Getty ImagesPara politikasında temel prensipler vardır: Koyulan hedeflerle tutarlı hareket edilmelidir. O hedeflere ulaşmak için nasıl bir yol …
Para politikasında temel prensipler vardır:
Eğer merkez bankası bu prensiplere uygun hareket ederse o zaman daha karar açıklanmadan piyasalar merkez bankasının ne yönde karar alacağını tahmin edip o yönde fiyatlamalara başlarlar. Açıklanan karar bunun teyidi olur. Gereksiz oynaklık yaşanmadan ve faizlere fazla müdahale etmeden fiyat istikrarı sağlanır.
Bu hafta, önce FED ardından TCMB kararları geldi. Şüphesiz her ülkenin şartları para politikası uygulamalarında nüanslar gerektirebilir. Ancak temel prensiplere sadık kalınmalıdır.
Merkez bankaları ekonominin içinde bulunduğu şartları değerlendirmede, hedeflere ulaşmak için gerekli olan adımları tespit etmede hata yapabilir. Ancak bunlar daha anlaşılabilir ve affedilebilir hatalardır. Büyük hatalar ise yukarıda bahsettiğim temel prensiplerin ihlal edilmesidir. Bu tür hataların bedeli güven kaybı, aşırı piyasa oynaklığı, büyük faiz değişiklikleri, krizler ve istihdam kayıpları ile ödenir.
Şimdi bu hafta gelen iki merkez bankasının kararını bu çerçeveden değerlendirelim.
ABD Merkez Bankası Kararı
Mayıs 2013’te, tahvil alım programının sonlandırılacağı inyalini veren FED, sonradan “taper tantrum” diye anılan iletişim kazasını yaşamıştı. Verilen mesajın orta vadeli bir yol haritası olduğunun anlaşılamaması piyasalarda panik yaratmış, temel prensipte yaşanan aksamanın bedeli büyük olmuştu.
Pandemi döneminde, geçmiş hatasından ders almış bir FED çıktı karşımıza. Temmuz ayından bu yana tahvil alımlarını azaltacağına piyasaları hazırlayan FED, Çarşamba günü artık somut bir şekilde vaktin çok yaklaştığını söylerken piyasalarda sekiz yıl önce kopan fırtınadan eser yoktu.
FED’in para musluklarını yavaş yavaş kapatacağı haberi alıştıra alıştıra ve piyasa dostu mesajlarla desteklendiği için aşırı oynaklık yaratmadan kabul edildi.
Dünkü toplantıda FED “tapering” kararına ilave olarak artan enflasyona rağmen neden faiz artırımlarında acele etmediğini piyasalara açıklamakla yükümlüydü. Bunu da net bir şekilde izah ettiler. 2021 için enflasyon tahminlerini yukarı revize ederken büyüme tahmini aşağı revize edildi.
Bu şu demek: Enflasyon talep değil arz kaynaklı. Pandeminin yarattığı arz kaynaklı etkilerin geçici olduğuna inanıyoruz. Onun için acele bir faiz artışına gidip ekonomiyi boğmak istemiyoruz.
FED’in çizdiği makro resim piyasalar tarafından tutarlı bulunuyor ve satın alınıyor. Enflasyon beklentileri yüzde 2’lik hedefe büyük ölçüde çıpalı. Hatta dünkü karar sonrasında bir parça daha azaldı. Zaten FED’in elini rahatlatan da bu güven. Çünkü FED’i eleştirenlerin de sıklıkla dile getirdikleri gibi bir kere merkez bankasına güven kaybolur ve beklentiler çıpadan çıkarsa fiyat istikrarı sağlamak acı reçete gerektirir.
Bu da sonu stagflasyona kadar varan bir korku tünelinin kapısını açabilir.
TCMB kararı
Sözün tam bu noktasında içeriye dönelim. Dün TCMB de bir karar açıkladı. Ancak FED’in aksine TCMB kararında öngörüden eser yoktu. Geçmişteki hatalardan ders alındığına dair bir işaret yoktu.
