Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “SADAT’ın bıraktığı parmak izi” başlıklı yazısında SADAT’ın verdiği eğitimleri incelediğini ve kendilerini …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “SADAT’ın bıraktığı parmak izi” başlıklı yazısında SADAT’ın verdiği eğitimleri incelediğini ve kendilerini tanıttığı yazıda bir eğitimin altını çizdi.
Terkoğlu, eski Türkçe’de ‘tedhiş’ kelimesi “yıldırma, dehşet verme, korkutma” diye tanımlanırken bugün kelimenin bugünkü “terör” kavramının eski dildeki hali olduğunu dile getirdi.
SADAT’ın kendisini tanıttığı metinde geçen “Kursiyerler, GNH Kursları sonucunda; başta psikolojik harp ve harekât olmak üzere, sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş imkân ve kabiliyetine ulaştırılır.” ifadelerine dikkat çeken Terkoğlu, “Demek irticadan atılan askerlerin kurduğu SADAT sayesinde, bu kabiliyetleri kazanabiliyorsunuz! Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’deki SADAT veriyor” ifadelerini kullandı.
Terkoğlu’nun ilgili yazısı şöyle:
Anneye mi benziyor yoksa babaya mı? Bebek büyüyor, sen anlamaya çalışıyorsun. Büyüdükçe fikir değiştiriyorsun. Oysa parmak izi daha anne karnında beliriyor. Sen değişsen de o şeklini hiç değiştirmiyor.
Günlerdir SADAT’ı konuşuyoruz. “Sedat gitti SADAT geldi” diye yuvarlıyoruz. Geçmişinde asker olduğunu bildiğimiz sakallı adamların işlerini sorguluyoruz.
Diyelim eğitime kayıt yaptırdınız. Hangi kabiliyetleri kazanacağınızı merak ediyorsunuz. Onun yanıtı SADAT’ın sitesinde şöyle veriliyor:
“Kursiyerler, GNH Kursları sonucunda; başta psikolojik harp ve harekât olmak üzere, sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma, tedhiş imkân ve kabiliyetine ulaştırılır.”
Demek irticadan atılan askerlerin kurduğu SADAT sayesinde, bu kabiliyetleri kazanabiliyorsunuz! Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’deki SADAT veriyor!
TERÖR EĞİTİMİ Mİ VERİLİYOR?
Bu kadar marifetin içinde en çok “tedhiş” kelimesine takılıyorum. Eski Türkçe ya, nazik bir laf gibi duruyor. “Yıldırma, dehşet verme, korkutma” diye tanımlanan sözcük, aslında bugünkü “terör” kavramının eski dildeki hali.
Sürpriz değil. Basit bir medya taramasıyla bir zamanlar “terör” kavramının yerine kullanıldığı okunabiliyor. Örnek olsun, 1970’li yıllarda elçilerimizi katleden ASALA, hep “tedhiş örgütü” olarak medyada yer almış.
Dönüşümün kaynağı bizden değil…
1980’li yıllardan itibaren Batı’daki “terör” kavramının oturmasıyla, “tedhiş” yerini “terör”e bıraktı. NATO belgelerinde de TSK evrakında da bu tarihten itibaren, tarif hep “terör örgütü” oldu. “Tedhiş” kelimesi terk edildi. Artık “PKK tedhiş örgütü” değil, “PKK terör örgütü” diyoruz. Hatta demeyeni sorguluyoruz.
Terör kabiliyeti kazandırmanın hem uluslararası kanunlara hem Cenevre Sözleşmesi’ne hem iç hukukumuza göre suç olduğunu söylesem itiraz eder misiniz? Bu kısmı okurun yorumuna bırakıp dilden devam ediyorum. Peki, “tedhiş” kavramına neden bu kadar takıldım?
SADAT, “ak sakallı askerler”in teşkilatı olduğu için dilleri eskide kalmış olamaz mı?
Evet, doğru…
SADAT’ın beyni Adnan Tanrıverdi, bu tanımı çok seviyor. FETÖ’nün Taraf gazetesi, Balyoz kumpas belgelerini yayımladıktan sonra, Tanrıverdi’nin kumpasa destek veren açıklamaları arşivde var. Tanrıverdi, “Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj tedhiş planları” ifadesini kullanmış.
“Tedhiş” ve “FETÖ” kelimelerinin altını çizerek devam ediyorum.
28 ŞUBAT’TAKİ “TEDHİŞ” BELGESİ
28 Şubat davasında yaşanan tuhaflıkları bu köşenin okurları biliyor. Davada soruşturmayı açan savcıdan bilirkişilere, hâkimlerden ihbarcılara kadar hazırlayanlar FETÖ ile iltisaklı çıkmıştı. Davaya konu olan belgelerdeki çelişkileri de anlatmıştım.
