Netflix’te 5 bölüm olarak ekrana gelen ve merkezinde İstanbul Galata’da yaşayan Sefarad Yahudilerinin bulunduğu Kulüp dizisi, Türkiye’de …
Netflix’te 5 bölüm olarak ekrana gelen ve merkezinde İstanbul Galata’da yaşayan Sefarad Yahudilerinin bulunduğu Kulüp dizisi, Türkiye’de Yahudiler arasında da heyecan yarattı.
Bu yapımla ilk kez, büyük oranda İstanbul’da yaşayan Yahudiler, kendi ifadeleriyle “görünür” oldu.
BBC Türkçe‘ye konuşan Yahudiler; dini ritüeller ve Ladino dilinin özenli şekilde ekrana yansıması kadar, Varlık Vergisi gibi siyasi olaylara değinilmesinin de önemine işaret ediyor.
Liora Morhayim – Doktora öğrencisi
“İnanılmaz bir duygu. İlk defa televizyonda Ladino konuşulduğunu duyuyorum. İlk kez Türkiyeli bir Yahudi’nin hikayesi ana akımda bir yayın organında merkezde bulunuyor. Türkiye de çok çok küçük bir toplumuz, “Artık görünüyor muyuz?” derken böyle bir işin yapılması büyük sürpriz oldu.
“Üstelik klişe bir yerden bakılmaması, gerçekten en ince ayrıntısına kadar düşünülerek yapılması beni şaşırttı. Üstelik politik bir tarafı da var dizinin. Sadece Ladino gibi kültürel öğelerle geçiştirilmiş bir iş değil. O dönemdeki Türkleştirme politikaları, Varlık Vergisi gibi politik tarafların da hikayenin diğer tarafları ile birlikte ele alınması çok şaşırtıcı ve çok güzeldi.
“Ben hiçbir zaman sadece Yahudi olarak tanımlamadım kendimi… Hep ‘Türkiyeli Yahudi’ olarak kendimi tanımladım. Sefaradım, İspanya vatandaşlığım var ama hiçbir zaman İspanya’ya bir bağ hissetmedim. Aynı zamanda İsrail’e de bir bağ hissetmedim. Çünkü dizide dediği gibi “Biz 400 yıldır buradayız, vatan yahu”… O 400 yıllık hafıza kesinlikle, kendi adıma beni Türkiye’ye bağlıyor. Ama tabii ki bu antisemitizm, Türkleştirme politikaları… Sadece bu dönem değil, Cumhuriyetin genelindeki atmosfer, bir yandan da dışlayıcı. Yani ben ne kadar kendimi Türkiyeye ait hissetsem de, “Acaba devlet ve Türk toplumu beni Türkiyenin bir parçası, eşit vatandaş olarak görüyor mu?” hissi hep var. Ama dizi bu hissi şöyle değiştirdi: Bizim hikayemiz de görünür oldu. O görünürlük, ülkeye dair aidiyeti güçlendiren bir şey.
“Bu hikayenin geniş toplumda karşılık bulması çok heyecan verici. Twitterda paylaşılan yorumlara da bakıyorum aynı zamanda. ‘Ladino diye bir dil varmış, ne kadar güzel şarkıları, dinliyorum…Bu kelime ne anlam ifade ediyormuş?’ gibi paylaşımların yapılması, insanların merak edip bunları araştırması, tabii ki bende aidiyet konusunda bayağı bir değişikliğe yol açıyor.”
