Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu’nun 23 Eylül’de aldığı faiz düşürme kararının sonrasında bu gece yarısı AKP’li …
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu’nun 23 Eylül’de aldığı faiz düşürme kararının sonrasında bu gece yarısı AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Komitesi üyesi olan Abdullah Yavaş’ı görevden aldı.
Alınan kararlar karşısında TL değer kaybetmeye devam ediyor. Yaşananlara; genç kuşağın yaklaşımını, ekonomi politikasının gidişatını ve bu durumun küresel anlamda karşılığını Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cem Başlevent, Cumhuriyet.com.tr için değerlendirdi.
‘HER ŞEY PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI’
Son bir aylık süreçte TL’nin yüzde 6’ya yakın değer kaybetmesi üzerine, Başlevent, “Merkez Bankası’ndaki gelişmelere endişeyle bakıyoruz. Yaşananlar gerek piyasadaki oyuncular gerekse de uzmanlar tarafından daha irrasyonel kararlar alınabileceği şeklinde yorumlandı. Bunun da dolara yansıdığını gördük. Ama şöyle bir şans var; bir sonraki Merkez Bankası toplantısı 21 Ekim’de yapılacak. Önümüzdeki bir hafta daha gelişmeler olumsuz olmaya devam ederse Para Piyasası Kurulu üyeleri, ‘Her şey pamuk ipliğine bağlıyken riskli bir hamle daha yapma şansımız var mı yok mu?’ diye sakin kafayla bir daha düşüneceklerdir diye umuyorum” diye konuştu.
‘HAYIRLI OLABİLİR’
Başlevent ardından, “Belki de bu operasyonun, toplantıdan bir hafta önce olması hayırlı oldu. Ama faiz indirimi yapmaya niyetlenmiş ve indirime karşı olan üyeleri de ekarte etme operasyonu gerçekleştirilmiş olabilir. Ya da bu sefer pas geçilmesi ve piyasaların bu şekilde sakinleştirilmeye çalışılması söz konusu” ifadelerini kullandı.
‘İTAATKAR KADROLAR ARIYORLAR’
Cem Başlevent, Merkez Bankası’ndaki isimlerin sık sık değişmesinin ne ifade ettiğini şöyle anlattı:
“Bu doğru kadronun bulunamadığı şeklinde yorumlanabilir ama aslında 2021 yılının başına gidersek, Naci Ağbal ile gelen ekip yurt içi ve yurt dışındaki oyunculara bir güven vermişti. O dönem Türkiye’ye para girişi oldu. Elbette Türkiye ekonomisinin çok ciddi yapısal problemleri var ama en azından finansal piyasaları sakinleştiren, halkın dolara gidişini azaltan, yabancıların da Türkiye’den kaçışını durduran bir yönetim söz konusuydu diyebiliriz. Sık sık değişiklikler şu anlama geliyor: Ekonomiyi yöneten kadroların itaatkâr olmadığı kimilerinin de ön plana çıkma çabası içinde olduğu düşünülüyor. Onları da başka gruplar devreden çıkartabiliyorlar. Burada ciddi bir karmaşa söz konusu ve bu şekilde istikrar sağlanamıyor.”
CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ İSTİKRAR REÇETESİ
Başlevent, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden itibaren süregelen ekonomik kriz için, “İronik olan taraf da şu: Burada tek parti iktidarı ve çok büyük yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı var. Aslında bu durum, istikrar sağlayan bir faktör olarak dile getirilir. Fakat ironik bir şekilde tam tersi oluyor. İstikrarlı ve akılcı kararların alındığı ekonomi yönetimde görev alamıyor. Bu da piyasaya güveni azaltıyor. Yabancı ülkeler Türkiye’yi yakından takip ediyorlar. Çünkü Türkiye önemli bir ülke. Aynı zamanda başka ülkelerde bu tarz sıra dışı olaylar pek yaşanmadığı için magazinsel bir gelişme olarak da takip ediyorlar. Onlara da enteresan geliyor. Bunu da finansal yatırımcılara aktarıyorlar. Türkiye için olumsuz oluyor tabii ki” dedi.
