Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu bugünkü köşesinde, harp okullarındaki öğrencilere, Erdoğan ile Atatürk karşılaştırılması yaptırıldığını ve …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu bugünkü köşesinde, harp okullarındaki öğrencilere, Erdoğan ile Atatürk karşılaştırılması yaptırıldığını ve Erdoğan hakkında sorgulayıcı görüşmeler gerçekleştirildiğini yazdı.
Terkoğlu yazısına, ‘Sabah orada akşam orada. Yine de biz, güneşle vedalaşınca, varlığını fark ediyoruz. Yıldızlar insana yalnız gece mi görünür?’ diye sorarak başladı.
Terkoğlu’nun yazısının ilgili bölümü şöyle:
Tarih: 23 Ocak 2018. Yer: Cumhurbaşkanlığı Sarayı. Güvenlik toplantısını Erdoğan yönetiyor. Masadaki ana gündem Afrin operasyonu. Bakanların ve bürokratların dizildiği masada, MİT Müsteşarı’nın yanında oturan sakallı adam dikkat çekiyor. Zira harekâtın konuşulduğu masada, SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi de var. Tanrıverdi, oraya “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı” sıfatıyla oturmuştu.
Aslında bu fotoğraf, 15 Temmuz’un sonucu. AKP iktidarı, FETÖ’den boşalan koltuklara, hangi ideolojiden olursa olsun, liyakatli kadroları seçmedi. Yerine, “bizden” dediği ekipleri, grupları, cemaatleri seçti.
ASKERİN ASKERİYEDE ADI YOK
Ne garip, hep aynı hikâyeyi tartışıyoruz. Sadece meseleler değil, vakalar ve kişiler bile aynı. Son olarak Caner Taşpınar’ın haberiyle, Türkiye gündemine yeniden geldi. Taşpınar’ın taraflara teyit ettirdiğine göre, harp akademileri mülakatlarına, SADAT bağlantılı isimler katılıyordu. Savunma Bakanlığı da yaptığı açıklamada, “Harp okulları mülakatını üç yıl SADAT yaptı” ifadesine itiraz ederken, mülakatlarda SADAT bağlantılı isimlerin olduğunu teyit etti.
Yaşanan tartışmaların ardından harp akademileri mülakatını bilen isimlerle konuştum. Anlatılanlar öyle çarpıcıydı ki “nereye gidiyoruz” dedim.
Önce şunu söyleyeyim…
Harp akademileri mülakatında, genellikle beş kişilik bir komisyon görev yapıyor. Askere dair diğer meselelerde olduğu gibi, mülakatlarda da 15 Temmuz sonrası en önemli değişiklik, “asker karışmasın” yaklaşımında. Askere alınacak isimlerin seçimine, asker neredeyse müdahale edemiyor.
Komisyonda sadece bir muvazzaf asker bulunuyor. Çoğunlukla yarbay rütbesinden seçilen, zaman zaman binbaşı ya da albay da olabilen askerin, mülakatta sözü hiçbir şekilde geçmiyor. Öyle ki bir mülakatta askeri üye, “Bizi dinleyen yok” diyerek sinirlenip salonu terk etmiş.
ASKERE MÜLAKATTA TACİZ
Bir mülakatta, asker üye, başvuran 10 türbanlı adaydan 8’ine olumlu oy kullanmış. Ancak 9. isme “yeterli değil” deyince, “Türbanından mı rahatsız oldunuz” denilerek taciz edilmiş. Bir başkasında, asker üyenin olumsuz oy verdiği aday imam hatipli olunca, “İmam hatip karşıtı mısınız” diye sataşmaya uğramış.
Mülakat komisyonunda, askeri camiayı en iyi bilen, normal olarak görev başındaki asker. Ancak komisyon başkanı hiçbir şekilde o değil. Bu görevi Milli Savunma Bakanlığı’ndan gelen, çoğunluğu birkaç yıllık memur kişiler yapıyor. Mülakat yapılmadan önce, sadece farklı salonlardaki komisyon başkanları bir araya geliyor. Bu isimler “seçecekleri kişilerde nelere dikkat edeceklerini” konuşuyor. Bu aşamada bile askerin görüşü alınmıyor.
Gelelim üçüncü kişiye. Üçüncü kişi bir psikolog. Askeriyede bu görevi yapan isimler olmasına rağmen, o da çoğunlukla asker içinden seçilmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ve Sağlık Bakanlığı’ndan geliyor. Üstelik, mülakat dışında, bedensel yeterlilik testlerinde bile, askerden değil Milli Eğitim Bakanlığı’ndan görevlendirme yapılıyor.