Nesi Altaras – Avlaremoz Gazetesi editörü
“İlk defa kendinizi bu kadar direkt görüyoruz. Yani karikatürize olmadan, ‘Kurtlar Vadisi’ndeki düşman banker’ olarak gösterilmeyen bir Yahudi temsili Türk televizyonunda herhalde ilk defa oluyor. O yüzden tabii çok heyecan verici. Özellikle Ladino geçmesi çok enteresan. Çünkü dünyada daha önce hiçbir dizide bu kadar kullanılmadı. Galata Kulesi çevresinde Türkçeden sonra ikinci dil Ladinoydu. Bu lisan, Türkiye toplumsal hafızasından o kadar eksik ki, ne olduğunu bile çözmemiz uzun sürüyor. Bu da tabi Türkiye’nin hikâyesinin bir parçası olduğumuzu bize hatırlatmış oluyor. O yüzden çok değerli…
“Ben kiminle konuştuysam yani tanıdığım bütün Yahudiler bu diziyi izliyor. Herkes kendi ailesini görüyor bir nevi. Ana karakterin babası gibi benim dedemin de ismi Salomon mesela. Bunlar bizim içimizden isimler. Ben Raşel diye, Mordo diye insanlar tanıyorum. Bunu televizyonda görmek çok heyecan verici bir şey ve bunu ucuz bir romantizm yapmadan başarmış olmaları da çok önemli çünkü genelde Türkçe medyada azınlıklar konusu, Yahudiler konusu geçtiğinde, hemen bir “500 yıllık dostluk”, “Biz ne güzel komşuluk ilişkileri içinde yaşardık”, “Nerede o eski günler” gibi bir toz pembe romantizme geçiş oluyor. Ama tabii bunun hiçbir gerçekliği yok. Nerede bu insanlar? Ayrımcılık yüzünden göç ettiler, fakirlik yüzünden göç ettiler. Bu bölüm unutuluyor. Bu dizi öyle yapmamış. O yüzden çok değerli bir iş.
“Aynı zamanda burası zengin bir mahalle değil. Orta alt sınıf diyebileceğimiz insanların genellikle yaşadığı yer. Bu insanlar da İsraile göç etmeyi düşünüyor durmadan. Bunu da dizide görüyoruz. Tabii Varlık (Vergisi) burada geçen önemli bir konu. Bu bizim toplumumuz için kalıcı bir travma diyebiliriz. Benim ailemde, hem anne tarafında var, hem baba tarafı bunu yaşadı. Sonra ailenin Aşkale’ye gönderilen üyeleri var. Bunlar öyle unutulacak şeyler değil. Bilerek yapılmış şeyler. O yüzden bunun dürüstçe gösterilmesi çok iyi. Ve tabii en değerli olan kısmı da bunların hiçbirini duymamış insanların karşısına çıkarılması. Öyle bir yabancılaşma var ki Türkler bizi tanımıyor. Birbirimizi tanımıyoruz gibi oldu.”
Raşel Behar
“Aynı Raşel gibi çok genç kız vardı. Çok etkiledi beni. Filmdeki gibi yaşadım, o yaşamı yaşadım ben. Büyük Hendek Caddesi bizim yürüyüş yolumuzdu. Arkada da Küçük Hendek Caddesi vardı. O da dizide yer alan yoldu. Her şey bizim zamanımızdaki gibiydi. Saç modellerimize kadar aynıydı. Ben 1945 ve 50’lerde Kuledibinde yaşadım. Biz hepimiz orada yaşardık. Kulenin tam orada dükkanlar vardı. Manav, tatlıcı çoğu Museviydi. Ladino konuşurduk her yerde. Sonra okullarda “Vatandaş Türkçe konuş” denilmeye başlandı. Okulda ceza veriliyordu Ladino konuşanlara… Onun için Ladino bizden uzaklaştı. Kızlarımla halen konuşuyorum ben.
“Varlık Vergisi çıkarıldığında çok zor zamanlar yaşadık. Birçok tanıdığımız Aşkaleye gönderildi ve maalesef o soğuklarda, taş kırmak zorunda kaldılar. Kimisi öldü, kimisi döndü. Ama biz bu olaylara çok şahitlik yaptık. Yeni evli bir çifte evimizdeki odayı açtık. Bir tahta masa ile koltuk verdik onlara. Haciz gelirse götürsünler diye…Bunları Aşkale zamanlarında yaşadık. İnşallah artık olmaz böyle bir şey.”
