SOL Parti PM Üyesi Alper Taş, Türkiye’nin sağ iktidardan kurtulması gerektiğini vurgulayarak “Yıllardır sağ egemen zihniyet Türkiye’yi yönetiyor …
SOL Parti PM Üyesi Alper Taş, Türkiye’nin sağ iktidardan kurtulması gerektiğini vurgulayarak “Yıllardır sağ egemen zihniyet Türkiye’yi yönetiyor, ülkenin hali ortada. Türkiye parçalandı, toplum olma özelliğini yitirdi. Dincilik, piyasacılık ve milliyetçilik adı altında toplum bölümdü. Türkiye’nin geleceği solun güçlenmesine bağlıdır. Türkiye’nin geleceği soldadır” dedi. Seçime girme yeterliliğine sahip partiler arasında SOL Parti’nin de yer almasıyla ilgili Taş, “İttifak olması halinde AKP ve MHP’yi yenelim ama daha sonra ne olacak? Türkiye bir geçiş sürecinin içerisinde. Türkiye bu süreci nasıl yaşayacak? Geçiş sürecinin politikaları ne olacak? Sol Parti’nin geçiş sürecine yönelik ana başlıkları bunlar. Biz bu başlıkları etrafında bir Türkiye’nin geleceğinin eşit, adil, olacağını düşünüyoruz. Bu çerçevede anlaştığımız kesimlerle siyasi zeminlerde biraradalık inşa etmek konusunda elimizden geleni yapmaya hazırız” diye konuştu. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Alper Taş, şunları söyledi:
– Seçime girme yeterliliğine sahip partiler SOL Parti yer aldı. Neler söylemek istersiniz?
Seçime katılma hakkı çok önemli. Seçime katılma hakkınız olursa sözün kıymeti var. ÖDP sürecinde bu hakkımız gasp edildi. Ama SOL Partiyle birlikte tüm yasal engelleri aşarak antidemokratik uygulamaları bertaraf ederek seçim örgütlenmemizi tamamladık. Seçime katılacağız. SOL Parti herzaman halkla iç içeydi. Sol siyasetin en büyük en büyük meselesi toplumsallaşmak. Memleketin sol tarafı çok zayıf. Siyasetteki önemli problem buradan kaynaklanıyor. Ahlakını, vicdanını, temelini yitirmiş, dahada yoksullaşmış, kadın cinayetleri artmış, gençler geleceğini kaybetmiş, emekçilerin alın teri sömürüye maruz kalmış, doğa büyük bir talana mahkum kalmış, bu solsuzluğun solun zayıflığının bir yansıması. Sol çok önemli bir ihtiyaç. Sol Parti de bu ihtiyacı gidermek amacıyla kurulmuş bir parti. Yıllardır sağ egemen zihniyet Türkiye’yi yönetiyor, ülkenin hali ortada. Türkiye parçalandı, toplum olma özelliğini yitirdi. Dincilik, piyasacılık ve milliyetçilik adı altında toplum bölümdü. Türkiyenin geleceği solun güçlenmesine bağlıdır. Türkiye’nin geleceği soldadır.
– SOL Parti ittifak içinde olacak mı?
