Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap …
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, tüm dünyayı hızla etkisi altına alan ve yeniyıl arifesinde ABD ve Avrupa’da kapanmaları yeniden gündeme getiren Omicron varyantı hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Yavuz, pandemi başladığından beri hep yeni dalgalardan bahsedildiğini ama bu kez ciddi bir tsunami ile karşı karşıya olunduğunu söyledi. Prof. Dr. Yavuz, Güney Afrika’dan gelen veriler hastalığın hafif seyirli olduğunu gösterse de vakaların çoğunluğunu gençlerin oluşturması ve Güney Afrika’da toplumda hastalığı geçirme oranının yüzde 75’leri bulması nedeniyle Omicron’un hafif hastalığa neden olduğuna dair kesin bir kanıya ulaşmak için henüz çok erken olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yavuz, İngiltere ve Norveç’ten gelen bilgilere göre hastalık seyrinin daha çok Delta varyantına benzediği yönünde olduğunu, ancak Omicron’un bulaşma hızının Delta’yı katladığı göz önüne alındığında, vaka sayılarının sağlık sistemlerini zorlayabilecek düzeylere ulaşma riski bulunduğunu belirtti.
“AMERİKA’DA BİR AY İÇİNDE NEREDEYSE BASKIN HALE GELDİ”
Prof. Dr. Yavuz, “Güney Afrika’da Kasım sonuna doğru ortaya çıktıktan sonra, bir ay içinde inanılmaz hızlı çoğalarak, yaklaşık her 2 günde bir, enfeksiyon sayısı ikiye katlanarak, şu anda tüm enfeksiyonların yüzde yüze yakınına neden oluyor Omicron. Orada tanımlandıktan kısa süre içinde de hemen hemen dünyanın bütün ülkelerine yayıldı aynı hızla. Ne yazık ki diğer ülkelerde de baskın hale gelmeye başladı. Dün mesela Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi CDC genomik surveyansı açıkladılar, yüzde 73. (Yani yeni Kovid enfeksiyonlarının yüzde 73’ü Omicron’a bağlı ortaya çıkıyor.) Çok kötü olduğunu duyuyorduk ama ben de beklemiyordum bu kadarını açıkçası. Daha 1 ay geçmeden ABD’de de neredeyse baskın hale gelmiş durumda” dedi.
“AVRUPA VERİLERİ GÜNEY AFRİKA’DAKİ GİBİ GÖRÜNMÜYOR”
Güney Afrika’da hastalığın hafif seyirli gözlenmesinin rehavete yol açmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “Halkın hemen hemen yüzde 75’i hastalığı geçirmiş durumda. Acaba ona mı bağlı, yoksa orada daha genç bir nüfus var, ona mı bağlı; henüz bu sorunun cevabı ortaya çıkmadı. Ama Avrupa deneyimine bakıyoruz, örneğin İngiltere’de şu an hızla çoğalıyor. Norveç’te yine vakaların neredeyse yüzde 25’i Omicron. Orada aynı tablo görülmedi açıkçası. Daha çok Delta gibi ilerliyor hastalığın seyri. Bu hızla çoğalan bir virüsün o kadar çok fazla sayıda insanı hastalandırabilir ki hem hastane kapasitelerini aşma, hem de ölümleri artırma riski çok yüksek. Bu nedenle öncekileri hep dalga olarak görüyorduk ama şu andaki gerçekten tsunami gidiyor. Çok hızlı yayılıyor ve çok sayıda insanı çok kolay bir şekilde enfekte edebiliyor. Hem vaka sayısını hem de ölüm sayılarının artırabileceğine yönelik veriler var. Bu çok kaygı yaratıyor bizde gerçekten” şeklinde konuştu.
“LİSEYE GİDEN KENDİ KIZIMA DA AŞI YAPTIRDIM”
Omicron açısından alınması gereken önlemlere de değinen Prof. Dr. Yavuz, bunun başında yine aşılamanın geldiğini söyledi. Prof. Dr. Yavuz, “Bizim en büyük sıkıntımız bu hastalıkta, ölüm. Şu anda aşılama sağlandığında, ek dozlar da yapıldığında, yine ölüm ve ağır hastalıktan korunabilmek büyük oranda mümkün oluyor. Yapılan çalışmalarda aşılanmanın, üç doz mRNA aşısından sonra hala yüzde 75 ağır hastalık ve ölümden koruduğu gösterildi. Türkiye’de aşılanma oranımız hala yüzde 60’larda. Bunu artırmamız şart. Çocuk grubunda da aşılanmaya geçilmesi gerekiyor. 5-11 yaş grubuna kullanılan aşının Türkiye’ye de gelmesi ve aşı hakkı tanınması gerekiyor. Yine genç yaş grubunda, 12 yaş üstünde aşılama çok yavaş gidiyor. Benim kızım da lise öğrencisi ve aşı hakkı tanımlandığı anda yaptırdım. Üçüncü doz hakkı geldiğinde, onu da yaptıracağım” diye konuştu.