Selin Kandiyoti – Şalom Gazetesi köşe yazarı
“Ben müthiş bir coşku patlaması yaşadım. Dizi boyunca ne zaman Yahudilikle ile ilgili bir unsur görsem; bu bir şarkı olabilir, dil olabilir, bir aksesuar olabilir, bir dekor olabilir. Hepsinde ağladım. Bir coşku, bir sevinç, olumlu duygularla dolup taştım. Bunun da sebebi, ilk kez Türkiyede Türk Yahudi toplumunun hayatına, yaşantısına yer verilmiş bir dizi görmekti. Biz bugüne dek hiçbir dizide temsil edilmedik. Belki küçük roller oldu ve maalesef kötü adam rolünde olmuş olabilir. O yüzden bu yapım beni çok çok sevindirdi. Ben öncelikle çok mutlu oldum.
“Benim anneannem Galata’da büyüdü. Oradan ne zaman geçsek, ‘Anneanne bu apartmanda (Deniz Palas) büyüdü’ derlerdi. Benim anneannem oradan gelin çıkmış. Sokakta Ladino konuşulurmuş. Baba tarafımdan duyduğum ise Varlık Vergisi ve Aşkale hikayeleri… Babamın büyükbabası Aşkale’ye gitti. Varını yoğunu satmış olsa da fahiş vergiyi ödeyemedi çünkü… Servetlerini kaybettiler orada. Biz gerçekten kendi hayatımızı izledik.
“90 yaşında anneanneme de izlettim diziyi. O da çok duygulandı: ‘Aaa Ladino konuşuyorlar’ dedi. Türkiye’de yaşayan Yahudiler ülkesine çok bağlıdır. Bizim burada olmamız da bunun göstergesidir. Bu yüzden, bu ülkedeki geniş toplumun bize bakış açısının değişmesine vesile olursa biz buna çok seviniriz. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de antisemitizm var. Ama Türkiye’deki Yahudilere karşı antisemitizm dozunun biraz düşmesine biz çok seviniriz. Bu dizi buna yarayabilir. En azından Türkiyedeki geniş toplum, burada yaşayan Yahudi vatandaşlarına karşı önyargıları biraz azalabilir. Ben bu yüzden de çok mutluyum.”
Yaşar Bildirici – Türk Yahudi Toplumu Danışmanı
“Benim de mensubu olduğum Türk Musevi Cemaati’nde hakikaten çok büyük heyecan yarattı. Bizim gençlik derneklerinden kişiler rollerini oynadılar, bir tanesi de benim damadım İlker Franko. Ufak torunum da korodaki çocuklardan biriydi. Dolayısıyla benim için, eşim için, ailem için ve cemaatin için çok keyifli oldu. Ama bir Türk vatandaşı olarak da gurur duydum. Bugün artık dünyada Türk dizileri ve Türk filmleri inanılmaz popüler oldu. Kulüp dizisi de bence dünyada çok iyi iş yapacak. Bir de devamının gelmesi de çok keyifli olacak.
“En önemli şeylerden biri tarihimizin kara sayfalarından biri Varlık Vergisi orada işleniyor. Bugün Türkiye’de yaşayan çoğu vatandaşlarımız ‘Varlık Vergisi nedir?’ diye bilmiyor. Dolayısıyla bunun işlenmesi de çok kıymeti. Orada görüyorsun nasıl bir aile perişan hale geliyor, baba Aşkale’de ölüyor. Bunların artık yaşanmaması lazım. Keşke o çok kültürlülük, çok dillilik bugünlere misli misli artarak gelseydi. Ama maalesef cemaatler çok küçüldü. Bugün tüm Türkiye’de gayrimüslim cemaatlere bakıldığında 100 binin altındayız.
“Türkiye Yahudi cemaatinin her üyesi okuldan başlayarak, anne ve babasından başlayarak inanılmaz bir bayrak, Türkiye ve Atatürk sevdasıyla yetişiyor. Dolayısıyla bizim cemaatini son derece Türkçü, memleketi de çok düşüşü son derece düzgün insanlardan oluşan bir cemaat. Tabii ki Türkiye de antisemitizm son dönemlerde yükselse bile, sağduyulu insanlar bunu çok net görüyor. Dolayısıyla hem Türklüğüm hem Yahudiliğim ile gurur duyuyorum. Ama dediğim gibi bu film, bizleri tanıtması açısından çok sempatik ve çok doğru oldu.”