Yılları hatırlamakta hiç iyi değilimdir ama 1981’in derin karanlığı olmalı, üniversiteye başladığım yıl diye kalmış aklımda. Yanımdakileri …
Yılları hatırlamakta hiç iyi değilimdir ama 1981’in derin karanlığı olmalı, üniversiteye başladığım yıl diye kalmış aklımda. Yanımdakileri hatırlamakta da iyi değilimdir, bu nedenle hangi arkadaşımla ve hangi vesile ile gitmiştim Onat Kutlar’ın bürosuna, onun bürosu muydu, yoksa arkadaşımın Kutlar’ı orada mı görmesi gerekiyordu, büro Levent’te miydi, Zincirlikuyu’da mı, hiçbirini hatırlamıyorum. Ama birkaç şeyi çok iyi hatırlıyorum.
Birincisi Onat Kutlar’ın gülen yüzü, insanca gülüşüydü. O sırada 17 yaşında üniversiteye yeni adım atmış, bir öğrenciydim, Kutlar’ın kim olduğu hakkında bir fikrim yoktu, adını duymamış bile olabilirdim, üstelik yabancısı olduğum bir ortamdaydım. Bizi gülümseyerek karşılamasının bir anda içimi ısıttığını, bütün gerginliğimin akıp gittiğini çok iyi hatırlıyorum. Onunla tanışıncaya kadar insana bu kadar güven veren, doğal, sahici ve eşitlikçi bir gülüş görmemiştim, hiçbir yabancıda görmemiştim. Üstünden 41 yıl geçti, hâlâ görmedim.
İkincisi devletin, ailelerimizin ve hocalarımızın bizi değil yapıp ettiklerimizi ciddiye aldığı, bu nedenle ya hapse attığı ya eve kapattığı ya da gülüp geçtiği bir ülkede, Onat Kutlar bizi ciddiye almış, karşısına oturtmuş, sanki Türkiye’nin kültür sanat hayatının esaslı bir parçasıymışız ve kendisinin eşitiymişiz gibi konuşmuştu. Bu eşitlikçi davranışı bir de bir başka anıt-insan’da, Yaşar Kemal’de gördüm.
GENÇLER YAZIYOR…
Sinema konuşuluyordu bürosunda, yanlış hatırlıyorsam (kesin yanlış hatırlıyorumdur) sevgili Filiz Kutlar düzeltsin, müstakil bir yapıydı gittiğimiz, eski tip Levent villalarından biri olabilir. Belki de kurucusu olduğu Türk Sinematek Derneği’nin bürosuydu, ortam zihnimde o kadar belirsiz ki. Ama içeride bir faaliyet, bir hareketlilik olduğunu hatırlıyorum, benden birkaç yaş büyük genç insanlar yazıyor, konuşuyor, odalara girip çıkıyorlar, Onat Kutlar’la ciddi ciddi bir şeyler konuşuyorlardı. Onlara imrendiğimi, aralarında olmak istediğimi de hatırlıyorum.
İshak’ı okumamıştım daha, İshak’taki öykülerin, örneğin “Kül Kuşları”nın harikuladeliği karşısında nutkum tutulmamıştı.
Onat Kutlar, alçakgönüllülüğü kendisi için tehlikeli denebilecek seviyede bir yazar olmalıydı ki Türk edebiyatının en değerli birkaç pırlantasından biri olan, tek öykü kitabı İshak hakkında pek fazla konuşulmuyordu o sırada. Oysa İshak’ın tepesinde bulunduğu bin basamaklı bir merdivende ancak onuncu yirminci basamakta durabilecek kitaplarından her vesileyle söz eden yazarlarla doluydu edebiyatımız. Onat Kutlar, bir pırlanta yazdığını muhakkak biliyordu ama her anıt-insan gibi ileriye bakıyordu.
BİR KÜLTÜR SANAT İNSANIYDI
Onat Kutlar yapıcıydı, yaptığıyla övünücü değildi, gerçek bir kültür sanat insanıydı.
İshak’ı ilk okuduğumda nasıl etkilendiğimi de çok iyi hatırlıyorum. 80’lerin sonu, Can Yayınları baskısı. İncecik bir kitaptı, bir oturuşta biten cinsten diye okumaya başladım ama hiç öyle olmadı, her öyküden sonra kendimi bir roman okumuş gibi hissettim. Kitabı bitirdiğimde bütün o muhteşem edebiyat yapıtlarının verdiği sarhoşluk içinde bir süre öylece kalakaldım ve içimde büyüyen hayranlığı dinledim.
Onat Kutlar’ı alçakça bir saldırı sonucu kaybetmemizin üstünden dört yıl geçtikten sonra, 1999’da Yapı Kredi Yayınları’nda çalışırken İshak’ın editörü olma şansına sahip oldum. Aynı edebi lezzeti alarak hem editörü hem okuru olarak imrenerek, Türk dilinin bu muhteşem kullanımının sırrına ermeye çalışarak yayına hazırladım.
Murat Gülsoy’la birlikte yaptığımız öykü çözümlemelerinden birinde “Kül Kuşları” öyküsünü işlemiştik. Altını çizdiğim pek çok cümlesinden biri öykünün ana karakteri küçük kız Gazel’in halasına söylediği bir cümleydi. “Benim dün annem ölmüş. Postacı söyledi.” İnsan acısını bu kadar incelikli, bu kadar edebi, bu kadar soğukkanlı ve aynı zamanda duygulu aktaran çok az yazar vardır. İshak’ın bütün öyküleri öyledir. Edebiyatla dilsel zekânın, coşkulu duygulanım ile akıllıca mesafe almanın ürünüdürler.
Onat Kutlar, İshak’tan çok daha fazlasıdır. Bir şenlik olan sinemadır, Peralı bir aşk için divandır, isyancı baharı anlatan, yeter ki kararmasın diyendir, Farsça şiirin ölümsüz ismi Furuğ Ferruhzade’yi bize tanıtan, okutandır. Onat Kutlar, iyi ki bu topraklarda yaşadığı dediğimiz bir kültür insanıdır.
ÖZLÜYORUZ ONAT KUTLAR
Hâlâ öyle mi bilmiyorum, Yapı Kredi Yayınları’nda kitapların arka kapak yazılarını yayına hazırlayan editörler yazardı. İshak’ın arka kapak yazısını da ben yazmış olmalıyım. Alçakça katledilişinin acısını da vurgulamak isteyerek şöyle demişim:
“O’nun artık saçları uzamıyor. Ama okuyanın içinde bir bıçak yarası gibi derin izler bırakan öyküleri, geçmiş yıllardan gelip gelecek yıllara uzanıyor. Yılların kapıları İshak’a hep açık kalacak.”
Özlüyoruz Onat Kutlar. Yitirdiğimiz o anıt-insanların tümünü ve seni çok özlüyoruz.