Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü “‘Mağdurunu’ söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” başlıklı yazısında nafaka düzenlemesini ele aldı …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü “‘Mağdurunu’ söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” başlıklı yazısında nafaka düzenlemesini ele aldı.
“Nafaka, bu eşitsiz dünyada, kadının elindeki temel bir hak. Kaldırılması, kadını savunmasızlaştırmak demek. Adalet için değil, kadının “ayrılma hakkı”nı ortadan kaldırmak için nafakaya saldırıyorlar” diyen Terkoğlu, yeni Bakan Bekir Bozdağ’a yakın isimlerin henüz netleşmiş bir teklifin olmadığını dile getirdiklerini söyledi.
Terkoğlu, “Yapılmak istenen değişiklikle, bütün nafaka türleri hedef alınıyor. “Boşanmaları hızlandırma önerisi”; boşanmayı bir dilekçe ile, “boş ol” çabukluğunda gerçekleştirmeye dayanıyor. Velayet, nafaka, kusur, mal paylaşımı gibi ihtilafları, sonraya bırakıyor. Haliyle, “tedbir nafakası”nı fiilen ortadan kaldırıyor. Çocuklarla baş başa kalan kadını, dava süresince kendi başına bırakıyor” dedi.
DİYANET DE MASADA
Hükümetin görüşme masasına Diyanet İşleri Başkanı’nın da oturduğu dile getiren Terkoğlu, “Sanmayın ki güçsüzlükten kaynaklanıyor. Mağdurun kim olduğunu güçlüler belirliyor. Mağduriyet madalya gibi, iktidar sahipleri tarafından yakaya iğneleniyor. “Ben de mağdurum” diyemiyorsanız hâlâ ayaklar altında ezildiğinizden!” dedi.
Terkoğlu’nun yazısının tamamı şöyle:
“Ne garip. Dövseler de sövseler de öldürseler de fark etmiyor. Her durumda mağdur olmayı başarıyorlar.
Mağdurlardan mağdur beğen derken, şimdi de “nafaka mağdurları” ortaya çıktı. Bir Türkiye klasiği, iktidar da bu mağdurlara sempatiyle bakıyor. Gazeteleri, “Nafaka mağdurlarına müjde” haberleriyle dolu. Bir Allah’ın kulu da “nafaka mağduru kadınlar var mı, onlarla da konuşalım” demiyor.
Evlenirken, mühendis-doktor kadınla nikâh istiyorlar. Çocuk doğurunca evde otursun, “Evinin kadını olsun” diyorlar. Yıllarca işten güçten elini çektiriyorlar. Kendileri sırtlarını dönüp gittiklerinde ise “Yatağıma girmeyen kadına, çorabımı yıkamayan kadına neden nafaka ödeyecekmişim” diyerek kendilerini mağdur sayıyorlar.
Aslında nafaka, bu eşitsiz dünyada, kadının elindeki temel bir hak. Kaldırılması, kadını savunmasızlaştırmak demek. Adalet için değil, kadının “ayrılma hakkı”nı ortadan kaldırmak için nafakaya saldırıyorlar.
ANA HALKA ERDOĞAN
Aylardır hükümet medyasında “geldi geliyor” haberlerini okuduktan sonra, eski Adalet Bakanı Abdulhamid Gül’e yakın kaynakları aradım. Bu konuda bir adım atmadığını söylediler. Anlatılana göre, “nafaka gitsin lobisi” de Gül’ün eylemsizliğinden şikâyetçiydi.
Bu kez yeni Bakan Bekir Bozdağ’a yakın isimleri aradım. Henüz resmileşmiş bir teklifin olmadığını öğrendim. Her şey “taslak aşamasında”ydı. Bozdağ’a bu konuda bir brifing verileceğini, ondan sonra çalışmaların hızlanacağını anlattılar. Hükümet medyasına yansıyan çeşitli somut bilgileri sordum. “Çoğu gerçeği yansıtmıyor” yanıtını aldım.
Daha derine indikçe bir başka resim çıktı. Hatırlayın, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, iktidar içinden ve dışından muhafazakâr-İslamcı bir ekibin mücadelesiyle gerçekleşmişti. Bir bütün olarak Medeni Kanun’u hedefe koyan, ısıra ısıra ortadan kaldırmayı hedefleyen lobinin hedefinde, bu kez nafaka vardı. Cumhurbaşkanı’na konuyu taşımışlardı. Oradan da olumlu yanıt almışlardı. Haliyle, nafakada ana halka Beştepe’ydi.
BÜTÜN NAFAKALAR HEDEFTE
Peki, ne olacak? Bundan sonra neler yaşanacak?
Ortada henüz bir yasa olmadığı için kadın örgütleri “gelmekte olanı” geçmişe bakarak okuyor. 2016 yılında Meclis’te kurulan “Boşanma Komisyonu”nun bugünkü Bakan tarafından da sahiplenilen sonuç raporu, Bozdağ’ın kadın ve çocuklar üzerine yaptığı açıklamalar ve öneriler, Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen sinyaller, hükümet medyasına yansıyanlar, en önemlisi “nafaka karşıtı lobi”nin talepleri ortaya bir fotoğraf çıkarıyor.