Kararın öngörülemez olmasının sebebi iletişiminin yapılmamış olması değildi aslında. Zira çok değil birkaç hafta önce başkan Kavcıoğlu TCMB’nin odağının çekirdek enflasyona kayacağını söylerken bir faiz indirimi beklentisi de oluşturmuştu . Ancak enflasyonun yüzde 20’ye dayandığı, dış borcun yüksek, döviz rezervlerinin negatif ve de FED’in bir gün önce sıkı para politikası verdiği bir ortamda faiz indirimi için alan bulunmuyordu.
İşte bu nedenle, tüm siyasi baskıya rağmen faiz indirimine ihtimal verilmedi.
Makroekonomik şartları bizden çok daha elverişli ve enflasyon konusunda bizden çok daha uygun konumda olan ülkeler bile FED kararını daha sıkı para politikası ile karşılarken TCMB’nin faiz indirimine gitmesi yabancı medyada da hayretle karşılandı.
Dün alınan karar ne TCMB hedefleri ile tutarlı, ne iletişimi etkili, ne de piyasalara güven verebilen bir karardı. Bu şekilde, para politikasının üç temel prensibini de ihlal eden ve Türkiye ekonomisinin dirayetini test eden bir karar olarak tarihe geçti.
TCMB’nin görevi üzerindeki baskıya karşılık hükümeti bu kararın yanlışlığına ikna etmekti.
Faiz indiriminin piyasa dengelerini bozacağı, piyasa faizlerini indirmek şöyle dursun daha çok artışa sebep olacağı, gerek kur gerekse faiz baskıları ile ekonomi üzerinde daha daraltıcı bir etki yapacağı, enflasyonu büsbütün raydan çıkararak yoksullukta büyük artış yaratacağı, büyük bir kur şokuna zemin hazırlayacağı hükümete anlatılmalıydı.
Bu olmadı. Onun yerine çok riskli ve hatalı bir kararla faizler indi.
Bundan sonra ne olur?
TCMB’nin kararını takiben kur ve piyasa faizleri artışa geçti. Bu şaşırtıcı değil beklenen bir tepki. Nasıl ki kredibilite sahibi bir FED piyasa beklentilerini çıpalayıp, faiz artırmadan bile beklentilerin artmasını engelliyorsa bizde de tam tersi oluyor.
Kredibilitesi ve beklentiler üzerinde bir kontrolü olmayan bir merkez bankası, üzerine bir de faiz indirip “merak etmeyin talep çok baskılanmıştı da o yüzden faiz indirdim” deyince kimse inanmıyor.
FED için bile “enflasyon kontrolünü kaybederse stagflasyon tehlikesi yaratır” uyarıları yapılan bu günlerde, TCMB’nin faizi daha da indirmesi gelecekte yaşanacak stagflasyon riskini kat kat artırıyor. Kur ve enflasyonun çığırından çıkacağı endişesi ile TL talebi düşüyor. Bu durum kurda ve faizde sıçrama yaratıyor.
TCMB’nin uzunca bir süredir siyasi baskı ile hareket etmekte olduğunu gözlemiyoruz. Ancak giderek TCMB başkanlarının görev süreleri kısalırken baskı altında alınan hatalı kararların boyutları da artıyor.
TCMB dün tedirgin bir şekilde başlattığı faiz indirim döngüsünü patlama noktasına gelinceye karar devam ettirmeye çalışacaktır. Ancak geçmişten farklı olarak bu sefer patlama noktasına çok daha hızlı erişileceğinden endişe ediyorum.
Yine geçmişten farklı olarak son derece kırılgan bir noktada bulunan ekonomimizde faiz indiriminin geçici bir genişleme bile yaratamayacağını, bilakis artacak kur ve enflasyonla büyümenin aşağı çekileceğini düşünüyorum.