“Bilimkurgu aslında günümüzü anlatır” denir. Bazı bilimkurgu romanları ise zamansızdır, bir şekilde her çağa ayak uydurur. Bunlardan biri de …
“Bilimkurgu aslında günümüzü anlatır” denir. Bazı bilimkurgu romanları ise zamansızdır, bir şekilde her çağa ayak uydurur. Bunlardan biri de yazar Frank Herbert’ın ilkini 1965 yılında yayımladığı “Dune” serisi. Örneğin, kitaptaki şu cümleler ne kadar da tanıdık: “Din ile siyaset aynı arabada gittiğinde, sürücüler karşılarında hiçbir şeyin duramayacağını sanır. Dümdüz gider, hızlandıkça hızlanırlar. Engelleri tamamen göz ardı eder, körlemesine gidenlerin uçurumu çok geç fark edeceğini unuturlar.”
Herbert’ın romanı “Modern bilimkurgunun mihenk taşlarından biri” olarak görülüyor. Hatta efsane bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke tarafından “Yüzüklerin Efendisi ile kıyaslanabilecek tek şaheser kurgu roman” diye tanımlanıyor. Kitapta politika, din, ekoloji, teknoloji ve insani duyguların katmanlı, karmaşık ilişkisi hikâyeyi oluşturuyor.
Bu kadar büyük bir bilimkurgu romanının filminin çekilmeye çalışılmayacağı da düşünülemez. Bir iki girişim de oluyor. Hatta birisi usta yönetmen David Lynch tarafından 1984 yılında hayata geçiyor. Ondan önce 70’lerin ortasında bir diğer başarılı yönetmen Alejandro Jodorowsky’nin “Dune” filmini çekememe hikâyesi var, bunun çok eğlenceli bir belgeseli de bulunuyor.
VİLLENEUVE’ÜN BAŞARISI…
Biri çekilemeyen, diğeriyse hiç beğenilmeyen “Dune” filminin sonraki denemesi için ise uzun yıllar geçmesi gerekti. Hem de Dune’u çekse çekse o çeker diyebileceğimiz Dennis Villeneuve tarafından kalkışıldı bu işe. Neticede “Düşman”, “Geliş”, “Blade Runner 2049” gibi bilimkurgu filmleriyle başarısını kanıtlamış; “Sicario”, “İçimdeki Yangın” gibi filmleri çok beğenilmiş, boşu olmayan bir yönetmen Villeneuve…
Ve Kanadalı yönetmen, bugün vizyona giren “Dune: Çöl Gezegeni” ile beklentileri boşa çıkarmadığını da gösteriyor. Villeneuve, Lynch’in yaptığı hataya düşmeyip bütün kitabı tek bir filme sığdırmayı tercih etmeyerek doğru bir adım atmış. İlk kitabın yarısıyla hikâyeye giriş yapıyoruz. Üçleme olması planlanan serinin sıradaki iki filminin birinci kitabın devamı ve ikinci kitap olması bekleniyor. Hem de büyük bir sabırsızlıkla. Basın gösteriminden çıkan herkes, “şimdi en az bir yıl daha nasıl bekleyeceğiz” serzenişinde bulunuyordu.
Villeneuve’ün filmi, özellikle kitabını da okuyanlar için beklentilerinin karşılıklarını aldıkları bir film. Kitaba oldukça sadık kalınmış. Filmi izledikten sonra neyi ekleyip çıkarabiliriz diye düşündüğümde çok fazla bir değişiklik bulamadım. Bazı yan karakterlerin derinliği filmin süresiyle ilgili olarak sığ kalmış denebilir ama bu da normal. Kitabı zevkle okuyanlar, bu zevkin tam olarak karşılığını dev bir beyazperdede gördükleri için büyük keyif aldılar. Bu noktada kitabı hiç okumamış, hikâyeyle ilgili hiçbir bilgisi olmayanların filmle bir bağ kurup kuramayacağı şüpheli. Yine de teknik açıdan, epik çöl sahneleri bakımından, akıcılık olarak ve güzel müzikleriyle gözümüzü ayıramadan, bir an olsun saate bakmadan 2 saat 35 dakika geçirmek, yıllardır beklemenin karşılığını başarıyla veriyor.
NE ANLATIYOR?
Peki 155 dakikalık “Dune”un birinci bölümü ne anlatıyor? Aslında bir kahraman yolculuğu. Kendi ailesi ve halkının geleceğini garanti altına almak için evrendeki en tehlikeli gezegene seyahat etmek zorunda olan, kavrayışının ötesinde büyük bir kaderin içine doğmuş, parlak ve yetenekli genç Paul Atreides’in hikâyesi. Kötücül güçler, gezegenin var olan en değerli kaynağı için (insanlığın en büyük potansiyelini ortaya çıkarabilecek baharat madeni) çatışmaya tutuşmuşken, yalnızca korkularını yenebilenler hayatta kalıyor bu hikâyede.
YILDIZLAR GEÇİDİ…
Oyuncu kadrosunda kimler yok ki? Oscar’a aday olmuş Timothée Chalamet “Paul Atreides” rolüyle başrolde. Paul’un rüyalarına giren ve ikinci filmde başrolü ele geçirecek olan “Chani” ile Zendaya bu filmde kendini az gösteriyor. Diğer isimler şöyle: Filmdeki en başarılı oyunculuklardan birini sergileyen Rebecca Ferguson (Lady Jessica), kendini çoktan ispatlamış olan Oscar Isaac (Dük Leto Atreides), başarılı oyuncu Josh Brolin (Gurney Halleck), usta isimler Stellan Skarsgard (Baron Harkonnen) ile Charlotte Rampling (Mother Mohiam). “Aquaman” ve “Game of Thrones”tan tanıdığımız ve filmdeki diğer başarılı oyunculardan biri olan Jason Momoa (Duncan Idaho). Ve Oscar’lı aktör Javier Bardem (Stilgar).