Bir tanesi “tedhiş” kavramını ilgilendiriyor…
“BÇG faaliyetleri (2)” isimli, “Batı Çalışma Grubu Faaliyetleri” başlıklı dört sayfalık askeri belge, davanın 8. klasörünün 141-144 sayfaları arasında bulunuyor.
Bu belge de sanıkların, sayısız delille sahte olduğunu ispatladıkları arasında. En çok da yazım dilinin askeri yazım diline uygun olmadığı itirazı, savunmalarda yer buldu.
“Sahte” denilen belgedeki bir kelime ayrıca dikkat çekici:
“(…) 55. Hükümetin işbaşına geçmesi ile irticai olay ve faaliyetlere bu kesimin miting, gösteri ve tedhiş olayları ilave olmuş (…)”.
Şimdi hapiste olan generaller, “tedhiş” kelimesinin, belgenin tarihini taşıyan 1998 yılında, TSK’de de NATO’da da kullanılmadığını, bunun yerine “terör” kelimesinin geçtiğini anlattılar. Bu kelime sebebiyle, belgenin muhtemelen “mazisi eski” bir asker tarafından üretildiğini söylediler. Genelkurmay Karargâhı’nda bir arz belgesinde bu kelimenin yer almasının mümkün olmadığını ifade ettiler.
DİLEKÇELER ASDER-SADAT OPERASYONU
Diyeceksiniz ki 28 Şubat davasında SADAT parmağı mı var?
Size hayır diyemem…
Neden mi?
Malum, SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık Ticaret Şirketi) ile ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) iki kardeş. Hatta ikisi de aynı ekip tarafından kurulmuş.
Adnan Tanrıverdi ilişkiyi şöyle anlatıyor:
“28 Şubat postmodern darbesi döneminde inançları sebebiyle suçlu ilan edilip kamu görevinden çıkarılan binleri bir çatı altında toplayan ASDER, uzun çalışmalar sonucunda mağdurların kısıtlı da olsa birtakım haklarını 2011 yılında almalarını sağlayabilmiştir. Bu çalışmalar döneminde ASDER içinde ASSAM bir platform olarak stratejiler geliştirmeye başlamış, bu çalışmalar 2012 yılında SADAT’ı doğurmuş, 2013 yılında ise ASSAM kurumsal kimliğe bürünmüştür.”
Adnan Tanrıverdi de hem SADAT’ın kurucu başkanı, hem ASDER’in onursal başkanı. Nitekim ASDER’in sitesinde de Tanrıverdi’nin Gayri Nizami Harp üzerine yazıları var. “Gayri Nizami Harp Konsepti – 4” isimli makalesinde de “tedhiş” tanımını kullandığı, üstelik bu tanıma Cenevre Sözleşmesi ve Harp Hukukuna aykırı olarak meşruiyet kazandırmaya çalıştığı okunuyor.
Gelelim davaya…
Dava tutanaklarında SADAT’çı eski askerlerin izlerini bulmak için çok çaba sarf etmeye gerek yok. Müştekiler arasında, SADAT’ın nedense ilişkisini gizlemeye çalıştığı, ASDER ve SADAT Danışmanı Nevzat Tarhan’ın dilekçesi var. Mesela müşteki Bülent Demir de ASDER Genel Başkan Yardımcısı, SADAT kurucusu ve ilk yönetim kurulu üyesi. TSK’den Fethullahçılık gerekçesiyle atılan Akit yazarı Vehbi Kara da SADAT’ı yaratan ASDER’de başkan yardımcısı. Yavuz Sulumeşe ve İbrahim Töre de aynı şekilde…
Liste incelendiğinde müştekilerin şablon ifadelerle basmakalıp dilekçeler verdiği görülüyor. Sanıkları bir suç örgütü olarak gösteren, kendilerinin bunlara katılmadığı için tasfiye edildiğini söyleyen dilekçeler 3-5 değil…
Toplam 387 asker müştekiden 128’i, ASDER’in hazırladığı basmakalıp dilekçeleri verdi. Mahkeme de 117’sine, yani yüzde 91’ine, davaya katılma hakkı tanıdı. İşin ilginci, dilekçe veren sivil müştekiler arasında da sekiz kişi SADAT danışmanı.
Üstelik…
28 Şubat davası için dilekçe hazırlama işi gizli saklı değil. Örneğin müşteki Davut Kurtuluş, Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 26 Eylül 2012 tarihinde verdiği ifadede açıkça söylüyor:
“Söz konusu dilekçeyi, derneğimize üye diğer kişilerle birlikte, her birimiz ayrı ayrı boş bırakılan yerleri doldurarak gönderdik. Söz konusu derneğin ismi ASDER’dir.”
SADAT, “terör” ile eş “tedhiş” eğitimi, 28 Şubat davasındaki kumpas belgeleri, kopya dilekçeler derken nerelere geldik. İnsanın ucu nemli parmakları var. Değdiği yerde bıraktığı izleri. İzin peşinden gidince hep aradığımıza mı ulaşıyoruz dersiniz.