Prof. Dr. Rıdvan Akar, gazetemizin “Olaylar ve Görüşler” köşesinde “Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Akar …
Prof. Dr. Rıdvan Akar, gazetemizin “Olaylar ve Görüşler” köşesinde “Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Akar yazısında, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminde ittifakların kimleri aday göstermesi gerektiğine dair dikkat çeken ifadeler kullandı.
Cumhur İttifakı’nda Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığının kesin olduğunu söyleyen Akar, muhalefet cephesinde “Üç genel seçim ve iki cumhurbaşkanlığı seçimi kaybettikten sonra Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı deviren kişi olmak istiyor olabilir.” dedi.
“Muhalefetin adayının kitleler üzerinde heyecan uyandıran yeni bir lider olarak görülmesi zorunludur” diyen Akar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’na dikkat çekti.
Rıdvan Akar’ın yazısı şöyle:
Siyasi iktidarın kendi seçmen tabanında geniş bir hoşnutsuzluk yarattığı açıkça bellidir. Pandemi yönetiminin başarısızlığı, şiddetli enflasyon, işsizliğin korkunç boyutlara ulaşması iktidar tabanını sarsmaya devam ediyor. Bağımlı kent yoksullarına dayanan iktidarın seçmenleri nezdinde kredisini önemli ölçüde yitirdiği anketlerden anlaşılmaktadır. Partiler düzeyinde en dikkat çekici gelişme, Akşener’in İYİ Parti’sinin ciddi bir yükseliş trendi yakaladığı gerçeğidir. AKP ve MHP’den kopan seçmenin, CHP’ye değil, sağda alternatif olarak gördüğü Akşener’e yönelmesi kuvvetle muhtemeldir.
Cumhur İttifakı’nın durumu ANAP’ın 1988-1991 kesitindeki durumuna benzetilebilir. Bu koşullarda iktidarın adayı Erdoğan’dan başkası olamaz. AKP’nin 20 yılda yarattığı İslamcı hegemonyanın ondan daha güçlü bir kartı olamaz. Bunun için seçimlerin yenilenmesi kararının alınması gerekir. Muhalefetin seçim gündeme geldiğinde bu meydan okumaya olumsuz yanıt vermesi mümkün olamayacağına göre erken seçim kaçınılmazdır.
MUHALEFET CEPHESİ
Anayasanın 67. maddesinin arkasından dolanacak bir düzenleme yapılmadığı sürece, seçim güçlü bir ihtimalle, ilgili kanunda baraja ilişkin düzenleme yasalaştıktan bir yıl sonra olacaktır. Muhalefet zamanlamayı buna göre yapmalıdır.
İktidar cephesinin ne yapacağı bellidir. Muhalefet ise çok parçalıdır. Ve her partinin kendine göre hesabı vardır. Bu koşullar altında olasılıkları değerlendirelim. Ben CHP liderinin muhalefet cephesini kendi adaylığı etrafında birleştirme umudu içinde olduğunu tahmin ediyorum. Üç genel seçim ve iki cumhurbaşkanlığı seçimi kaybettikten sonra Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı deviren kişi olmak istiyor olabilir. Fakat tutucu sağ seçmenin Kılıçdaroğlu’na oy vermesi çok güç hatta imkânsızdır. Bu nedenle ittifak bunu müzakere etse de kabul etmez. CHP yönetiminin Akşener’in adaylığını desteklemesi de siyaseten doğru olmaz. Yani bu seçenekler kanımca gerçekçi değildir.
Siyasette yükselen dalga çok önemli bir etkendir. En son mahalli seçimlerde CHP’nin büyükşehirleri kazanmış olması tam da buna tekabül eder. Yalnız CHP’nin büyük şehirlerde kazandığı başarı ülke ölçeğinde değildir. Bu nedenle ana muhalefet partisi bugün seçim yapılsa -en iyimser tahminle- AKP’yi yakalayabilir . Kanımca, iktidarın devrilmesi Akşener’in göstereceği performansa bağlıdır. Anketler, sağdaki en büyük hareketlenmenin önderinin Akşener olduğunu gösteriyor. Sağdaki diğer aktörlerin yeni bir sinerji yaratamayacağı belli olduğuna göre Akşener’in gördüğü teveccüh daha da artacaktır. Ben İYİ Parti’nin ilk seçimde gücünü ikiye katlayacağını öngörüyorum. İYİ Parti bu eşiği aşar ve AKP iktidarı kaybederse Akşener’in sağın ana aktörü olmaya aday olduğunu şimdiden söyleyebilirim.
MUHALEFETİN ADAYI
Muhalefetin adayının kitleler üzerinde heyecan uyandıran yeni bir lider olarak görülmesi zorunludur. Elbette aday gökten zembille inmeyecektir. Türk siyasetine Erdoğan’ı armağan eden İstanbul seçmeni olmuştu. Onu iktidardan indirecek dalgaya yine İstanbul seçmeni önderlik edebilir. Bu mümkündür. Ekrem İmamoğlu AKP’nin en çok çelmelemeye, engellemeye çalıştığı belediye başkanıdır. Tam da bu nedenle iktidarın karşısına İmamoğlu çıkarılmalıdır. Türkiye siyasetinde seçmen nezdinde yeni bir dinamizm yaratmak “hadi, yürü” çirkefliğine efendice mukabeleden geçmez. Bu gerçek son yirmi yılda çok net bir şekilde görülmüştür. İmamoğlu profili, Erdoğan’a rakip olabilecek niteliklere birçok yönden sahiptir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş çok iyi bir kamu yöneticisidir. Kamu kaynaklarını yönetmede gösterdiği beceriklilik elbette takdire şayandır. Ancak siyasette idari beceriklilik tek başına belirleyici olamaz. Siyasetin sosyolojik olduğu kadar psikolojik boyutu da olduğu unutulmamalıdır.
Seçimin kaybedilmesi halinde İBB başkanlığının kaybedileceği endişesi vizyon darlığından başka bir şey değildir. Yürütme erkinin tek başına cumhurbaşkanı olduğu yeni sistemde muhalif yerel yönetimin “topal ördek” olduğu daha ilk günden belirtilmiştir. Bu unutulmamalıdır. Önemli olan, eli kolu bağlı belediye meclisinde bile çoğunlukta olmayan bir yerel yönetimi elde tutmak değil, iktidarı devirecek bir ivme yakalamaktır. AKP’nin bir kez daha kazanması halinde, CHP’nin belediyelerde hiçbir şey yapamayan parti durumuna düşürüleceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
DEMOKRAT TUTUM OLMALI
Risk almadan politikada bir şey başarmak mümkün değildir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu kendi adaylığında değil ama İmamoğlu’nun adaylığında muhalefeti bir araya getirmeye çalışmalıdır. Çünkü İmamoğlu’nun kazanamayacağı seçimi Kılıçdaroğlu hiç kazanamaz. Millet İttifakı İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı, Akşener’i de cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak ilan ederse AKP ve MHP’den kopan seçmenin ittifaka yönelmesi hızlanacaktır. Bu seçenek yükselişte olan, seçmenin ruh haline en uygun seçenektir.
Bütün bunların ötesinde aday olmak , aday gösterilmek en demokratik haktır. Adaylardan hiçbirinin ihanetle suçlanması, demokratça bir tutum değildir. Türkiye artık kerhen oy verilen bir ülke olmamalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli olan muhalif bileşenlerin toplam oyununun yüzde 50’nin üzerinde olmasıdır. Birinci turda bu sonuç alınırsa ikinci turda kazanan herhalde Türkiye’yi 20 yıldır yöneten olmayacaktır.