Oyuncu Memet Ali Alabora yıllardır memleketinden uzakta olsa da Türkiye’den kopmuş değil. Sosyal medyadan ara sıra verdiği mesajlarla bir yandan …
Oyuncu Memet Ali Alabora yıllardır memleketinden uzakta olsa da Türkiye’den kopmuş değil. Sosyal medyadan ara sıra verdiği mesajlarla bir yandan Türkiye’deki sevenlerinin umutlarını diri tutmaya çalışan Alabora bir yandan da bir süredir yaşadığı Galler’de hayata geçirdiği projelerle, rol aldığı film ve dizilerle adından söz ettirmeye devam ediyor. Yurt dışında yaşasa da kendini ait hissettiği kültürün zenginliklerini yanında taşıyan ve Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserini sahneye uyarlayarak adından söz ettiren ünlü oyuncu zor da olsa İngiltere’de kariyerini sürdürmeyi başaran az sayıda yabancı arasına girdi son yıllarda.
En son BBC yapımı “Four Lives” adlı dizide önemli bir rol üstlenen Alabora ile mail üzerinden bir söyleşi yaptık ve hem son işlerini sorduk hem de memlekete dair düşüncelerini paylaşmasını istedik. İngiltere ve Türkiye arasındaki çalışma koşullarını karşılaştıran ve pandemi sürecini nasıl geçirdiğini paylaşan Alabora elbette Türkiye’de olup bitenlere dair de önemli mesajlar verdi.
“Four Lives” gerçekten yaşanmış bir olaydan hareketle çekilmiş. Biraz bahsedebilir misin, neydi bu olay ve İngiltere’de nasıl bir yankı uyandırmıştı. Hikayede bir de Türk var, senin canlandırdığın…
2014 ve 2015 yıllarında Londra, Barking’te dört genç eşcinsel erkek ölü bulunuyor; Anthony Walgate, 23, Gabriel Kovari, 22, Daniel Whitworth, 21 ve Jack Taylor, 25. Polis bu ölümler arasında bir bağ kurmuyor, hatta bunları cinayet olarak bile değerlendirmiyor. İlk ölümü bildiren kişi Stephen Port, bildirimi yaparken polise tam bilgi vermediği için 8 ay ceza alıyor. Soruşturma ya da ölümler arasındaki bağlantı daha ileri götürülmüyor. Aileler soruşturmadan tatmin olmuyorlar ve iç soruşturma açılması için başvurularda bulunuyorlar, iç soruşturmadan da bir sonuç çıkmıyor. Son kurban olan Jack Taylor’ın ailesi olayın peşini bırakmıyor ve tüm ölümlerin birbirine bağlantılı cinayetler olduğu ortaya çıkıyor.
Polisin inanılmaz derecedeki ihmali olayı en az cinayetlerin vahşeti kadar gündeme taşımıştı. Aralık 2021’de polisin tabi tutulduğu soruşturma sonuçlandı ve polisin hatalı olduğu ve en az 3 cinayetin önlenebilir olduğuna dair rapor yayınlandı. Polis özür diledi ama özellikle LGBT-Q komünitesinin polisteki yerleşmiş homofobi yüzünden bu kadar hatayla dolu bir süreç yürüttüğü suçlamasını kabul etmedi.
Süreç içinde LGBT-Q örgütlerinin de polis üzerinde baskı kurma konusunda baskısı olmuştu.
Benim canlandırdığım karakter ise öldürülen ilk kurban olan Anthony Walgate’in üvey babası Sami Sak. Kendisi ile de tanıştım, ara ara da konuşuyoruz. Çok çelebi bir adam. Anthony’i kendi çocuğu kadar çok severmiş. Anthony’nin annesi Sarah ile tanışıp evleniyorlar, uzun zaman mutlu bir beraberlik sürdürüyorlar.
Senin projeyle bağın nasıl kuruldu? Çekimler ne zaman yapıldı, ne kadar sürdü…? Ve bir de sanıyorum çekimlerin yapılmasıyla dizinin yayını arasında epey bir süre geçmiş…
Ben rol için audition’a girdim yönetmen David Blair, benim role uygun olduğumu düşünmüş. Teklif ettiler, kabul ettim. Çekimler Mart-Nisan 2019’da yapıldı. Aslında dizi çok daha önce yayınlanacaktı. Polisin tabi tutulduğu soruşturma COVID yüzünden gecikince, dizinin yayınlanması da soruşturmayı etkilememek için bekletildi. Aralık ayında soruşturma tamamlanınca, dizi de hemen Ocak ayında yayına sokuldu.
‘KARŞILAŞTIRILMAZ ÖLÇÜDE FARKLI’
İngiltere’de BBC için çekilen bir dizide rol almakla Türkiye’de çekilen bir dizide rol almak arasında ne gibi farklar var sence? Özellikle set ve çalışma koşulları anlamında nasıl karşılaştırırsın bu deneyimleri?
Çalışma koşullar karşılaştırılamaz ölçüde farklı. Uzun yıllardır Türkiye’de değilim ama hala çalışma koşullarının çok kötü olduğunu duyuyorum. Zaten her hafta, hem de 30 haftadan fazla süre boyunca, bir bölümü 2 saati geçen işler çekmeye çalışırsanız, orada insani çalışma koşulları olmasını bekleyemezsiniz. Özellikle “Four Lives”, koşulların daha da iyi olduğu bir işti. 4-5 kere setin erken bittiğini hatırlıyorum. Nadiren 10 saati bulan set günleri oluyordu. Genelde 8-9 saatlik günler oluyordu. Setler Türkiye’ye oranla daha sessiz oluyor. Daha sistemli çalışıldığı için olabilir ya da biraz daha kültürel bir fark. Bunların dışında ise set her yerde set. Bir Türkiye seti ile Britanya setini ziyarete gitseniz fark göremezsiniz.
Pandemi senin ve meslektaşlarının hayatını nasıl etkiledi Birleşik Krallıkta? Türkiye’de örneğin oyuncular, müzisyenler çok zor şartlarda yaşamak zorunda kaldılar. Orada nasıldı durum?
Burada hükümet, kendi vergisini ödemekle yükümlü çalışanlara, üçer aylık 5 paket dağıttı. Son üç yıldaki kazançlarının %80’nini hibe olarak verdi. Bu bir çok icracı sanatçıyı rahatlattı. Ne var ki bir çok kişinin son üç yılda bu şekilde sabit bir geliri olmadığından onlar çok zorluk çekti. Tanıdığım bir çok kişi başka işler yaparak biraz gelir sağlamaya çalıştı. Burada sanatçıların ana fon kaynağı olan Sanat Konseyi (Arts Council) bir takım yardım programları oluşturdu ama bunlar da kapanın elinde kaldı. Örneğin bazılarını ilk başvuranlar aldı ve bir çok insan faydalanamadı.
‘NAZIM HİKMET TURNESİNE DEVAM EDECEĞİZ’
Nazım Hikmet’in eserinden sahneye uyarladığın oyun pandemi yüzünden istediğin kadar turne yapamadı diye düşünüyorum. yeniden başlayacak mısın oynamaya? Ya da yeni bir tiyatro projesi var mı?
Oyunu tekrar çalışıp, turnelere kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz ama öncelikle salgının durumundan tam olarak emin olmak gerekiyor. Eğer yeniden yapmış ve turneye başlamış olsaydık, Omicron’dan dolayı yine duracaktık ki, bunu destekleyebilecek kaynağımız yok. Bunun dışında yeni bir tiyatro projesi şu an için yok.
‘ERKAN BAŞ İLE İRTİBATTAYIZ’
Sosyal medyada Erkan Baş ile çektiğin bir selfie’yi paylaşmıştın. Nasıldı Londra’da onunla birlikte vakit geçirmek?
Türkiye İşçi Partisi’nin dört milletvekilinin üçü benim eskiden beri iyi arkadaşım. Erkan’la ise bir türlü tanışmak nasip olmamıştı. Sonunda Londra’da tanışıp, güzel vakit geçirdik. Birlikte bir de etkinlik yaptık. Çok keyifli bir zamandı, sürekli de irtibat halindeyiz. Dördünün yaptıklarını görünce, insan arkadaşları ile gurur duyuyor.
Türkiye’de olan biteni uzaktan da olsa izlemeye devam ettiğini biliyorum. Ne düşünüyorsun son gelişmelere dair?
Bu soru için sanırım ayrı bir röportaj hem de uzuuuun bir röportaj yapmak gerekir. Sadece şunu söyleyeyim, Türkiye’den konuştuğum arkadaşlarımın, ailemin hepsinin sinir sisteminin çok yıpranmış olduğunu görüyorum. Bu beni de etkiliyor. Sürekli umut ile umutsuzluk arasında giden bir ruh hali gözlemliyorum. Buradan bizi çıkaracak olan tek şey ise sanırım Türkiye’de, herşeye rağmen vazgeçmeyenlerin inadı olacak.