Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “Çocukla evlenmek isteyen cemaat lideri” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Tekroğlu yazısında, Cemaat …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “Çocukla evlenmek isteyen cemaat lideri” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Tekroğlu yazısında, Cemaat evinde gördüğü baskılara dayanamayarak intihar eden üniversite öğrencisi Enes Kara’yı hatırlattı ve geçmişte Adnan Oktar’la evlendirilmeye çalışan bir çocuğun hikayesini anlattı.
9 yaşındaki çocuğunu Adnan Oktar ile evlendirmeye çalışan “anne”nin davasında yaşananları aktaran Terkoğlu, 2014 yılında bu olayın yargıya taşındığını, mahkemenin davada “cemaat liderinin kim olduğunu sormadığını” belirtti.
Yazıda ayrıca yargılanan “anne”nin, üçüncü evliliğini Türkiye’de ünlü bir siyasetçinin yakınıyla yaptığını söyleyerek mahekemede kendisini savunduğu anlatıldı.
Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
Bir tarafta “Dayanamıyorum” diyerek kendisini aşağıya bırakan bir çocuk. Öte yanda devlet desteğiyle örgütlenmiş bir cemaat. Bir tarafta atılmış bir çığlık. Öte yanda sesleri yumrukla bastıran ensesi kalın adamlar.
Enes’in intiharından sonra tartışma yine başladı. İktidardakiler cemaat eleştirilerine karşı defansa geçerken, muhalefettekiler cılız konuşmalar yaptı. En çok da “Enes’in ailesinin rızası var, size ne oluyor” demelerine şaşırdım. Ailenin rızası her şey mi?
Biz bu tartışmayı yaparken, gazetelerin iç sayfalarında bir haber vardı. Konu Adnan Oktar cemaati idi. Yargılanan ise bir anne:
“İstanbul’da 2013 yılında 9 yaşındaki öz kızı S.M’yi, tanıştırdığı Adnan Oktar’la evlenmesini isteyip tacizde bulunmasına göz yumduğu iddiasıyla tutuklanan anne Dilek Ç. ilk kez hâkim karşısına çıktı.”
Haber, sosyal medyaya taştı. Oktarcılar liderlerine iftira atıldığını söylediler. Anne Dilek Ç’nin de kendilerini doğruladığını anlatıyorlardı.
Peki, kim haklıydı?
11 YAŞINDA EVLİLİK
Mahkeme kayıtlarına göre S.M., 2003 doğumlu. 2007 yılında İran asıllı babası ile annesi Dilek Ç. boşandı. Velayet annesinde kaldı. Anne daha sonra yeniden evlendi. İsviçre’ye yerleşti. İki ülke arasında bir hayat sürmeye başladı.
Derken…
Dilek Ç., Adnan Oktar cemaati ile tanıştı. Müridi oldu. Hatırlayın, o günlerde cemaat devletin başköşesinde ağırlanıyor, siyasetçiler cemaat yayınlarında yer buluyordu.
Küçük S.M., başından geçenleri önce dayısına, sonra İran’daki babasına anlattı. S.M’nin avukatının 2014 tarihli şikâyet dilekçesinden aktarayım:
“Davalı anne, henüz 11 yaşındaki S.M’yi 50 küsur yaşında zengin ve nüfuzlu bir adamla imam nikâhlı evlendirmeye çalışmaktadır.”
İşte o dilekçede şu ayrıntı dikkat çekiciydi:
“Mağdur küçük ile davalı annesinin konuşmalarını içeren ses kayıtlarını içeren bir adet CD mevcuttur.”
Küçük S.M., annesinin kendisini neye zorladığını büyüklerine anlatabilmek için, konuşmalarını kayıt altına almıştı.
GİT FERRARİ’YE BİN
Konuşmaların yer aldığı tutanakları açtım. Gördüklerime inanamadım. Sayfalar dolusu konuşmada, anne, küçük kızını Oktar ile evlenmeye ikna etmeye çalışıyordu.
