İlk bölümleri bittiğinden beri devamını merakla beklediğimiz Netflix’in popüler dizisi Kulüp, dün ikinci yarıyla muhteşem bir dönüş yaptı. Yavaş …
İlk bölümleri bittiğinden beri devamını merakla beklediğimiz Netflix’in popüler dizisi Kulüp, dün ikinci yarıyla muhteşem bir dönüş yaptı. Yavaş yavaş zevkini çıkarmak için (7-8-9-10) dört bölümü birden izlemedim! Önce 7. Bölüm. Bir de bu bölümlerde gerilim dozu sanki daha yüksek. Çok da tansiyon yükseltmemek için hepsini bir solukta izlememeli. Zaten gerçek hayatta yaşadıklarımız güllük gülistan değil, bir de dizilerle gerim gerim gerilmeyelim.
Son dört bölümün ilkinde Selim (Salih Bademci) Paris’ten dönmüş ve muhteşem sahne kıyafetleri getirmiştir, ilk gece sahneye bununla çıkmak ister. Ama o gece Orhan Beyin de (Metin Akdülger) “İş Adamı Ödülü” alacağı ve malum çevreler tarafından kabul göreceği gecedir. Selim’den “normal” giyinmesini ister. Ki bu “normal” tanımlaması ona babası ve ondan yediği dayakları hatırlatmak ve sinirlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
HANGİ KOSTÜMÜ GİYDİ?
Sadece ilk bölümde bile neler neler, ne heyecanlar yok ki! Selim sahneye hangi kostümle çıkacak? Ve hangi nedenle? Raşel’in (Asude Kelebek) hamile olduğunu kim nasıl öğrenir ve bu neye yol açar? Matilda (Gökçe Bahadır) ve Selim’in aile gibi birlikte yaşaması ne gibi sonuçlar doğurur? Çelebi’nin (Fırat Tanış) yetkileri arttıkça en çok kime rahatsızlık verir? Raşel, annesinin geçmişini öğrenince kime sığınır? Fıstık İsmet (Barış Arduç) kendini nasıl bir baskı altında hisseder? Orhan’ın hastalığı giderek artan annesi nasıl bir faciaya sebep olur? İktidarın gayri müslimler üzerindeki baskısı ve Varlık Vergisi uygulamaları nasıl bir şiddete yol açar? Ve sonrası 6-7 Eylül olayları…
DÖNEM ATMOSFERİ TUTTURULMUŞ
Netflix’in 03 Medya’ya yaptırdığı, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada yaşayan özellikle Yahudi cemaati arasında ilgi çeken dizisi Kulüp, tarihin belli bir döneminde yaşanan gerçekleri dramatik bir tonla aktardığı için bu kadar ilgi çekiyor. Ayrıca oyunculuk performansları ve dönem dizisi olmasına karşın sanat yönetmenliğinin başarısının da bunda payı çok. Zeynep Günay Tan’ın, Rana Denizer’in çalışmasından hazırlayıp yönettiği dizide İstanbul’un 1950’li çokkültürlü yılları ve yaşamı anlatılıyor. Rana Denizer adeta tozlanmış bir hayatın üzerindeki örtüyü kaldırıyor. “Dillenmeyen, anlatılmayan pek çok hikâye var” diyor. Rana Denizer, kolay olmadığını söylediği bu hikâyeleri anlatmaya önce blokunda başlamış ve dikkat çekince de talep üzerine senaryoyu hazırlamış.
Bir zamanlar televizyonlarda müptelası olduğumuz Brezilya ve Kore dizilerini düşündükçe dizi sektörümüzün de geldiği nokta göğsümüzü kabartmıyor değil. Artık Alfonso ile Mariya’nın aşklarını ve çiftlik ve kölelik hikâyelerini değil, acı tatlı, bazen utanç verici, bazen düşündürücü de olsa, kendi tarihimizin, kendi kültürümüzün hikâyelerini en iyi biçimde işlenmiş olarak izliyor ve dünyaya izletiyoruz. Hele bu son hikâyede, Kulüp’te yıllar boyu birlikte yaşadığımız halde az tanıdığımızı fark ettiğimiz, sayıları da artık çok az kalmış, 15 bin kişilik Yahudi topluluğunun âdetlerini, yaşam biçimlerini de öğreniyoruz. En önemlisi insan olmanın, dinle, dille, ırkla, cinsiyetle hiç ilgisi olmadığını görüyoruz. Kimse hangi coğrafyada, hangi ülkede, hangi kültürde, hangi ailede doğacağına kendisi karar vermiyor ki? Doğduğumuz yer kaderimizi belirliyor ama ya bu kaderi değiştirebilsek? Kulüp, anlaşılan dört bölümlük ikinci kısmı ile de çok konuşulacak ve çok izlenecek.