Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter’dan yaptığı açıklamayla, uzun süredir tartışılan dördüncü doz aşı konusuna açıklık getirdi. Bakan Koca …
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter’dan yaptığı açıklamayla, uzun süredir tartışılan dördüncü doz aşı konusuna açıklık getirdi. Bakan Koca, “Bazı ülkelere girişte sadece belirli aşı türleri kabul edilmektedir. İlgili ülke düzenlemelerine uymak üzere 2 doz mRNA aşısı olmayı talep eden kişiler için özel bir düzenleme yapılmıştır. Özel seyahat için talep edilmesi dışında ek bir aşı gerekliliği yoktur” ifadelerini kullandı.
Dr. Birgi Tuna, dördüncü dozun gerekliliği ve virüsün bulaşıcılığı hakkında kafalarda oluşan soruları Cumhuriyet’e yanıtladı.
“TÜMÜYLE BÜROKRATİK BİR ÖNLEM GİBİ DURUYOR!”
Dördüncü doz aşı gerekli mi?
Öncelikle şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor: SARS-CoV-2, veya yaygın adıyla COVID-19 olarak bilinen bu virüs, henüz bilimin keşfetmeye devam ettiği ve kendini değiştirme gücüne de sahip olan bir virüs. Bu nedenle şu anda yaygın kabul gören uygulamaların değişmesine, bilimin daha önce vermiş olduğu kararlardan farklı bir yol izlemesine çok da şaşırmamak gerekiyor.
Ancak anladığımız kadarıyla burada durum tam olarak da böyle değil. Burada asıl amacın Sinovac firmasının “innaktif” dediğimiz ölü virüs aşısı olan CoronaVac aşısıyla iki doz aşılanmış olanların yurtdışına çıkışlarında mağduriyet yaşamamaları için getirilmiş bir düzenleme olduğu anlaşılıyor.
Sağlık Bakanı tarafından yapılan açıklamalardan, bilimsel verilerle bir ilgisi olmadığını anlıyoruz. Tümüyle bürokratik bir önlem gibi duruyor.
“ÜÇÜNCÜ DOZUN KORUYUCULUĞU BİLİNMİYOR MU?”
Dediğim gibi; biz henüz bu hastalığı yeni çözümlüyoruz. Her gün, bir önceki gün doğru olarak bildiğimizi her şeyin değişme olasılığı var. Şu anda her aşı için farklı bağımsız merkezlerde yürütülmüş bilimsel çalışmalarda iki doz aşının bile yeterince koruyucu olduğu yönünde yayınlar bulunmaktadır. Bu bilimsel yayınlardan en çarpıcı olanlar, iki dozun farklı aşılar ile yapılması durumunda daha güçlü bağışıklık yanıt elde edildiğine ilişkin olanlardır.
Örneğin Türkiye’de bulunmayan viral vektör tabanlı yani taşıyıcı virüs içine yerleştirilmiş Covid-19 proteini içeren aşı ile mRNA aşılarının birer doz olarak belli aralarla yapılmasının aynı aşıdan iki doz yapılmasına göre daha koruyucu olduğunu öne süren yayınlar bulunmaktadır.
Bizde ilk temin edilen aşı olan CoronaVac ile iki doz aşılanmış kişilere tek doz mRNA aşısı yani BionTech yapılmış olması kuramsal olarak güçlü bir koruma sağlamalıdır. Bunu destekleyen bulgulara da şu anda sahada rastlamaktayız. Sağlık Bakanlığının elinde ise Türkiye’de uygulanan tüm aşıların verileri olduğu için Sağlık Bakanlığı koruyuculuğu bizlerden çok daha iyi değerlendiriyordur diye düşünüyorum.
“VİRÜS İNSANLARDAN BİR ADIM ÖNDE”
Sizce virüsün bulaşıcılığının önüne geçilecek mi?
Bu sorunuza açık ve kesin bir yanıt verebilmeyi çok isterdim. Eminim dünya çapında tüm bilim insanları da bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyor. Ancak elimizdeki veriler henüz bu virüsün biz insanlardan hala daha bir adım önde olduğunu gösteriyor. Bu virüs sürekli değişime uğruyor. Bu değişim insanlık lehine olduğunda virüs o havuzda karşılaştığı insanların bağışıklık sistemlerine yenilip kayboluyor.
