Korkusuz yazarı Can Ataklı, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi hakkında sert bir yazı kaleme aldı. Ataklı, 2013’te Yeni Şafak’ta FETÖ lideri …
Korkusuz yazarı Can Ataklı, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi hakkında sert bir yazı kaleme aldı.
Ataklı, 2013’te Yeni Şafak’ta FETÖ lideri Fethullah Gülen için yazdığı “Hocam Türkiye’ye Dön Artık” başlıklı yazısı için “Amacaım farklıydı” açıklamasında bulunan Selvi’ye tepki gösterdi.
“Halka ‘salak muamelesi’ yapmanın şahikası” başlıklı bir yazı kaleme alan Ataklı, “Hiç utanmaları sıkılmaları yok. Çünkü sonun geldiğini görüyorlar. Şimdi hepsi kendi derdine düştü, nasıl kurtulacaklarını bilemiyorlar, bir kurtuluş yolu arıyorlar. Ama nafile tabii…” ifadelerini kullandı.
Ataklı’nın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Tarih 22 Temmuz 2012.
Yer İstanbul Türk Telekom Arena.
Fetullah Gülen cemaatinin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları.
Kürsüde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan var.
Çok coşkulu cemaat üyelerinin alkışları arasında aynen şunları söylüyor;
“Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret. Bu anlamlı gecede, kadim bir medeniyetin evlatları olarak zengin bir kültürün diliyle bize ve dünyaya seslendiğiniz için sizlere bir kez daha sesleniyorum. Gurbeti bir kenara, hasreti bir kenara bırakalım diyorum.”
Erdoğan’ın bu sözleri üzerine salon adeta yıkılıyor.
Konuşmayı izleyen AKP’nin diğer yetkilileri gözyaşlarını tutamıyor.
Aslında Erdoğan’ın bu konuşmayı yaptığı sırada, iktidar-cemaat ilişkilerinde ‘para paylaşma kavgası’ nedeniyle sürtüşmenin ilk ayak sesleri duyuluyordu. Öyle ki, pek çok AKP’li yazar, akademisyen ‘Erdoğan, Fetullah Hoca’ya tuzak kuruyor. Gelmesini sağlayacak sonra da hapse atacak’ bile diyordu.
Sonra aradan bir süre geçti.
Cemaatin dershanelerine karşı operasyon başladı.
Arkasından cemaatin MİT operasyonu geldi, ama Erdoğan bunu ameliyatını geciktirme uğruna püskürttü.
Sonunda 17-25 Aralık skandalı patladı.
İşte bu ünlü tarihten sadece 8 gün önce, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi tıpkı Erdoğan’ın bir yıl önce yaptığı gibi Fetullah Gülen’e “geri dön” çağrısı içeren bir yazı yazdı.
‘Hocam Türkiye’ye dön artık’ başlıklı yazı Fetullah Gülen’e övgüler içeriyordu.
Erdoğan ile cemaat arasındaki kavganın hiçbir işe yaramayacağı gibi “İslam’a zarar vereceğini” ileri süren Selvi, “Öğrendim ki Hocam, sizin de ağlamaktan gözleriniz şişmiş. Bilin ki sizde gözyaşları, bizde kalbimize damlayan kandamlaları oldu. İçinden çıkamadık hocam” diyordu.
Selvi, cemaatin yanlış davranışlarının Erdoğan’ı, AKP’lileri ve tüm Müslümanları incittiğini ileri sürüyordu.
‘“Bir güç, iki tarafı kavga ettirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor” diyen Selvi şöyle devam ediyordu; “Adım adım üzerimize doğru gelen dehşetli tehlikeyi görüyoruz. Sizin de gördüğünüzden eminim. Benim tek derdim bu işten cemaatin de AK Parti’nin de daha fazla zarar görmemesi. Aslında birçok hamiyet sahibi gibi benim gönlümden geçen ne biliyor musunuz? Memleket denilince gözlerinizin dolduğunu biliyorum. Ağlamaktan gözlerinizin şiştiği, ‘Her gün sırtımdan bir hançer yiyorum’ diye hayıflandığınız şu günlerde, Peygamberimizin vefatından sonra Hazret-i Ebubekir’in gösterdiği dirayete benzer bir şekilde dönüp başımıza gelseniz hocam. Sizin orada olmanız bazı komplo teorilerine de yataklık ediyor. Ne olur hocam, gün bu gün. İş şirazesinden çıkmak üzere. Türkiye’ye dönün artık.’
Çok net ve açık bir Fetullah Gülen güzellemesi değil mi bu yazılanlar?
Ne var ki, bu yazının yıllar sonra gündeme gelmesi üzerine saray yazarı Abdülkadir Selvi bir açıklama yaptı.
Bakın ne dedi; ‘9 Aralık 2013 tarihli, ‘Hocam Türkiye’ye dön artık’ başlıklı yazım, Sayın Erdoğan’ın 15 Haziran 2013 tarihinde yaptığı ‘Türkiye’ye dön’ çağrısından sonra FETÖ’yü ABD’nin kontrolünden çıkarmak için yazılmıştır. FETÖ, Türkiye’de olsa bugün yeri cezaevi olurdu, Pensilvanya değil.’
Siz de “Yok artık, daha neler” diyorsunuz değil mi?”
İktidarın “halkı salak yerine koyma” adetinin şahikasıdır bu.
Şahika kelimesinin ne olduğunu bilmeyenler için yazayım.
Şahika: Doruk, zirve, en üst derece anlamına geliyor.
Hiç utanmaları sıkılmaları yok.
Adam açıkça “Dön başımıza geç” diye yazıyor sonra kalkıp “Biz onu Amerikalıların elinden kurtarmak istiyorduk, zaten gelince de hapse atacaktık” diyebiliyor.
Peki, niye böyle oluyor ve kendi onurlarını bile ayaklar altına alarak utanma duygusuna kapılmadan bunları yapabiliyorlar?
Çünkü sonun geldiğini görüyorlar.
Şimdi hepsi kendi derdine düştü, nasıl kurtulacaklarını bilemiyorlar, bir kurtuluş yolu arıyorlar.
Ama nafile tabii…”