“Bachçede Yaz Festivali” hava durumunun değişkenliğin nedeniyle Bahçede değil, Otelde bitti! Hakan Erdoğan’ın düzenlediği ve ağustos ortasında …
“Bachçede Yaz Festivali” hava durumunun değişkenliğin nedeniyle Bahçede değil, Otelde bitti! Hakan Erdoğan’ın düzenlediği ve ağustos ortasında başlayıp eylül ortasında sonlanan konserlerin alıştığımız mekânı Sakıp Sabancı Müzesi Fıstıklı Teras, açık havadaydı ama kapalı mekânda İstanbul’un gürültü kirliliğinden kurtulunca Çakmur’un piyano resitaline daha iyi konsantre olma şansını yakaladık. Çünkü Can Çakmur’u dinlemek bir şans. Gençliği, (24 yaşında) usta olmasını engellemiyor. Tokyo Filarmoni gibi orkestralarla birlikte çalmış, dünyaca ünlü konser salonlarında resitaller vermiş, çeşitli ödülleri olan, eğitimine ünlü ustalarla ve burslarla devam eden, yolu uzun ve açık bir sanatçı. Ve bunun farkında olan özel bir izleyici grubu. Konserin yeri değişmesine karşın takip edip gelmiş, cumartesi akşamını ayırmış genç bir dinleyici! Hakan Erdoğan’ın da teşekkür ettiği, nihayet bilinçli, her es’te heyecanlanıp alkışlamayan, nefesini tutup dinleyen, sanatçıyla bütünleşen ve en güzeli, yaşı da ruhu da genç izleyici.
SADECE USTA DEĞİL, OLGUN
Can Çakmur’u ergen bir delikanlıyken tanıyıp hayran kalmış ve fırsat bulduğum her konserini takip etmiş biriyim. Sanatını değerlendirmek bana düşmez; Fazıl Say sosyal medyasında kendisini ne kadar değerli bulduğunu; onun için besteler yapacağını ve hatta birlikte bir konser vermeyi düşündüğünü anlatırken onun karakterine de vurgu yaparak “İyi bir insan” diyor. Ben de kendisiyle ilk tanıştığımda gençliğine rağmen olgunluğuna hayran kalmıştım.
BİR BUÇUK SAAT EZBERDEN
Festivalin son resitalinde Schubert’in La Majör Sonatı ve Schumann’dan Kreisleriana çaldı. İki uzun, zor ve ağır parça. Tek notaya bakmadan, ezberden! Kırılıverecekmiş gibi duran ince uzun parmaklarıyla, (zaten Can büyüdükçe uzuyor, boya gidiyor, inceliyor), piyanonun üzerinde fırtınalar estiriyor. Ruhunda esen fırtınaları ise paylaşmıyor. Sakin, mimiksiz bir sanatçı. İlk kez bu kadar yakından ve iyi konumda izledim ve çok ilginç, ona bakmaktan dikkatim dağıldığı için, seçilen parçalar da bildik, popüler parçalar olmayınca, müziğe yeterince odaklanamadığımı fark ettim. Piyano resitallerinde piyanistin elini görmeyi çok ister seyirci. Piyanist değilim, yüzünü görsem yetiyor, ama bazen o bile fazla imiş, ışıklar açık, seyirciyi de izliyorum. Arada müzik kaynıyor! Bir ara gözümü kapatıp dinledim, müziği iliklerime kadar hissettim, ama görenler uyuyorum zannedecekler diye açtım tekrar!
Birkaç gün önce yine aynı mekânda Macar Caz Grubu Peter Sarik Trio’yu dinlemiştik. Peter Sarik Trio, caz ve Bela Bartok buluşması ve uzun sololardaki yüksek volümlü paylaşımlarıyla Fıstıklı Teras’ta iyi giderdi. Ama “piyanonun prensi” Can Çakmur’u daha iyi hissetmek için gerçekten gözlerini kapayıp özel bir mekânda, mesela Şerefiye Sarnıcı’nda dinlemek hoş olurdu. Le Meridien’in rüzgâr yüzünden konserlere kucak açmaları iyi de konser bitiminde aracınız yoksa, kamu ulaşımına uzak olduğu için ortada kalıyorsunuz, çünkü artık İstanbul’da taksi bulabilmek, Can Çakmur konseri kadar istisna oldu!