Gazetemiz yazarı Emre Kongar, “6’lı toplantının asıl anlamı ve önemi” başlıklı bugünkü yazısında muhalefet partisi liderlerinin CHP Genel Başkanı …
Gazetemiz yazarı Emre Kongar, “6’lı toplantının asıl anlamı ve önemi” başlıklı bugünkü yazısında muhalefet partisi liderlerinin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun davetiyle yapılan gerçekleştirdiği zirveyi değerlendirdi.
6 parti liderinin zirve sonrası yaptığı ortak açıklamada geçen “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ni hazırlayan partiler olarak bizler, etkin ve katılımcı bir yasama, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, tarafsız ve bağımsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı içindeyiz” ifadesine dikkat çeken Kongar, “Erdoğan/AKP iktidarının “nihai zafer” olarak algıladığı “Şahsım Rejimi”, sağda politika yapan ve “Demokratik Rejime” inanan bazı politikacıların da vicdanlarını rahatsız etmiş, bunun sonunda hem iktidardan kopan liderlerin kurdukları partiler ortaya çıkmış hem de sağdaki bazı partiler Temel Hak ve Özgürlükleri savunur hale gelmişlerdir” dedi.
Yaşanan sürecin Türkiye’deki siyasal farklılaşmayı “Sağ-Sol” ölçütüne göre algılayan değerlendirmeyi değiştirip siyasal paradigmayı “Demokratik-Antidemokratik” ekseni üzerine yerleştirdiğini belirten Kongar, “Sonuç olarak genellikle 60-40 olarak “Sağ” lehine görüntü veren “Sağ-Sol” sınıflaması, 60-40 olarak “Demokratik” lehine görüntü veren “Demokratik-Antidemokratik” paradigmasına dönüşmüştür” ifadelerini kullandı.
Bu tablo karşısında HDP’nin konumuna da dikkat çeken Kongar, “dincilik-ırkçılık” kapanından bütünüyle kurtulup İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, “Demokratiklik” niteliğine katıldığında, Türkiye aydınlığa çıkacaktır!” değerlendirmesinde bulundu.
Emre Kongar’ın yazısının tamamı şöyle:
“CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti lideri Meral Akşener, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal, DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ilk kez bir araya geldiler.
Altı muhalefet parti liderinin yaptığı ortak açıklamanın başlangıcında şöyle denildi:
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ni hazırlayan partiler olarak bizler, etkin ve katılımcı bir yasama, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, tarafsız ve bağımsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı içindeyiz.”
***
Türkiye’deki Demokratik Rejim’in en önemli sorunu, tarihsel olarak siyasal yelpazenin sağındaki partilerin Demokrasi’yi sadece kendileri için istemiş olmalarıdır.
Bugün “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında yaratılmış olan ucube “Şahsım Devleti” Rejimi, bu yozlaştırmanın tek bir kişiye bağlanmış olan en saf halidir.
Demokratik Rejim, bu partiler tarafından şu ilkeler (!) çerçevesinde yozlaştırılmıştır:
1) “Milli İrade” sadece “Çoğunluk İradesidir.”
2) İktidar sadece kendisine oy vermiş olanları temsil eder; başkalarının, özellikle de muhalefetin Temel Hak ve Özgürlükleri önemsizdir; seçilmiş olmak iktidara bu temel hak ve özgürlükleri ihlal etme hakkı verir.
3) Devlet ve Hükümet arasında ayrımı yoktur; seçilmiş olanlar devletin bütün kurumlarına da egemen olurlar.
4) Kuvvetler ayrımı ve yargı bağımsızlığı yoktur; yargı da iktidarın emrindedir.
5) Liderin, ideolojisi ve politikaları, devletin de ideolojisi ve politikalarıdır; bunlara katılmayanlar veya muhalif olanlar “vatan hainidirler.”
6) Din, mezhep, ırk ve milliyet gibi kimlikler sadece iktidarın kimlikleri için “mukaddestir”, öteki kimlikler “sapıklıktır”.
7) Bu ilkeler çerçevesinde her türlü baskı ve yasak meşrudur; parti ve lider için her türlü yolsuzluk ve haksızlık mubahtır.
***
Ne yazık ki Türkiye’deki Çok Partili Rejim, 21. Yüzyıl’a girerken, Demokrasiyi sadece kendileri için değil herkes için isteyen partiler olarak yalnızca CHP’yi ve onun solundaki birkaç küçük partiyi üretebilmiştir.
Çünkü, siyasal yelpazedeki bütün öteki sağ partiler, yukarıda açıkladığım ilkeler bağlamında, İslam dininin ve Türk milliyetçiliğinin istismarıyla CHP’yi ve sol partileri dinsizlikle itham etmişler, mutekit ve milliyetçi halkın din ve milliyet duygularını, onları siyaseten aldatmak ve ekonomik olarak istismar etmek için, acımasızca kullanmışlardır.
Sonunda, “Şahsım Rejimi” ülkeyi felakete sürüklemiş ve bu felaket sağda da bazı uyanışları tetiklemiştir:
Erdoğan/AKP iktidarının “nihai zafer” olarak algıladığı “Şahsım Rejimi”, sağda politika yapan ve “Demokratik Rejime” inanan bazı politikacıların da vicdanlarını rahatsız etmiş, bunun sonunda hem iktidardan kopan liderlerin kurdukları partiler ortaya çıkmış hem de sağdaki bazı partiler Temel Hak ve Özgürlükleri savunur hale gelmişlerdir.
Bu süreç, Türkiye’deki siyasal farklılaşmayı “Sağ-Sol” ölçütüne göre algılayan değerlendirmeyi değiştirmiş ve siyasal paradigmayı “Demokratik-Antidemokratik” ekseni üzerine yerleştirmiştir.
Sonuç olarak genellikle 60-40 olarak “Sağ” lehine görüntü veren “Sağ-Sol” sınıflaması, 60-40 olarak “Demokratik” lehine görüntü veren “Demokratik-Antidemokratik” paradigmasına dönüşmüştür.
İşte altı liderin toplantısı bu dönüşümü simgelediği için çok önemlidir.
HDP de “dincilik-ırkçılık” kapanından bütünüyle kurtulup İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, “Demokratiklik” niteliğine katıldığında, Türkiye aydınlığa çıkacaktır!”