Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini …
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıklamış ve HKP avukatları söz konusu fesih kararının yürütmenin durdurulması ve iptal edilmesi istemiyle Danıştay’da dava açmıştı.
ÜST KURULA İTİRAZ EDİLDİ
Danıştay 10. Dairesi geçtiğimiz günlerde 3’e karşı 2 oyla yürütmenin durdurulmasına ret kararı vermişti. HKP avukatları, Danıştay 10. Dairesi’nin yürütmenin durdurulması talibini reddetmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na (DİDDK) itiraz dilekçesi verdi.
“HUKUKA, USUL VE ESAS YÖNLERİNDEN AYKIRILIK TAŞIMAKTADIR”
HKP avukatlarının hazırladığı dilekçede, “Dairenin yürütmeyi durdurma red kararının kaldırılarak, yürütmenin durdurulması kararı verilmesi” talep edildi. Dilekçede, “Yürütmenin durdurulması isteminin reddi kararı hukuka, usul ve esas yönlerinden aykırılık taşımaktadır” denildi. Dilekçede, Danıştay 10. Daire üyelerinden Lütfiye Akbulut’un AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi döneminde hukuk müşavirliği yaptığı belirtildi.
“OBJEKTİF KARAR VERMESİ HAYATIN AKIŞINA AYKIRIDIR”
Dilekçede, şu değerlendirme yapıldı:
“Dolayısıyla davalı idare olan Cumhurbaşkanlığı tarafından atanan, Lütfiye Akbulut’un iktidar partisi ve partili Cumhurbaşkanı’yla olan ilişkisi göz önüne alındığında tarafsızlığı konusunda şüphe edilmesini gerektiren önemli sebeplerin var olduğu açıkça görülmektedir. Zira, Cumhurbaşkanlığının kararıyla şu anda bulunduğu Danıştay üyeliği görevine gelen hâkimin, yine bir Cumhurbaşkanlığı kararının iptali hakkında açılmış olan bir davada objektif bir karar vermesi, AKP iktidarının ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığının izlediği siyasette hayatın olağan akışına aykırıdır. Kaldı ki, reddi hâkim talebinde bulunduğumuz Lütfiye Akbulut, Danıştay üyeliğinden önce, o dönem AKP tarafından yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediyesinin hukuk müşavirliğini yapmıştır. Hâkimin iktidar partisiyle ve dolayısıyla davalı idare ile olan Cumhurbaşkanlığıyla olan bu ilişkisi dahi, davaya konu İstanbul Sözleşmesinin önemi göz önüne alındığında davamıza ilişkin objektif bir karar verilmesi konusunda taraflarda şüphe uyanması için yeterlidir.
“AÇIKÇA SİYASİ ÜYE İLE VERİLEN KARARI HUKUKİ BULMUYORUZ”
Nitekim aynı konuyla ilgili açılan ve davacısının Meral Akşener olduğu Dairenizin 2021/1747 E. sayılı dosyasında da davacı aleyhine ve Cumhurbaşkanlığı lehine karar vermiş, bu konuda ihsas-ı reyi ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle davamızda reddi hâkim def’inde bulunmuştuk. Bu talebimiz hakkında bir karar verilmeden işin esasına geçerek yürütmenin durdurulması talebimizin reddine karar verilmesi usul yönünden hukuka aykırıdır. Bu açıkça siyasi üye ile verilen kararı, salt bu nedenle dahi öncelikle usul ve keza etki ettiği esas yönünden hukuki bulmuyoruz.”
“BUNUN ADI HUKUKSUZLUK DEVLETİ OLUR”
Konuya ilişkin HKP MYK Üyesi Av. Doğan Erkan yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer verdi:
Bildiğiniz gibi Tayyip Erdoğan bir gece yarısı kararı ile bu kararı Resmi Gazete’de yayımlayarak, Türkiye açısından İstanbul Sözleşmesini feshettiğini duyurmuştu. Ancak bu karar şüphesiz anayasa dışı, hukuk dışı bir karardı. Biz Halkın Kurtuluş Partisi olarak bu karara karşı Danıştay’da dava açtık ve yürütmenin durdurulmasını istedik başka demokratik kitle örgütleri de açtı bildiğiniz gibi ancak yürütmenin durdurulması talepleri reddedildi. İşte dün yürütmenin durdurulması reddine itiraz ettik. Neden itiraz ettik? 1’ncisi bütünüyle bir Anayasayı İhlal biçiminde bir karardı. Çünkü anayasaya göre temel hak ve özgürlüklere ilişkin Uluslararası Sözleşmeler kanunların bile üstündedir. Bunların anayasaya aykırılığı ile sürülemez. Yine bu garabet Partili Cumhurbaşkanlığı Rejimiyle birlikte ve buna rağmen Anayasa’nın 104’ncü maddesi temel hak ve özgürlüklere ilişkin Cumhurbaşkanı Kararname’de çıkaramaz diye bir hüküm var. Ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler bir uygun bulma kanunuyla yürürlüğe girer. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan ne yapmış oldu? Anayasa’daki bu sınırları, bu yasakları ihlal etmiş oldu. Temel hakları ihlal etmiş oldu. Aslında kanun ilga etmiş oldu. Yani düşünün artık bunun adı hukuksuzluk devleti olur.
“KADIN DÜŞMANIDIRLAR”
Tayyip Erdoğan bir gece diyor ki, Ben şu kanunu lağvettim. Yasama gücünün üstünde bir yürütme temsilcisi olur mu? Olmaz. Ancak bu da tam kendilerinin çok sevdiği sözle, AKP’gillerin fıtratına uygundur, Tayyip Erdoğan’ın fıtratına uygundur. Çünkü onlar sonuca giden yolda hiçbir hukuksal ilke, kavram bilmezler, tanımazlar. Temel hak bilmezler tanımazlar, Anayasa bilmezler tanımazlar. Kuşkusuz temsil ettikleri bu ortaçağcı ideoloji gereği de kadın düşmanıdırlar.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
İstanbul Sözleşmesi sınırlı da olsa, yetersiz de olsa bir takım burjuva demokratik ilkeler çerçevesinde sınırlı da kalsa, kadına ilişkin koruyucu ilkeler getiren, kadın beyanını esas alan dolayısıyla kadın koruyucu bir sözleşmeydi. İşte bu Tayyip Erdoğan ve AKP’ye ağır geliyordu. Bu nedenle kaldırma girişiminde bulunsalar da biz bu kararlarını bir aşamada hukuken geçersiz kılma mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz. Buna inanıyoruz; bu kadar hukuksuzluğu, kanunsuzluğu kaldırmayacak toplumsal hukuksal tepkiyle bu işten vazgeçmelerini sağlayacağız. Biz İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz.”