Paris’teki atölyesinde 13 Ekim 1994’te yaşamını yitiren ressam Selim Turan, karşıtlıklarla dolu yaşamını sıra dışı çalışmalarıyla taçlandırmış …
Paris’teki atölyesinde 13 Ekim 1994’te yaşamını yitiren ressam Selim Turan, karşıtlıklarla dolu yaşamını sıra dışı çalışmalarıyla taçlandırmış önemli bir yaratıcıydı. Onun 27 Mayıs 1915’te İstanbul’da başlayan hayatı, Azeri, Rus, Osmanlı ve Fransız kültürlerinin kesişmeleriyle zenginleşti. Galatasaray’da okurken hat dersleri aldı. Ardından İstanbul Akademisi’nde Léopold Lévy’nın öğrencisi oldu.
BAŞYAPITLAR…
Hem sağ hem de sol eliyle çizebilen, hat sanatının meşkilerini modern sanatın soyut çizgileriyle bağdaştırmaya çok genç yaşta başlayan Selim, 1941’de Yeniler Grubu’nun kurucu üyesi olarak Türk sanatının en devinimli sürecine tanıklık etti. 1947’de Fransız hükümeti öğrenci bursunu kazanarak Paris’e gitti ve oraya yerleşti. 1948’de Camille Bryen ve Georges Mathieu’nun açtığı grup sergisine davet edilmesiyle yıldızını parlattı. Tırnaklarıyla kazıyarak kendisine Fransız başkentinde bir yer edindi. Bu yıllardaki inanılmaz güzellikteki siyah, gri soyutlar Selim’in başyapıtları arasında yer alır.
1952’den itibaren Paris’teki özel sanat okullarında eğitmen olarak çalışan Selim, Michel Seuphor’un yazdığı Dictionnaire de la Peinture Abstrait’te soyut sanatın öncülerinden biri olarak ismini tescilletti. Dönemin ünlü resim eleştirmeni Claude Riviere, onun için “Selim ilk bakışta bizi büyülüyor” tanımlamasını yaptı.
‘RUHUMUN YANSIMASI’
Türkiye’deki ilk kişisel sergisini ancak 1969’da açabilen sanatçı, 1980’li yıllarını İstanbul’da figüratif çalışarak geçirirdi. Sarı Kız Efsanesi üzerine bir sürü sorulu resme de imzasını atar.
Ölümünden kısa bir süre önce Paris’teki atölyesinde kendisine bu tuhaf resimleri neden boyadınız diye sorma cüretini göstermiştim. Kocaman gözleriyle bana dönerek “Resimlerim” demişti “Ruhumun yansımasıdır.” Selim’e şimdi bu ne demek oluyor diye soracak cesaretim yoktu. O gün atölyesinden ayrılırken “Madem bu kadar seviyorsun, şu küçük resmim yadigârım olsun” dedi. Utanmıştım. Yıllarca, on yıllarca bu müthiş soyut resme bakıp Selim’i anlamaya çalıştım.