Derleyen: RITA URGAN İnsanlarda, cinsel çekimin aynı cinsiyetten bireylere yönelmesi olarak tanımlanan eşcinsellik nasıl ortaya çıktı? Bu durum …
Derleyen: RITA URGAN
İnsanlarda, cinsel çekimin aynı cinsiyetten bireylere yönelmesi olarak tanımlanan eşcinsellik nasıl ortaya çıktı? Bu durum ilk bakışta evrimsel açıdan mantığa aykırı bir durum gibi görünebilir, çünkü canlılarda belli bir özelliğin evrilmesi için o özelliğin bireye bir tür üstünlük sağlayacağı gerekçesiyle bir sonraki kuşağa aktarılması gerekir. Oysa eşcinseller kendi başlarına çocuk sahibi olamadıklarından, bireylere herhangi bir üstünlük kazandırmayan bu özelliğin yok olması gerekirdi. Evrimsel biyologlar yıllardır bu çelişkili konuyu aydınlatmaya çalışıyor.
TOPLUMSALLAŞMA…
Ancak Avustralya Macquarie Üniversitesi’nden Andrew Barron ve arkadaşları, konuya farklı bir açıdan yaklaşıldığında ilk bakışta göze çarpan bu tersliğin ortadan kalkacağına inanıyor. Bunun için öncelikle cinselliğin karmaşık yapısını göz önünde bulundurmak gerektiğine dikkat çeken ekip, insanlarda cinselliğin (eşcinsellik de dahil) toplumsallaşmadaki artışın bir sonucu olarak ortaya çıktığına, insan cinselliğini biçimlendiren evrimsel güçlerin temelinde, üreme yeteneğinden çok, toplumsal unsurların yattığına inanıyor. Aynı cinsler arasındaki cinsel çekimin ancak insan topluluklarının yalnızca eşcinseller ve karşıcinsellerden (heteroseksüllerden) oluştukları görüşünden yola çıkıldığında bir çelişkiymiş gibi görülebileceğini belirten araştırmacılar, gerçekte çok farklı bir durumun söz konusu olduğunu ileri sürüyor.
ÜREME ODAKLI DEĞİL
Andrew Barron ile Duke Üniversitesi’nden meslektaşı Brian Hare, kısa bir süre önce Frontiers in Psychology dergisinde yayımlanan araştırmada, bir toplumda genelde kendilerini karşıcinsel olarak tanımlayan görüngünün ortasında biseksüellerin ve daha başka cinsel yönelimlere sahip insanların da yer aldığına ve bu yüzden öncelikle salt eşcinselliğin nasıl evrildiğini sorgulamak yerine, cinsellikte farklılıkların nasıl ortaya çıktığını sormak gerektiğine dikkat çekiyorlar. İkinci olarak, ister eşcinsel ister karşıcinsel olsun, cinselliğin ağırlıklı olarak üremeye odaklı olmadığının altını çiziyorlar. İnsanlarla yakın akrabalarımız şempanzeler ve bonobolarda cinselliğin oyun, toplumsal bağlanma, duygusal yakınlaşma ve dahası karşılıklı alışveriş, çatışmaların çözümü gibi bir dizi toplumsal işlevleri yerine getirdiğini belirten araştırmacılar, cinselliğin evrimi konusunda düşünürken tüm bu toplumsal işlevlerin de üzerinde durulması gerektiğini vurguluyorlar.
CİNSELLİKTE YÜZLERCE GEN ETKİN
Kısa süre önce yapılan bir araştırma, insanın cinselliğinde yüzlerce genin etkili olduğunu ve eşcinselliği etkileyen tek bir genin olmadığını ortaya koyuyor. Tam tersine, cinsellikte çeşitliliği etkileyen çok sayıda genin olduğu ve bunların her birinin insanlarda cinselliği farklı oran ve biçimlerde etkilediği görülüyor. Barron ve Hare, bu durumun insanların cinsel yönelimlerinde tanık olunan farklılıkları da açıklığa kavuşturabileceğini düşünüyorlar. Örneğin insanlarda IQ düzeyi ya da boy gibi, yüzlerce genin etkili olduğu karmaşık özelliklerdeki farklılıkların beklenen bir durum olduğuna, ancak çok zeki ve çok uzun boylu insanların nasıl evrildiklerini sorgulama gereğini duymadığımıza dikkat çekerek “Bu kişileri olsa olsa değişim tayflarının bir ucunda yer alan bireyler olarak değerlendirmekle yetiniriz” diye ekliyorlar.
BONOBOLAR ÖRNEĞI…
İnsanın en yakın primat akrabası olan bonoboları ele alalım. Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce şempanzelerden ayrılan bonobolar, toplumsal ilişkileri son derece gelişmiş bir tür. Bonobolar, ayrıca cinselliğe de çok düşkün bir tür olmakla, çeşitli toplumsal işlevlerde cinsellikten (hem eşcinsel hem de karşıcinsel) yararlanmalarıyla da ünlüler.