Biz ÖDP sürecinden beri, SOL Parti olarak sokakta bir ittifakın parçasındık. Bu ittifak, 2010 referandumunda daha tanımlı bir hale geldi. Daha sonra Gezi’de, Adalet Yürüyüşü’nde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde , 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde anlam buldu. Burada anlam bulan ittifak AKP ve MHP’nin dayandığı bu siyasal islamcı rejimin yenilmesi. Bu rejimi yenme doğrultusundaki tüm çabaların içerisinde biz de olduk. Halkla mücadele ettik ve bundan vazgeçmiyoruz. AKP ve MHP’yi yenmek, devrimcilerin ve solun en güncel görevi. Türkiyenin geleceği, bu AKP ve MHP bloğunun yenilmesine bağlı. Seçimlerde izleyeceğimiz siyasette de, bu bloğun yenilmesini ön planda tutacağız. AKP ve MHP’yi yenme konusunda çok geniş bir birliğin parçasıyız. Yenmede birliğiz ama Türkiye’yi yeniden kurmada aşamasında çok farklıyız. Biz her ikisini içerecek bir seçim taktiği içinde olmak istiyoruz. Bağımsızlık, kamuculuk, laiklik ve demokrasi kurucu bir fikirdir. Gerçek bir halk egemenliğini sağlamak için olmazsa olmazlardandır. 4 maddeyle birlikte anti cinsiyetçi bir perspektif, cinslerin eşitliğine yönelik bir Türkiye olmasını istiyoruz. 21. yüzyılın devrimi kadın devrimi olacak. Doğayla barışık bir Türkiye’yi de çok önemsiyoruz. Bu saydığım zeminler Millet İttifakının paradigması içinde yer almıyor. AKP ve MHP’yi yenelim ama daha sonra ne olacak? Türkiye bir geçiş sürecinin içerisinde. Türkiye bu süreci nasıl yaşayacak? Geçiş sürecinin politikaları ne olacak? Sol Parti’nin geçiş sürecine yönelik ana başlıkları bunlar. Biz bu başlıkları etrafında bir Türkiye’nin geleceğinin eşit, adil, olacağını düşünüyoruz. Bu çerçevede anlaştığımız kesimlerle siyasi zeminlerde biraradalık inşa etmek konusunda elimizden geleni yapmaya hazırız.
– Erken seçim olmalı mı?
Elbette. Demokratik bir algı varsa, var olan kriz karşısında yapılması gereken ülkeyi yönetemeyen iktidarın, demokratik bir seçim zemini sunarak ülkenin seçime götürmesi gerekir. Ama AKP böyle bir demokrasiden nasibini almış bir parti değildir. AKP erken seçime direniyor ve erteleyebildiği kadar erteliyor. 2023’e kadar dezavantajına olan süreci lehine çevireceklerini düşünüyorlar. Bu konuya ait bir yol haritaları olduğunu da düşünüyorum. Muhalefette erken seçim diyor ama yeri göğü inleten bir talepleri yok. Erken seçim isteyen bir muhalefet, Edirne’den Kars’a kadar ülkeyi demokratik, barışçıl bir tarzda ayağa kaldırması gerekiyor.
– Ekonomik olarak bir dalgalanma içindeyiz. Ekonominin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya çapında bir ekonomik krizin içindeyiz. Türkiye de bu kapitalizmin bir parçası. En özelleştirmeci, piyasacı, radikal iktidar olan Erdoğan iktidarı da bu politikalara bağlı bir iktidar. Bu kriz aynı zamanda, sosyal, ekolojik çok yönlü bir kriz. Türkiye’de bu krizin çok şiddetli görülmesinin bir nedeni daha var, o da Türkiye’deki tek adam rejimi. Bu düzensizliği, keyfiliği içeren sistem, bu krizin Türkiye’de daha da yaşanmasına yol açıyor ve halk kesimi yoksullaşıyor. Bir çıkış, bir refah, maddi ve manevi zenginlik mümkün değil. Çünkü iktidarın politikaları yoksulu daha da yoksullaştırıyor. yüzde 1’lik kesimi zenginleştiriyor. Erdoğan’ın söylediği yeni ekonomik model, bildik ekonomik modelin bir tür revize edilmesi. BU çember içinde kalıcı bir çözüm yok. Kamucu, demokratik bir ekonomik modelin planlanması gerekiyor. Toplumsal çıkarın esas alınmaya ihtiyaç var. AKP’nin ideolojisi buna uygun değil, piyasacı, paracı bir parti.Yeni ekonomik modelle hem faiz lobisini ve döviz lobisini yenecekti ama iki lobi de kazanıyor şuan. Türkiye demokrasi güçleri, hem piyasacı ekonomi politikaları karşısında kamuculuğu, siyasal islamcı rejim karşısında laikliği kazanmayı esas alan bir mücadeleyi, bütünlük içerisinde yürütmek zorundalar.Bunlar birbiriyle o kadar bağlantılı ki… Enes kara örneğine baktığımızda, kamucu bir eğitim olmadığı için, yurtlar kamunun elinde olmadığı için, kamunun boşalttığı alan, cemaat, vakıf ve tarikatlara teslim edilmiş. Bu 12 Eylül ile başlayan ve Erdoğan yönetimiyle süren, kamuyu boşaltıyorsun devletin fonksiyonlarını dinci tarikatlara devrediyorsun. Hem kamuculuk, hem laiklik Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli.