44 yıllık gazetecilik hayatında Saddam’dan Arafat’a, Butto’dan Mursi’ye yüzlerce liderle röportajlar yaparak dünyanın nabzını tutan Nur Batur son …
44 yıllık gazetecilik hayatında Saddam’dan Arafat’a, Butto’dan Mursi’ye yüzlerce liderle röportajlar yaparak dünyanın nabzını tutan Nur Batur son kitabı “Ortadoğu’nun şahları vezirleri piyonları”nı Radyo Sputnik’te Atilla Güner’le Akşam Postası’na anlattı.
Mursi ile yaptığı röportajdan bahseden Batur, Mısır’da o sırada adaylardan biri olan Ahmet Şerif’in kendisine “Türkiye’nin yaptığını hiçbir zaman unutmayacağım, hep aklımızın bir kenarında kalacak” dediğini aktardı.
Nur Batur’un söyleşideki konuşması şu şekilde:
ABDİ İPEKÇİ EKOLÜ OLARAK YETİŞEN GAZETECİLERİZ
“Merak, heyecan, dinamizm bunların hepsi bir arada olunca 44 yıl çok uzun bir süre özellikle gazetecilik hayatında. Abdi İpekçi ekolü olarak yetişen gazetecileriz. Fikri takip ile yetiştirildik. Bir olayın bütününü görebilmek takip edebilmek, nereye gittiğini görmek çok önemlidir. Bir gazeteci sadece teyp tutan, siyasilerin görüşlerini kamuoyuna yansıtan bir pozisyona düşebilir ki ben hiçbir zaman mesleğe öyle bakmadım. Tarihin yaşayan tanığı olarak kendimi görüyorum. Ortadoğu çok ilgili çekti her şey Arafat’ın peşinde koşarken, onunla bir röportaj yapmakla başladı. Türk iç politikasını ve Türk dış politikasını birbirinden ayırmak çok kolay değil. Hem iç politikaya meraklıydım çünkü parlamento muhabirliği de yaptım. Amerikan belgelerini araştırdım. 1960 darbesi, 1972 ve 1980 darbeleri, Kıbrıs meselesi..
‘80’LERDEN SONRAKİ DEĞİŞİMİN ŞAHİDİYİM’
Büyük fotoğrafı görerek yazmaya çalıştım. Soğuk savaş dönemi Türkiye’nin daha bir dengeli olduğu, Batı ittifakının içinde yer aldığı, Sovyetlere karşı bir uç karakol niteliğinde olan bir konumdaydık. 1989-1990’dan itibaren soğuk savaş biter bitmez hem dünya değişmeye başladı hem de Ortadoğu değişmeye başladı. 1980’lerin sonundan itibaren Pakistan, Ortadoğu, Irak, Suriye ve bütün Arap coğrafyası dahil yaşadım ve değişimi gördüm. Kürt meselesi ve Irak meselesi aslında bu olayın başlangıç niteliğini taşıyor. 1990’da Körfez Savaşı’nın başlangıcında Özal, iktidardaydı. Irak’ın Körfez Savaşı’yla birlikte parçalanma sürecine girmesini bire bir yaşayan ve tanık olan bir gazeteciyim.
Bağdat’a giderek Saddam’la son görüşmeyi yapan sayılı gazetecilerdenim. Büyük Ortadoğu projesinin nasıl başladığına aslında tanık oldum. Siyasi İslam’ın nasıl yükseldiğini, Müslüman kardeşlerle birlikte Türkiye’nin bu işe nasıl girdiğini kitapta anlatıyorum..
Ortadoğu’nun son kanlı değişiminde rol oynayan hem liderler ki içerisinde Saddam Hüseyin, Tarık Aziz, Beşer Esad gibi isimler ve Bir önceki Hafız Esad döneminde Suriye’ye gidişimiz Eş Şara ile görüşmemiz ve bütün Arap Baharı sürecinde de neler yaşandığını lider konumundaki kişiler ile görüştüm ve bu isimlerin arasında Muhammed Mursi de var.
Kürt meselesi çok derin bir konu ve kitapta da bunlar yer alıyor. Barzani ve Talibani ile olan görüşmelerim de var. Çekiç güç, Amerika, İngiltere ve Fransa’nın İncirlik’te konuşlanarak Kuzey Irak’taki hava sahasını kontrol etmesi için kuruldu. Saddam’a, Irak Hava Kuvvetleri uçakları o bölgeye giremediler ve Kürt bölgesini tamamen güvenlik altına aldılar. Çekiç güç, İncirlik Üssü’ne konuşlandı. Genelkurmay’da Yaşar Büyükanıt, Hurşit Tolun ile yaptığım görüşmeleri de aktarıyorum kitapta. Tamamen karşılardı. ABD’ye bir defa bir şey verdiğimiz zaman bir daha atmak zor olur, bu konuda direnmeliyiz yaklaşımı içerisindelerdi. O dönemde Özel, büyük kumar oynadı. Dedi ki, biz Amerika’nın yanında yer alalım, nasıl olsa Amerika, Irak’a girecek Saddam’ı devirecek biz Amerika ile olursak Kerkük ve Musul’u ele geçirebiliriz. Ondan sonra da çekiç gücü atmak kolay olmadı yıllarca atamadık ve kontrol de edemedik. 100 bin parçalık bir puzzledan söz ediyorum onları bir araya getirmeye çalıştım bu kitapta.
SÜHA ARAFAT’LA RÖPORTAJIN HİKAYESİ
Bizde bu devlet anlayışında her şey gizlidir havası var. Son zamanlarda o da sadece birkaç diplomat o da fazla suya sabuna dokunmadan kitap yazıyor ama yakın tarihi bilmiyoruz. Kararların nasıl alındığı öğrenemiyoruz. Amerikan gizli belgeleri açıklanıyor ben gazeteci olarak binlerce sayfanın içerisine girdim 1960 darbesinin nasıl gerçekleştiğini, Amerika’nın nasıl roller oynadığını, Türkiye’nin ne halde olduğunu, 1980 darbesini.. Bizler Amerikan belgelerinden bunları öğrenmemeliyiz, biz kendi kaynaklarımızdan bunları okumalıyız.
Gazeteciliği bir maraton olarak görüyorum. Fikri takip çok önemlidir. 1981’de Arafat’ın pelinde Beyrut’a gittim. Bütün hayatım boyunca Arafat’ın peşinde koştum diyebilirim ve bu da bana Ortadoğu’yu anlamamı sağladı. Bu şekilde İsrail’in bütün liderleriyle de konuşmuş oldum. Arafat’ın ölümünden sonra eşiyle de röportaj yaptım. Eşiyle ilk röportajı yapan bendim çünkü Arafat evlenmişti ve Filistin melesiyle ilgili olduğunu söyleyen bir lider sonrasında kendinden geç bir kadınla evlendi ve o sıralar bu gizliydi. Tunus’a gittim ve orada görüştük. Aradan 10-15 yıl geçtikten sonra eşiyle Malta’da görüştük e aradaki dönemde bir tarih geçmişti. Eşi Süha Arafat bana çok farklı şeyler anlattı. Arafat’la ilk önceleri aşı olduğu için evlendiğini söylemişti sonrasında ise çok pişmanım keşke evlenmeseydim dedi. Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto ile de röportaj yaptım oda var kitabın içerisinde. Pakistan’ın nasıl trajedi ile siyasi İslam’a sürüklendiğini, radikal İslam’ın pençesine düştüğünü anlatıyor. Kitapta Benazir’in nasıl kurban olduğunu anlatıyorum.
ERDOĞAN’IN DAVOS ÇIKIŞI
Amerikan Büyükelçisinin 2002 yılında Beyaz Saray’da Bush’a yazdığı bir gizli raporda yer alıyor. 2002 Yılında Erdoğan o zaman ne milletvekili ne de başbakan o zamanlar yasaklı. Davos meselesinde Erdoğan bence bilerek yaptı o işi ve onu bana söyleyen de Erdoğan’a çok yakın bir siyasetçiydi.
Şimon Peres, aslında İsrail ve Ortadağu’da güvercin olarak görülür, o sıralar Oslo anlaşmasının mimarlarından. Bana dedi ki, Erdoğan hiçbir şeyi öyle anında yapmaz, bir şeyin parçasıdır. Türkiye, Ortadoğu’ya açılmak istiyordu ve Erdoğan lider rolünü oynuyordu bunun çeşitli nedenleri vardı. Amerika, AB, Müslüman kardeşler faktörü gibi. Bunun için de İsrail’e kafa tutması gerekiyordu. İsrail’e kafa tutmadan hiçbir lider Ortadoğu’ya açılamaz ama İsrail’e kafa tutan hiçbir liderin de daha sonra iktidarda kalamadığını görüyoruz. Saddam Hüseyin, Kaddafi gibi.. Ama aynı son olacak demek istemiyorum ama gerçek olan şu ki, Ortadoğu’da Arap dünyasında lider olmak isteyen herkes bir şekilde İsrail’e kafa tutmuştur. Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı da aynı hedefe yönelikti. O sırda Saddam gitmişti, Kaddafi’nin son dönemleriydi, Arafat yoktu, Esat yok olmuştu.. Böyle bir tabloda Araplar da 3 savaş kaybetmiş durumdaydı ve İsrail’e kafa tutup, Müslüman kardeşlerden de destek alarak Ortadoğu’da lider olabileceğini düşündü bence yanlış bir hamleydi çünkü bunun bedeli Türkiye’ye çok ağır oldu. Sonuçta Araplar kendilerine lider istenmiyordu Türkiye’yi ya da Erdoğan’ı. Belki de model olarak görüyorlardı Avrupa ile bağlantı kurmuş gelişen ve kalkınan bir ülke olduğu için ama büyük abi istemiyorlardı.
TÜRKİYE’NİN MISIR SEÇİMİNE MÜDAHALESİ
Mısır’a gittim Mursi ile görüştüm. Ahmet Şerif o sıralarda adaylardan bir tanesiydi ve bana, “Türkiye’nin yaptığını hiçbir zaman unutmayacağım, hep aklımızın bir kenarında kalacak” demişti.”