İlk kayıtta şöyle:
“Anne Dilek Ç.: Evet, yaşlı bir adam ama kral. Git Porche’ye bin, Ferrari’ye bin, Boğaz’da evin olsun
(…)
S.M.: İşte problem ne biliyor musun? Çok yaşlı ya… Ben evlendiğim zaman benden bir şeyler bekliyor.
Anne: Genç olsa ne oluyor? Aha Salih! Genç, beş parasız yaşıyorlar.
S.M.: Ama çok yakışıklı bir çocuk Salih.
Anne: Mal! Yakışıklı senin giyinmeni sağlıyor mu?
S.M.: Ama işte her şey gerçekten para mı anne?
Anne: Evet! Şimdi küçüksün büyüyünce anlarsın. Benim şimdi hizmetçim olsa, kadın yemeğimi yapsa, temizliğimi yapsa…”
ANNE, YAN ODADA KALACAK
Bir başka ses kaydında cemaatten Arzu Ç’nin de dahil olduğu üç kişilik bir konuşma var. Nikâh yaşının, “aynı odada kalma” yaşının kaç olduğu tartışılıyor:
“S.M.: (Adnan Oktar) 13 buçuk yaşında tamamsın dedi. 11 yaşındayım şu an.
Anne: Hayır buluğa erecek yaşını söylemiş o, iki sene sonra buluğa eriyorsun.
S.M.: Adamın cinleri var ha!
Anne: ‘Adamın’ deme terbiyesiz, ‘hocamın’!
S.M.: Hocamın, hocamızın, canımın, aşkımın!
Anne: E zaten cinleri var, söyledi ya! ‘Cinci talebem var’ dedi. Her şeyi biliyor.
S.M.: 16 yaşında da evlerine gideceğiz beraber dedi. S.M. ile biz aynı, yani ben ve o aynı odada kalacak, annem de yan odamızda kalacak.
Anne: Ay kız! Bana ‘annemiz’ dedi. Kız… Annemiz… Ay uçacaktım neredeyse!
(…)
S.M.: Ama sadece Arzu Abla, benim için problem 58 yaşında olması.
Anne: Ayyy salak! O kudrette bir insan 58 değil, 90 yaşında olsa ne olur? Deli!
S.M.: Yani soruyorum.
Anne: Kızım teknoloji diye bir şey var, yaşlanma mı kaldı? Millet yaşıyor kaç yaşına kadar.
Arzu: Çok büyük fırsat, eşi benzeri yok biliyorsun yani bu dünyada.
(…)
S.M.: Sen niye yan odamızda kalıyorsun, aynı odada kalmıyorsun bizimle, ben onunla aynı odada kalıyorum?
Anne: Kızım bana da nikâh düşmüyor. Ben de aynı odada sizinle kalabilirim. Çünkü annesi olacağım onun.
S.M.: Sana nikâh düşemez. İkimize birden nasıl nikâh yapsın anne?
Anne: Öyle değil, öyle değil, günah olmuyor!”
‘VERDİM GİTTİ’
Uzun konuşmalarda küçük S.M’nin annesinden istenmesi hikâyesi de var:
“S.M.: O anda sordu. ‘S’yi verdin mi bize, verdin mi bana’ dedi. O da ‘Verdim gitti’ dedi. Ama orada bana sorulması lazımdı yaa!
Anne: Sus be! Sana ne soracağım?
Anne: 10 yaşında bir çocuğa ne soracak? ‘Bana gelecen’ mi diyecek? Allah Allah!
S.M.: Ama sen gitmeyeceksin anne, ben gideceğim!
Anne: Evet. Valla millet Hoca’nın peşinde, Hoca senin peşinde, daha ne istiyorsun? Beni alsa, ben koşa koşa giderim her şeyimi bırakıp.
Arzu: Ay bu nasıl bir nimettir, farkında ol tatlım. Valla çok büyük bir nimet bu.”
HOCA ÇOK YAKIŞIKLI
Anne Dilek Ç., kızını ikna için uzun konuşmalar yapıyor:
“Anne: Zengin bir adam, güçlü bir adam, maddiyati olan bir adam, her anlamda gücü olan bir adam, hayatına bak… Gel benim gibi sürünme. Bulaşık yıka, temizlik yap… Bak görüyorsun herkesin hayatını… Beren’in kocasını gördün mü sen? Ne kadar çirkin bir adam. Beren ne kadar güzel bir kız.
S.M.: Hocayla evleneyim diyorsun?
Anne: Herkes evleniyor çirkin adamlarla. Vallahi Beren’in kocası benim kocamdan çirkin.
S.M.: Ama Hoca da çirkin.
Anne: Hiç de değil, çok yakışıklı!
S.M.: Ama yaşlı!
Anne: Hocam dediklerini duysa ne kadar üzülür biliyor musun! Sana söylüyorum, şu laflarına dikkat et diye, terbiyesiz!”
‘O ÇOK GÜZEL BİR HANIM’
Söz konusu kayıtları dinleyen Türk yargısı ne mi yaptı? Yıl 2014’tü. Oktar cemaati oldukça güçlüydü. Müritleri bakanlarla poz veriyordu…
Mahkemedeki anne baba kavgasında “Kim bu hoca” diye soran olmadı. Adnan Oktar’ın adı, velayet kavgasına karıştırılmadı. Çocuk babaya “mecburen” verildi. Duruşmadan S.M. ile çıkan baba, taksiye bindi. Hızla İran konsolosluğuna gitti. Oktar’ın adamlarının arabaları, babayı durdurmak için takipteydi. S.M. ve babası gizlice havaalanına giderek Türkiye’yi terk etti.
Dört yıl sonra, 2018 yılında, Oktar cemaatine yapılan operasyonda, bu kez meselelerden biri S.M. idi. Küçük S.M’nin Oktar’ın yatağında çekilmiş fotoğrafı, lüks evindeki pozları, televizyonda Oktar’ın S.M. için kullandığı ifadeler dikkat çekti:
“Dünya tatlısı S… O çok güzel bir hanım, çok güzel bir kız. Şeker, kaymak, bal ve reçelden oluşuyor.”
Cemaatin mensupları artık hapisteydi. Baba, şikâyetçi olması için çağrıldı. O kadar güvenmiyordu ki… Yapılan anlaşmayla polis, Türkiye’ye inen uçağın içine girdi. Babaya kimlik gösterdi. Uçaktan Emniyet’e kadar birlikte gittiler. Küçük S.M. de yeni hayatını sürdürdüğü ülkeden verdiği ifadeyle şikâyetini anlattı.
Cemaatin imamlarından Tarkan Yavaş, yedi aylık firardan sonra yakalanınca, evinden anne Dilek Ç’nin nasıl ifade vermesi gerektiğinin notları da çıktı. Firardaki anne ise geçen yaz Ankara’da havalimanında yakalandı ve tutuklandı. Geçen haftaki duruşmada kendisini, üçüncü evliliğini Türkiye’de ünlü bir siyasetçinin yakınıyla yaptığını söyleyerek savundu. Tabii bu sözler de tutanaklara girmedi!
Türkiye’nin bilmediği bu olay, üçüncü sayfa haberi olarak geçip gitti. Oysa mesele; güç sahibi, siyasetçilerle iç içe bir cemaatin suçlarından biriydi. Dini hikâyeler, çocuk evliliğine gerekçe yapılmış, güç ise ikna için kullanılmıştı. Başı dönen anne, kızını kurtarmak için değil, rızası için çalışmıştı. Hadise cemaat içinden taşmış, yargıya kadar ulaşmış, onlar bile “güçlü cemaate dokunmadan” meselenin üstünden atlamıştı. Kısacası “Annenin ya da babanın oluru var” demek çocukların yaşadıkları çileye sebep olamaz!
Enes ya da S.M… Çocuk çığlıklarına kayıtsız anneler ve babalar. Yüzü güçlüye, sırtı mazluma dönük devletliler… Çocukların fısıltılarını artık duyun!