Bugünlerde çiftçinin bir başka büyük derdi kuraklık. İçinde bulunduğumuz dönemde, iklimsel değişiklikler nedeniyle birçok bölgede yoğun biçimde …
Bugünlerde çiftçinin bir başka büyük derdi kuraklık. İçinde bulunduğumuz dönemde, iklimsel değişiklikler nedeniyle birçok bölgede yoğun biçimde kuraklık yaşanmaktadır. Bu durum, ister istemez, tarladaki, bağdaki ve bahçedeki üretim faaliyetini doğrudan ilgilendirmektedir. Su ve sulama ihtiyacını artırmaktadır. Tarımsal ürünlerde verim ve rekolte düşüklüğüne yol açmaktadır. Dolayısıyla çiftçinin işi daha da zorlaşmakta ve kazancı azalmaktadır.
Kuraklıktan en çok etkilenen yörelerin başında İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri gelmektedir. Bu durum özellikle bu yörelerde ağırlıklı olan hububat üretimini olumsuz etkilemektedir. Yeraltı sularımızda da olumsuzluklar yaşanmaktadır. Yeraltı sularının hoyratça kullanıldığına dikkat çeken DEÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, jeotermal ve yeraltı sularının kullanımının mutlaka denetim altına alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bir zamanlar kendi kendine yeterli olmakla övünen Türkiye, tarımda üretimi ve üreticiyi desteklemek yerine ithalat kolaycılığına yöneldi. Böylece ülkenin kıt ekonomik kaynakları ve finans olanakları, ithalat maceracılığına ve kolaycılığına heba edildi. Aynı zamanda kendi üreticimiz de ithalat nedeniyle mağdur oldu. Üreticimize verilmesi gereken destekler, başka ülkelerin üreticilerine aktarıldı. Üstelik bu yanlış uygulamaları yapanlar, “milli” ve “yerli” olmakla en çok övünen siyasal çevrelerdi.
Sözün özü, bir zamanlar varlığıyla sevinç kaynağı olan toprak, artık üreticinin karnını doyurmaz oldu. “Toprak insanları”, yavaş yavaş topraklarını, köylerini, kasabalarını terk etmeye başladılar. Yoksullaşan çiftçiler tarımdan koptular. Giderek kırsal kesimde tutunamaz, barınamaz hale geldiler. Kentlerin çeperlerine göçerek işsizliğe mahkûm oldular ve sosyal yardımlara muhtaç hale geldiler.
Bu olumsuzluk en çok da kırsal kesimin kadınlarını ve gençlerini vurdu. Gençler hepten topraktan koptular. Umutsuzluğa düşerek şanslarını ve geleceklerini başka alanlarda aramaya başladılar. İşte bu nedenledir ki kırsalda, tarım sektöründe kalan nüfusun yaş düzeyi de yükseldi. Tarımdaki aktif nüfus azaldı ve oldukça yaşlandı. Pandemi döneminde yaşanan olumsuzluklardan da en çok bu kesimler etkilendi.
HAYVANCILIK DA AYNI
Tarımsal alanda genel anlamıyla yaşanan olumsuzluklar, yalnızca bitkisel üretim için değil aynı zamanda hayvancılık sektörü için de geçerli. Benzeri sıkıntılar ve sorunlar bu alanda da yaşanıyor. Ülkemizde çoğunlukla bir aile ziraatı olarak yapılan besicilik, et ve süt üretimi, giderek irtifa kaybediyor. Hayvancılıkla uğraşanlar, hayvanların temel gıdası olan hayvan yemine sürekli gelen zamları karşılamakta zorlanıyorlar. Süt üretiminden de istedikleri, bekledikleri geliri elde edemiyorlar. Çoğunlukla da hayvanlarını elden çıkarmak zorunda kalıyorlar.
Geçimini besicilikten, et ve süt üretiminden sağlamak zorunda olan çiftçilerimiz, bu alanda geçmişte var olan Et Balık Kurumu (EBK) ve Süt Endüstri Kurumu (SEK) gibi kamusal kurumların yok edilmesinin yanlışlığını ve acısını, hayatın içinde bizzat yaşayarak kavrıyorlar. Bu bağlamda, sosyal demokrat yerel yönetimlerin desteği ile başta Ege Bölgesi olmak üzere bazı yörelerde yaygınlaşan başarılı kooperatifleşme çabalarını büyütmek ve yaygınlaştırmak gerekiyor. Tire Süt Kooperatifi örneğinde olduğu gibi bu çabalar sahiplenilmeli ve desteklenmelidir.
DAHA CİDDİ ÖNLEM ŞART
Belli yörelerde kuraklıktan etkilenen hububat çiftçisine yönelik kısmi destek, wsorunu çözmekten uzak kalmıştır. Bütün bu uyarı ve taleplerin yanı sıra, önümüzdeki süreçte daha büyük sorun haline geleceği ve daha sık karşılaşılacağı düşünülen kuraklık için; daha ciddi ve kalıcı önlemlerin alınması gerekiyor.
‘AÇIK ARTIRMAYLA SATILAN ÇİFTÇİNİN TRAKTÖRÜ MÜ, YOKSA ONURU MU?’
ÖDENEMEYEN KREDİ
Tarım kesiminin sorunları, alın teri ile üreten insanların dertleri, problemleri son günlerde daha sıkça kamuoyunun gündeminde. Yaşanan sorunların, yalnızca üretici kesimini değil üretimden tüketime uzanan ekonomi zinciri nedeniyle, toplumun genelini ilgilendirdiği gerçeği bugünlerde daha iyi anlaşılıyor.
Bir yandan bu gelişmelere sevinirken diğer yandan tarımda yaşanan yıkıma da üzülüyoruz. Derdine sorununa çare arayan çiftçinin sesini asıl duyması gerekenler, ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyanlar; yaşanan gerçeklere gözlerini kapıyor ve kulaklarını tıkıyorlar.
2 milyona yakın çiftçinin önemli bölümünün borçlu olduğu düşünüldüğünde, yapılandırma kapsamına girebilecek çiftçi sayısının çok sınırlı kaldığı görülüyor. Mazot, ilaç, gübre, bayi ödemeleri, su ve elektrik borçları hariç bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine 150 milyar lirayı aşan kayıtlı borçları var. 2006’da çıkan bir yasa bulunuyor. Bu yasanın 21’inci maddesine göre çiftçiye her yıl milli gelirin yüzde biri oranında destek verilmesi gerekiyor. Ama verilmiyor. Çiftçi, şimdiye kadar alması gereken destekleme miktarının yarısını bile alamadı. İşte çiftçinin borçları -hiç olmazsa borç faizleri-, bu destekleme alacaklarından mahsup edilip karşılanabilir.
Kırsal kesimde üretim faaliyetlerinin en yoğun olduğu bugünlerde, üreticiler, yeni ürün dönemine hazırlanmakta zorlanıyorlar. Bankalara ve Tarım Kredi’ye borçlu olan çiftçilerin, üretim araçları olan traktörlerini icra işleminden kurtarmak için ormana saklamak, oraya buraya gizlemek zorunda kaldıklarının haberleri sayfalara, görüntüleri ekranlara düştükçe; doğrusu canımız acıyor, yüreğimiz daralıyor. Hele çiftçilerin haczedilen traktörlerinin ve üretim araçlarının açık artırmayla satışa çıkarıldığı haberi, “açık artırmayla satılan çiftçinin traktörü mü, yoksa onuru mu” sorusunu ister istemez bize düşündürüyor ve sorduruyor.
GÖZARDI EDİLDİLER
Bu bağlamda belleğimizde ve bilincimizde, tanınmış Alman edebiyatçı Heinrich Böll’ün, o çok bilinen eserinin ismi (Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru) çağrışım yapıyor. Acaba üreticilerimizin içine düşürüldüğü bu zor ve zorlu durumu, “çiftçinin çiğnenen onuru” olarak mı adlandırsak!..
Birçok tarımsal üründe yapılan ithalatla güç durumda kalan üretici kesim, ürünü para etmeyince zora düştü. Üretim maliyetlerini ve giderlerini bile karşılayamaz hale geldi. Bankalardan ve Tarım Kredi’den alınan kredi borçları ödenemez oldu. Üstelik bütün bunlara bir de salgın koşulları eklendi. Çiftçiler, borçlarının yapılandırılmasını ve faizlerinin silinmesini istediler. Salgın koşullarında bazı kesimlerin borçları ertelenip yapılandırılırken çiftçi kesimi uzun süre göz ardı edildi.
Muhalefetin yoğun tepkileri üzerine, en son çıkarılan torba yasaya sıkıştırılan bir düzenleme ile sözde yapılandırma getirildi. Ama bu yapılandırma banka kredi borçlarını değil yalnızca Tarım Kredi borçlarını üstelik onun da takipte olan bölümünü kapsıyordu. Daha da çarpıcı olanı, yapılandırmanın yüzde 12 – 18’e varan faiz oranlarıyla yapılacak olmasıydı.
SÜRECEK