“BİLMEDİĞİNİZ KİŞİLERLE BİR ARAYA GELMEYİN”
Dünyada çeşitli ülkelerde kapanma kararlarının alınmaya başlandığını ama Türkiye için böyle bir durumun şu an söz konusu olmadığının defalarca dile getirildiğini söyleyen Prof. Dr. Yavuz, “En azından kalabalıkların azaltılması yoluna gidilebilir. Maske kullanımı çok kritik hale geliyor. Uygun ve düzgün maske kullanmak gerekiyor. Özellikle riskli gruplarda tarama testlerinin, erkenden yakalayarak izole edebilmek için yapılması lazım. Hapishaneler, okullar gibi yerlerde düzenli tarama testleri yapılmalı. Mümkünse uygun sektörlerde uzaktan çalışma sistemine bu dönemde geri dönülmesi etkili olabilir. Ama en önemlisi özellikle yılbaşı kutlamaları sırasında kesinlikle çok kalabalıklara girilmemeli. Bunalmış olmak akılsızca davranışlar yapmamıza gerekçe olmamalı. Daha küçük gruplarla, örneğin tam aşılı olduğunu bildiğiniz üç beş kişi ile belki bir araya gelinebilir. Ama tanımadığınız, bilmediğiniz, aşı olup olmadığından bihaber olduğunuz kalabalık gruplarla, hele ki kapalı, kalabalık ortamlarda kesinlikle bir araya gelinmemesi lazım” şeklinde konuştu.
“PANKORONAVİRÜS AŞILARINDAN UMUTLUYUM”
Koronavirüslerin hepsine karşı etkili olabilecek pankoronavirüs aşısı ile ilgili çalışmalardan da bahseden Prof. Dr. Yavuz, bu çalışmalardan ümitli olduğunu ve bu aşılar çıkarsa artık mutasyon kaygısı kalmadan tüm koronavirüs türlerine karşı korunma sağlanabileceğini söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Bir solunum yolu virüsünün aşı bağışıklığından kaçması, bizim açımızdan çok şaşırtıcı bir şey değil. Bunu gripten de zaten biliyoruz. Burada önemli olan, genomik sürveyansın yapılması ve (baskın olan suşa göre) aşının ne zaman değişmesi gerektiğine karar verilmesi. Örneğin grip aşılarında, aşı etkinliği yüzde 50’nin altına düştüğünde, o anda baskın olan suşa karşı yeni aşı çalışması yapılır. Şu anda halen üç doz mRNA aşıları ile yüzde 75’e varan oranlarda korunabiliyoruz. Bu, grip aşılarının etkinliğinden daha yüksek. Şu anda virüsün aşılardan kaçabilmesi, Spike proteininin belli bölgelerinin üzerindeki mutasyonlar nedeniyle oluyor. (Virüs Spike’ı kullanarak insan hücresine geçebiliyor yani bulaşıyor.) Ama Spike proteininde mutasyondan korunmuş bölgeler de var. Onlar bulunarak da yeni aşı çalışmaları yürüyor. Ama Sars-Cov 2’nin sadece Spike proteini değil, 29 tane farklı proteini var. Virüsün replikasyonu dediğimiz yani RNA’sının çoğalmasını (dolayısıyla virüsün kendini çoğaltmasını) sağlayan birtakım enzimleri var. Ona karşı gelişen T hücre yanıtının (bağışıklığın hafıza hücresi), aslında bütün koronavirüslere, yani nezle yapanlar da dahil, MERS, SARS, bütün koronavirüslere karşı çok etkili bir T hücre yanıtı sağladığı gösterildi. Sadece Spike değil, virüsün toplamdaki 29 proteininin her birine karşı da çalışmalar yapılıyor. İşte bunların hepsini hedefleyebilecek, yani virüsün aşılardan kaçışını önleyebilecek pankoronavirüs aşıları bunlar. Bu çalışmalardan ümitliyiz Böylece mutasyon sıkıntısıyla başa çıkılmış olunacak. Aslında gripte de bu çalışmalar yapılıyor. Ben ümitliyim bu çalışmalardan, pankoronavirüs aşısı da mutlaka bulunacaktır”