‘OTUZLU YAŞLARDA OLANLAR DAHA ŞANSLI’
Gençlerin geleceğe yönelik çok büyük kaygıları olduğunu ifade eden ekonomist, “Gençler düşünüyor. ‘İş bulabilecek miyim? Dünyayı gezebilecek miyim, barınabilecek miyim, eğitimime yurt dışında devam edebilir miyim?’ ve bu soruların cevabı genelde olumsuz oluyor. Sosyal medyada bir şey okudum. ‘Otuzlu yaşlarda olanlar çok şanslıymışız. Makul fiyatlarla dünyayı gezdik. Kültürel etkinliklere katılabiliyorduk. Sosyal anlamda da eğlence hayatının bir parçası olabiliyorduk ama şu an da çalışıyor olmamıza rağmen bunları yapamıyoruz’ yazıyordu. 20 yaş civarında olanlar şimdi daha da zorlanıyor. Eskiden 1000 liraya Avrupa’ya gidebilecekken şimdi 5000 liraya gidebiliyorsun. Kaç kişi bunun altından kalkabilir?” değerlendirmesinde bulundu.
Son yıllarda ekonomik eşitsizliğin artmasıyla beraber liyakatsizliğin de öne çıktığının altını çizen Başlevent, “Gençler, sosyal medya sayesinde ülkedeki haksızlıkları ve adaletsizlikleri net bir şekilde görebiliyor. Konvensiyonel medyada sınırlı olsa da sosyal medyaya yansıyan bir gerçek var. O da Türkiye’de belirli bir zümrenin maddi anlamda bütün kaynaklardan fazlasıyla faydalanıyor olması. Torpilsiz, belli bağlantıları olmayan gençler ne kadar yetenekli veya başarılı olurlarsa olsunlar onların da bu imkanlardan mahrum kalması söz konusu. Bunu gençler görüyorlar ve öfkeleri birikiyor. Gençlerin gelecek kaygısı ve adaletsizlik duygusu uzun sürerse ülke kalkınmasına ve toplumsal gelişmeye olumlu katkı sağlaması zor olacaktır” dedi.
GENÇLER SADECE DÖVİZ KURUNA MI BAKIYOR?
Döviz kurunun ekonomiye etkisi konusunda gençlerin nasıl düşündüğünü sorduğumuzda Başlevent, “Gençler doların kaç para olduğuna, Türk lirasının değer kaybına bakıyorlar. Aslında bu Anadolu insanı için söylenen bir şeydir. Dolar ne kadar yükselirse ekonominin kötü gittiğine dair bir algı vardır. Gençler için de bunun geçerli olduğunu söyleyebiliriz ama çok daha bilinçli şekilde. Ortalama Anadolu insanı kadar yüzeysel bakmıyorlar döviz kuruna. ‘Yurt dışına seyahat etmek istesem, kendime bir bilgisayar almak istesem ya da yurt dışında yüksek lisans yapmak istesem çok büyük maliyetlere katlanmak zorundayım’ diye görüyorlar. Alım gücünün düştüğünü biliyorlar. Sorunun cevabı aslında evet. İhtiyaçların nasıl karşılanabildiği çerçevesinde bu durumu bilinçli şekilde değerlendiriyorlar” açıklamasında bulundu.
EKONOMİK GELİŞMELERİN KÜRESEL KARŞILIĞI
Ekonomist Başlevent sözlerini, “Aslında Türkiye, dünya genelinde çok önemsenen bir ülke değil. Uluslararası büyük yatırımcılar gelişmekte olan ülkeleri sepet olarak değerlendiriyorlar. Bu sepettekilerin bir tanesinde kriz olduğunda diğerlerine de yansıması oluyor. Bizim; birlikte değerlendirildiğimiz Brezilya, Hindistan gibi ülkeler kısmen de olsa bizdeki olumsuzluklardan etkileniyor. O yüzden de yakından takip ediliyoruz. Olumsuz gelişmelerin diğerlerindeki yatırımları da etkilemesi nedeniyle yansımaları oluyor. Türkiye neden takip ediliyor? Yayılma etkisi söz konusu olduğu için…” şeklinde bitirdi.