Ancak değişim insanların zayıflıklarını kullanabilen bir yönde olursa, o değişimi yaşayan virüsün kendi havuzundan çıkıp çok daha geniş kitlelere yayıldığını görüyoruz. Delta variant böyle bir duruma örnek gösterilebilir.
Varyant geliştirme yeteneği olduğu sürece bu hastalığın bulaşıcılığının önüne geçilip geçilemeyeceğini kesin bir dille söylemek de mümkün olmayacaktır gibi görünüyor. Umarım aşılama tüm Dünya’da hızla yaygınlaşır ve bu virüs, variant gelişimi için kendine yeterli büyüklükte bir insan kitlesi bulamaz.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bazı ülkelerin girişte belirli aşıları kabul ettiğini belirtti. Sizce ülkeler bu kararı neden alıyor?
Aslında burada bilimsel dayanağı varmış gibi görünen politik kararlarla karşılaşıyoruz. Büyük olasılıkla bu tarz kısıtlamalar getiren ülkelerde salgının bilimsel yönüyle ilgilenen kurumların kimi önerilerini siyaset kurumu kendi çıkarlarına uygun, uygulanabilir bir biçimde kurallaştırıyor.
Aşıların üretim teknolojileri, uygulama sonuçları, aşılar ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar kadar aşıları üreten ülkelerin jeo-politik, stratejik ve ekonomik konumları da ülkelerin aşılar ile ilgili aldıkları tüm kararlarda en az bilimsel gerekçeler kadar etkili olmaktadır.
Bu nedenle ülkelerin almış olduğu kararları, hangi aşıları geçerli kabul ettikleri gibi konular da dahil olmak üzere salt bilimsel gerekçelerle değerlendirmemek gerektiği ortadadır. Belli başlı ülkelere seyahat edecek kişilerin ise bu ülkelerin kararlarına uygun aşı programlarına dahil olmalarından başka çare görünmemektedir.
Bakan Koca, iki doz Bioentch aşısı olanlara dördüncü dozun gerekli olmayacağını söyledi. Bunun sebebi nedir?
Şu anki bilimsel bilgi iki doz mRNA aşısının, yani bunun ülkemizdeki tek markası BionTech’tir, şu an için yeterli koruma sağladığı yönündedir. Daha önce söylediğim gibi; bu bilgi her an değişebilir. Buna da şaşırmamak gerekir. Çünkü bir yandan klinik araştırmacılar diğer yandan virologlar, mikrobiyoloji uzmanları, genetik araştırmacılar sürekli çalışıyor ve yeni şeyler keşfediyor.
Bu da zaten bilimin özünde olan bir durum. Bir süre sonra bu aşılarla aşılananlara farklı bir uygulama önerilirse bu ne aşının başarısızlığı olacaktır, ne de şu ana kadar elde edilen bilimsel verilerin başarısızlığı. Bu bilimin gereği olan bilginin gelişmesine bağlı bir değişim olacaktır.
12-15 yaş arasına aşı hakkının tanınmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bildiğim kadarıyla şu anda sadece 15 yaş üstü, yani 16 yaşında ve daha büyükler aşı olabiliyor. 12 -15 yaş grubunun aşılanması konusunda bilimsel bir yorum yapacak yetkinlikte değilim. Ancak aşıların güvenilirliği konusunda olumlu gelişmeler kaydedildikçe, daha küçük yaş gruplarının aşılama kapsamına alınacağını biliyorum. Aşı karşıtlarının yanıltıcı gerçek dışı yorumlarına rağmen yakın çevremizde Türkiye için ulaşılabilir görünen aşıların güvenilirliğine olumsuz etki edecek bir bilgi şu ana kadar paylaşılmadı.
Aşıların güvenilirliğine olumsuz etki edecek bir bilgi ile karşılaşılması durumunda, bilim insanlarının bunu paylaşmakta hiç tereddüt etmeyeceğinden hiç şüphem yok. Okulların açılması ve açık kalması gerektiğini açıkça gördüğümüz şu dönemde, 12 – 15 yaş grubuna da güvenilirlik konusunda veri elde edildikçe aşılamanın başlayacağını söyleyebiliriz. Okulların açık kalabilmesi için okul çağındaki tüm çocukların da aşılanması gerekeceğini öngörmek, bu hastalık dinamiklerine göre kehanet değildir diye düşünüyorum.