Güncel sanatçımız İpek Duben’in kırk yıllık işlerinin kapsamlı sergisi SALT Beyoğlu’nda açıldı. Serginin başlığı “Ten, Beden, Ben”. Üç kata …
Güncel sanatçımız İpek Duben’in kırk yıllık işlerinin kapsamlı sergisi SALT Beyoğlu’nda açıldı. Serginin başlığı “Ten, Beden, Ben”. Üç kata yayılan sergide kadın ve erkek bedenlerinin teşhirinden, erkek şiddetinden, toplumsal cinsiyetten, göç sorunundan ve yerinden edilmenin psikolojik deneyimine kadar dünyanın ve Türkiye’nin ne kadar sorunu varsa İpek Duben’in omuzlarına bindiğini, bunları sanatsal dile çevirdiğini ve o yüzden de kırk yıldır güncelliğini kaybetmediğini görüyoruz. Bu sergi özetle “ötekilere” bakıyor. Ten, Beden, Ben, SALT’tan Amira Akbıyıkoğlu, Farah Aksoy, Sezin Romi ve SALT’ın eski yöneticisi ve sanatçının da kırk yıllık dostu Vasıf Kortun tarafından düzenlendi. Vasıf Kortun 2020’de İpek Duben ile hâlâ süren bir nehir söyleşisi yapmaya başladı. Sergi, bu nehir söyleşisinin üzerine kurgulandı.
YAZI VE ELEŞTİRİLER
Önce İpek Duben’in çift kültürlü olduğunu söylesek yanlış yapmış olmayız. Çünkü 1961’de Amerikan Kız Koleji’nin bitirdikten sonra ABD’ye, Agnes Scott College’de felsefe ve sanat tarihi dallarında üniversite okumaya gitti. Daha sonra da Chicago Üniversitesi’nde siyaset bilimi. 1976 yılında New York Studio School’da eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüğünde Duben’in sorunlara sosyoloji ve felsefe gözlükleriye dışarıdan, eleştirel bakması doğaldı. Yabancısı olduğu Türkiye sanat ortamına önce yazı ve eleştirileriyle girdi.
İpek Duben, kendi enstalasyonunda 40 yıllık retrospektifinin önünde poz verdi.
Salt’taki sergide bizi ilk karşılayan işler 1981 yılında ürettiği ‘Şerife’ sergisinden işler. Duben’in ablasının temizlikçisi Şerife’yi sanatçı portre çalışması yapmak üzere “günah, ayıp” endişeleri yüzünden ikna edemeyince Şerife yerine pazardan aldığı bir elbisenin içini gazete kağıtlarıyla doldurarak hayatta varlığı ve emeği görünmeyen, bir hiç olan kadını hiçliğiyle ortaya çıkarmaya çalıştı. 12 tuvalde her elbiseyi farklı desen ve renklerle boyayarak Şerife’nin çeşitli ruh hallerini bu başsız ve bedensiz kadınla ifade etti. Bu işlerle ödül de aldı. Bu tuvallerin hemen yanında vücut çalışan bir erkek güzelinin kaslarını gururla sergileyen “Adale Adam” isimli üç tuval daha var. Şerife’nin ayıp ve günah saydığı, erkek güzeline gurur vesilesi oluyor, çıplak vücudunu teşhir etmekten kaçınmıyor.
Ruleti çeviriyor ve katilinizi buluyorsunuz, ilk yaptığında çok ses getirmiş ve ödüllendirilmiş.
ERKEK ŞİDDETİ…
Sergi üçüncü katta devam ediyor, bu kez erkek şiddetiyle karşılaşıyoruz. Sergileme biçimi, renk kompozisyonları, ışık ve ses enstalasyonlarına bayıldım. Bu kadar şiddet içeren içerik, bir acı ilacın pembe boyalı şekere sarılıp bize yutturulması gibi. Cıvıl cıvıl bir Rus Ruleti masası, katilin kurbanını seçmesine aracı oluyor.
Aynı katta Duben, kendisini belli ki Doğu-Batı ayrımındaki kadının konumuna koyuyor. İzler ve Kayıt serilerini görüyoruz bu katta. Manuscript ise yukarıdan yere uzanan doğu kültürünün tomarları (scroll) gibi el yazmalarını canlandıran bir yerleştirme.
Ten Beden Ben / Yıllara yayılmış büyük bir eser bütününün büyük emekle sergilenmiş hali.
3 NİSAN’A KADAR AÇIK
Benim sergide ilgiyle tek tek okuduğum bir başka yerleştirme ise 2003 tarihli “Türk Nedir?” Bu işte kullanılan kartpostalların bir yüzünde çeşitli “öteki” fotoğrafları diğer yüzünde ise “öteki”ne ulus kimliği, bu durumda Türklük üzerinden yanaşan alıntılar var.
İkinci kattaki dev yerleştirme ise çok güncel bir soruna, göçmenlere parmak basıyor. Akın akın yerinden oynatılanlara biraz olsun empati ile bakabilmemiz için yerleştirilen tel örgülü daracık duvar-kafes arasından geçerken neon “Farewell My Homeland-Elveda Yurdum” yazısı yanıp sönüyor.
Ten, Beden, Ben ilkbaharın ilk günlerine, 3 Nisan’a kadar açık.