Önce şunu söyleyelim…
Nafaka, sadaka değil. Evlilik süresince kazanan ve bu konumunu boşanmayla da devam ettiren taraftan, kaybeden tarafa aktarılacak bir hak. Haliyle kadın da erkeğe nafaka ödeyebiliyor. Ancak Türkiye’de, kadınların kaybeden tarafta olması nedeniyle, nafaka genellikle kadına ödeniyor.
Bugün “nafaka” altında üç ayrı şey var.
“Tedbir nafakası”, boşanma davası sonuçlanıncaya kadar mağduriyet oluşmaması için ödeniyor. “Yoksulluk nafakası”, ayrılık sonrasında “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa” bağlanıyor. “İştirak nafakası” ise çocuklara bakan tarafa ödeniyor.
Yapılmak istenen değişiklikle, bütün nafaka türleri hedef alınıyor. “Boşanmaları hızlandırma önerisi”; boşanmayı bir dilekçe ile, “boş ol” çabukluğunda gerçekleştirmeye dayanıyor. Velayet, nafaka, kusur, mal paylaşımı gibi ihtilafları, sonraya bırakıyor. Haliyle, “tedbir nafakası”nı fiilen ortadan kaldırıyor. Çocuklarla baş başa kalan kadını, dava süresince kendi başına bırakıyor.
Hazırlıklardan yansıyanlara göre, yapılan çalışmada, diğer nafakalar sınırlanıyor. İki yıl altı evliliklerde beş yıl, beş yıl altı evliliklerde 7-8 yıl, 5-10 yıl arası evliliklerde 12 yıl nafaka getirilecek. İşin ilginci, “nafaka mağdurları” ilan edilenler, bunu bile fazla buluyor. Diyelim beş yıllık bir evlilikte iki çocuk doğuran bir kadının, sekiz yıl sonunda çocuklarla beş parasız kalma ihtimaline verilmiş bir yanıt yok. Öte yandan, sonrasındaki zaruri durumlarda, Aile Bakanlığı’ndan nafaka alınması gündeme getirilerek nafaka belirsizliğe sürükleniyor.
ÇOCUKLAR DA TEHLİKEDE
Yine kamuoyuna yansıyana göre, “iş imkânı olması” durumunda nafaka kesilebilecek. Bu muğlak ifade, “İş beğenmiyor” denilerek nafakasız bırakmayı getirebilecek. Öte yandan, mevcut kanunda, 18 yaşını doldurmuş ya da evlenmiş çocukların nafakaları kesiliyor. Çocuk okuyorsa devam ediyor. Buna dair konuşulan, “çocuğun özel durumuna göre belirlenebilecek” ifadeleri, ek gelir için çalışan bir üniversite öğrencisinin nafakasını riske atıyor. Ayrıca hızlı boşanma ile kadının aile konutunda oturması da bundan sonra tehlike altında olacak.
Kadın örgütlerine göre, tasarlanan “aile arabuluculuğu” müessesesi, sürecin güçlü lehine işlemesini sağlayacak. Şimdilik gündemde olmasa da muhtemel “sulh komisyonları” ile kadınların hukukuna sınır çizilecek. “Nafaka karşıtı lobi”nin ısrarla istediği, ödemeyenlerin kısa süreli hapsedilmesinin kalkmasıyla, “isterse öder” durumu oluşacak.
ASIL MAĞDUR KADINLAR
Aslında kadınlar da nafakanın tarihe karıştığı bir düzen istiyor. Zira nafaka kadın-erkek eşitsizliğinin bir sonucu. Üretmenin de yaşamanın da bakımın da eşitlik içinde olduğu bir sistemde, yürürlükteki yasalarla bile nafaka silinip gidebilir. Ama bugün nafakayla hedef alınan, laiklik ve modern yaşam. Medeni Kanun’un kazanımı olan nafakanın kaldırılmasıyla, kadınlar ayrılık hakkını yitirecek. Özel hayatlarında erkek egemenliği daha da artacak. Kadınlar, evlilikte de boşanmada da kaybeden taraf olacak.
Üstelik nafaka meselesi Acun’la Şeyma üzerinden konuşuluyor ya… Aslında KİH-YÇ’nin yayımladığı araştırmaya göre, geçen yıl nafaka ortalaması sadece 370 liraydı. Üstelik sadece yüzde 20.7’si ödenirken en az yüzde 50.7’sinin hiç ödenmediği görülüyordu. Bu tablo içinde asıl nafaka mağduru kadınlar yerine, “nafaka kalksın lobisi” ile çözüm arayan hükümetin görüşme masasına, nedense Diyanet İşleri Başkanı da oturdu.
Sanmayın ki güçsüzlükten kaynaklanıyor. Mağdurun kim olduğunu güçlüler belirliyor. Mağduriyet madalya gibi, iktidar sahipleri tarafından yakaya iğneleniyor. “Ben de mağdurum” diyemiyorsanız hâlâ ayaklar altında ezildiğinizden!”