‘FETÖ’CÜ DEĞİL’ REFERANSI
Gelelim mülakatta dördüncü ve beşinci üyeye. İşte bu isimler bazen iki eski askerden bazen de bir eski asker bir bakanlık memurundan oluşuyor. Ödenekle görevlendirilen bu eski askerlerin belli bir ideolojik çerçeveden seçilmesi, mülakatları tartışmalı hale getiriyor. SADAT ya da ASDER gibi oluşumlarda görev yapan, irtica nedeniyle ordudan atılmış, AKP’nin iadei itibar verdiği bu isimler mülakatları ideolojikleştiriyor.
Daha da önemlisi, mülakat komisyonlarının koordinasyonunu da irtica nedeniyle ordudan atılmış, bu kurumlardan çıkmış, eski bir asker yapıyor. Bu kişinin, mülakat öncesindeki toplantıya, elinde listeyle gelip “Bunu almayın”, “Şuna dikkat” gibi uyarılarda bulunduğu anlatılıyor.
Meselenin daha da ilginç bir noktası var. O da bu askerlerin çoğunluğunun, kumpas davalarına destek vermiş olması. Bir zamanlar, “Kemalist zihniyette” dedikleri kişilerle, FETÖ’cülerle kol kola girip mücadele eden bu eski askerlerin defoları, mülakatlarda kendisini gösteriyor.
Örnek mi?
Muhafazakâr medyada “Bunu da gördük” diyerek propagandası yapılan “türbanlı asker” fotoğraflarını hatırlıyor musunuz? İşte onlardan birisinin geçmişte FETÖ’nün öğrenci evlerinde kaldığı ortaya çıkmış. Ağabeyinin de bunu itiraf eden açıklamaları olmuş. Ancak bizzat SADAT Başkanı Adnan Tanrıverdi’nin devreye girerek “FETÖ’cü değil” diye referans olduğu, söz konusu ismin harp okuluna alınmasını sağladığı anlatılıyor. Bu tür tartışmalarda, kendileri de bir zamanlar FETÖ ile aynı menzile yürüyen emekli askerlerin en tipik argümanları; “17-25’ten önceymiş” ya da “artık yolunu ayırmış”.
‘PES’ DEDİRTEN OLAYLAR
Gerilim öyle bir noktaya gelmiş ki… Kamuoyunun yakından tanıdığı bir amiral, mülakatların yapıldığı binaya kadar gelerek, “FETÖ bağlantılı bu isimleri bizim okulumuza alamazsınız” diyerek isyan etmiş. Bunun sebebi, kimi adayların FETÖ okullarından gelen geçmişiymiş. Bu tartışma sırasında, komisyondaki eski askerlerden bazılarının da çocuklarını FETÖ okuluna verdiği anlaşılmış. Amiral duruma “pes” demiş. Bir başkasında, mülakatlardan çıkan bir kadın yarbay, “Bunlar okula FETÖ’cüleri alıyorlar” diyerek isyan etmiş.
Daha da ötesi var…
Askerlerin şikâyetleri doruğa çıkıp mülakatlarda yaşananlar Milli Savunma Üniversitesi Rektörlüğü’ne kadar gidince, rektörlüğün kritik bir ismi, mülakatların yapıldığı binaya gelmiş. Askerlerle de diyaloğu iyi olan sivil isim, komisyondakileri toplayarak uyarılarda bulunmuş. Onlara “Sizden ideolojik değil, liyakate dayanan seçim yapmanızı istiyoruz” demiş.
Rektörlüğü bile bu noktaya getiren, komisyonların bazılarında yaşanan kan donduran diyaloglarmış. Örneğin bir komisyonda, adaya, “Muhsin Yazıcıoğlu sence kazayla mı suikastla mı öldü” diye soru sorulmuş. Birinde, “asrın lideri” diye anılarak, adayın Erdoğan’a bakışı sorgulanmış. Hatta birinde Atatürk ile Erdoğan’ı karşılaştıran yorum yaptırılmış. Bu sorular, “Milli ve yerli aday seçiyoruz” diyerek gerekçelendiriliyormuş.
‘MEHDİ GELSİN, LAİKLİK GİTSİN’ DEMİŞTİ
Olaylar, yaşananlar uzayıp gidiyor…
Dinlediklerimden sonra SADAT Kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin meşhur videosunu açıyorum. “Eyalet sistemi getirilmelidir, Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik talepleri karşılanmalıdır, Cumhurbaşkanlığı’na Eyyübileri simgeleyen bir yıldız daha eklenmelidir” diyerek hayalindeki düzeni anlatıyor.
Bir görüntüde FETÖ kanalına çıkmış, “Resmi ideoloji anayasada olmasın, anayasada laiklik ilkesi olmasın” diyerek anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesi projesini anlatıyor.
Diğer videoda ise bir zamanlar yazarı olduğu Akit mikrofonuna, “Mehdi gelecek, ortamı buna göre hazırlamalıyız” diye konuşuyor.
Kapatıyorum…
Gündüz gözüyle yıldızları bu denli parlak görüyorsak suçlu yıldızlar değil, belki de her şey dipsiz bir kuyuda olduğumuzdan, diyorum.