilmediği tüm masaları ve ortamları reddediyoruz.
Koşullardaki eşitsizlik giderilmeden fırsatların da eşit biçimde kişilerin karşısında çıkmadığını uzun zamandır biliyoruz.
Her boydan ve türden “şekli eşitlik” aşılana; eşitlik sağlanana değin hukuksal eşitliği temine yönelen uygulamaların zorunlu olduğunda ısrar ediyoruz.
Hakların talep edilmesinin görüşler etrafında örgütlenerek ve bu yolla görmezden gelinmenin önlenmesiyle sürekli korunan, teyakkuz halinde bir toplumla olanaklı olduğunu onyıllardır yaşayarak biliyoruz. Haklarını koruyan ve yaşadığı hak ihlaline karşı mücadele eden insanların aynı zamanda nitelikli basın özgürlüğüne, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne, sendikal hakların tümüyle korunmasına da gereksinimi olduğunu, hakların ancak bu yollarla korunup kazanım elde edileceğini biliyoruz.
Anayasalarda sözü geçen “herkes”in içinde kendisinin de bulunduğunu ispatlamakla uğraşanların ayrımcılığa uğradığı konusunda tereddüt etmiyoruz.
Devlet katında siyasetin ve Anayasal düzeydeki sözlerin sınıf körü olmasının; salt bir “rejim” tartışmasına sıkışmasını kabul edilemez buluyoruz.
Haklarından değil salt yükümlülüklerinden söz edilen bir yurttaşlığın karşısına sadece kendisi için değil doğanın ve kağıtsız göçmenin de haklarını savunan, inşa eden bir “sosyal yurttaşlık” iddiasını yaşamsal görüyoruz.
“Temel haklar”ının ve bu hakların anlamını belirleyen sosyal haklarının yaşamının her anında varlığını hisseden, mutluluğu arama, yoksunluktan ve korkudan kurtulma hakkı için direnen bireylerin yaşadığı bir Türkiye isteğimizden vazgeçmiyoruz.
Türkiye’de demokratikleşme ancak sosyal bir muhteva ile mümkündür.”