Gorbaçov, iktidarının ilk yıllarında öne sürdüğü bu görüşe gerçekten inanıyor muydu?
Bilemeyiz. Ama komünizmde reform yapmanın mümkün olduğuna herhalde içtenlikle inanıyordu.
Solda bazı yazarların biraz aceleci biçimde öne sürdükleri gibi, bir “dönek”, Sovyetler’de kapitalizmi kurmayı hedefleyen “hain” değildi. Nasıl olabilirdi ki? Onu göreve, Komünist Partisi getirmişti. Parti de işlerin artık böyle yürüyemeyeceğini, reform yapma zorunluluğunu kavramıştı.
Ancak zaman geçtikçe Gorbaçov, sistemde reform yapılamayacağını görmeye başladı. Çünkü reformun önündeki en büyük engel bürokrasiydi. Bu bürokrasi, işlerin sarpa sardığı bir sırada reform yapıp kendilerini kurtarması için Gorbaçov’u iktidara getirmişti. Gorbaçov da bürokrasinin bir üyesi olduğundan bu tabakanın kurtulması kendi çıkarına da uygundu. Ne var ki bürokrasi varlığını devam ettirdiği sürece reformların gerçekleştirilmesine olanak yoktu. Böylece Gorbaçov, büyük bir açmazın içine düştü. Sistemi kurtarmak için geldiği görevde, aksaklıkların temel kaynağının sistem olduğunu gördü. İktidarını, sisteme borçluydu; o sistemin basamaklarını adım adım çıkarak Kremlin’deki koltuğa oturmuştu. Ama kendini iktidar koltuğuna oturtan rejim, şimdi önündeki en büyük engeldi.
Bu denli büyük bir çelişkiye karşı altı yıl mücadele edebilmek bile güçlü bir iradenin, inatçı bir kişiliğin göstergesidir.
***
Ve Gorbaçov, bu çetin savaşı tam altı yıldır “merkezden” yürütmeye çabaladı. Merkezde kalması, kararsızlığından, güçsüzlüğünden ya da taktik hesaplarından kaynaklanmıyordu. Çağdaşlaştırmak için yola çıktığı komünizmle, onun tek alternatifi olarak görünen kapitalizm arasında bir üçüncü yol bulma umuduydu, onun “merkeze” sıkı sıkıya sarılmasına yol açan. Kendisini, muhafazakârlarla, radikal reformcular arasında bir denge unsuru olarak görüyordu. Bir yandan muhafazakârlara hücum ediyor, ama öte yandan iktisatçı Şatalin’in 500 günde piyasa ekonomisine geçiş programını geri çeviriyordu.
Ne var ki Gorbaçov’un başlattığı akım, onu iktidara getiren bürokrasinin de kendisinin de başlangıçta akıllarına bile getirmedikleri biçimde, bir fırtınaya dönüştü. Sovyet lideri başlattığı akımın gerisinde kalmıştı. Altı yıldır komünizmle, piyasa arasında orta yolu bulma umudu ile sarıldığı “merkezde” artık tutunamazdı. Ekonomi, büyük bir çöküntü yaşıyor, kitleler en basit ihtiyaç maddelerini bile bulamıyorlardı.
Bu durumda Gorbaçov, merkezden ayrılarak radikal reformculara yaklaştı. Başka bir deyişle piyasaya, kapitalizme yöneldi. Londra zirvesi ve Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin geçen hafta yapılan toplantısı, bu tarihsel yönelişin simgeleridir.
IMF’ye üyelik için başvuran, sınıf savaşını reddeden, Komünist Parti’nin artık işçilerin değil tüm çalışanların partisi olmasını kabul eden, devlet işletmelerini özelleştirmeyi hedefleyen, piyasa ekonomisinin zorunluluğunu vurgulayan bir rejime artık “reformcu komünist”, “liberal komünist” hatta “sosyalist” gibi adları takma olanağı yoktur.
Sovyet sosyalizmi, bundan böyle herhalde François Mitterrand’ın Fransası’ndaki uygulamadan ya da sanayinin yaklaşık yüzde 90’ı özel teşebbüste bulunduğu İsveç sosyalizminden fazla farklı olmayacaktır.
25 Temmuz tarihli International Herald Tribune gazetesinde çok ilginç bir haber vardı. Moskova, ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olan, 120 bin işçi çalıştıran ve yılda 700 bin otomobil üreten Volga otomotiv işletmesinin yüzde 30’unu yabancı yatırımcılara satmayı tasarlıyor.
“Newsweek” dergisi de Sovyetler’in silah sanayiini sivil sanayiye dönüştürmek için Batılılara işbirliği önerdiğini bildiriyor. Dergi, bu işbirliği gerçekleştiği takdirde, Batı’nın, Sovyetler’in şimdiye dek büyük bir özenle sakladıkları askeri sırlarını öğrenebileceğini, ancak Moskova’nın bunu göze aldığını belirtiyor.
Gorbaçov, kapitalizme doğru yürürken herhalde yine temkini elden bırakmayacak, örneğin Yeltsin ya da Prof. Şatalin kadar aceleci olmayacaktır. Nitekim, Yeltsin’in Komünist Parti hücrelerinin işletmelerdeki faaliyetini yasaklayan kararına karşı çıktığını açıklamıştır.
Bu çabalarında başarılı olup olmayacağını, aşırı sabırsızları frenleyip frenleyemeyeceğini zaman (Sovyet liderinin önünde ne kadar zaman olduğu da pek belli değil) gösterecektir.
Kimileri Gorbaçov’u “teslim bayrağını” çekmekle suçlayabilir.
Ama hakkında hüküm verilirken şu noktayı gözden kaçırmak haksızlık olur: Sovyet lideri yola çıktığında sistemi reformla kurtarabileceğine gerçekten inanıyordu ve bu doğrultuda çetin bir savaş verdi.
29 Temmuz 1991 tarihli Cumhuriyet gazetesinden…
İzmit'de Erkeklerin Aradığı Kadınlar Son Dakika Genel olarak erkeklerin diğer deyişle, Hepimizin hayatı kendine göre…
Galatasaray'ın deplasmanda Barcelona'yla 0-0 berabere kaldığı maçta ilginç bir istatistik ortaya çıktı.Kalesini gole kapatan Galatasaray,…
UEFA Avrupa Ligi son 16 turunda deplasmanda Barcelona ile karşılaşan Galatasaray, müsabakayı 0-0 berabere tamamlayarak…
Türkiye Varlık Fonu ile LYY Telekomünikasyon AŞ arasında Türk Telekom'un toplam sermayesinin yüzde 55’ini temsil…
UN Women ve UN Global Compact ortak inisiyatifi olan Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) imzacısı olan…
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, katıldığı CNN International canlı yayınında Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasındaki arabuluculuk…
Gezinme deneyiminizi iyileştirmek için çerezleri kullanıyoruz.