Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “Diyanet’in aforoz ettiği laik türbanlı” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Terkoğlu bugünkü yazısında …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “Diyanet’in aforoz ettiği laik türbanlı” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugünkü yazısında, Diyanet’ten kovulan kadın hafız Fatma Yavuz’un yaşadıklarına dikkat çekti.
Fatma Yavuz’un “Hangi Diyanet: Bir Aforozun Öyküsü” adlı kitabını ele alan Terkoğlu, eski AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kadınları hedef alan sözlerine tepki vermesiyle ve laikliği savunan paylaşımlarıyla hakkında soruşturma açılan kadın hafızı anlattı.
Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
Külodunda kızıl kan. Korkuyor, annene koşuyorsun. Bir tokatla kendine geliyorsun. Türkiye’de kadınların âdetle tanışması böyle başlıyor. Âdetli kadın hem kirli hem tehlikeli! “Murdarlık”ta ölüden hemen sonraya koyuyorlar.
Aslında haberlerde okumuş, sosyal medyada görmüştüm. “Hangi Diyanet: Bir Aforozun Öyküsü” kitabını okuyunca daha fazlası oldu, onu anladım (Pozitif Yayınları). Diyanet’ten kovulan kadın hafız Fatma Yavuz’dan söz ediyorum.
Üsküdar’da muhafazakâr bir ailede doğmuş. Üsküdar İmam Hatip’ten sonra 2000 yılında Marmara İlahiyat’ı bitirmiş. Fatma, erken yaşta türban takmış, örtünmekten hiç vazgeçmemiş. Örtüsünü çıkarmaktansa evde oturmayı seçmiş. 2003’te evlenmiş. Gelgelelim; temizlik, yemek, televizyonla geçen hayat onu boğmuş. 2004’te KPSS ile Diyanet’in Kuran kursu hocası olmuş. İlk görev yeri uzakta, Batman’da. İşi, mutsuz evliliğini de bitirmiş.
Batman’dan sonra İstanbul-Zeytinburnu. Fatma, kadınlara ve çocuklara Kuran öğretmeye başlamış. Ve süreç onu bambaşka bir noktaya taşımış. Sanmayın ki sonunda ateist ya da deist olmuş. Fatma, “Gerçek İslam bu değil” denebilecek bir çizgiye kavuşmuş.
ÂDETLİYKEN KURAN OKUDU
Diyanet’ten aforoz edilme hikâyesinde pek çok neden var. İlki regl. Bu, nasıl oluyor da Diyanet müfettişlerinin radarına giriyor derseniz, anlatayım. Yaygın kanıya göre âdetli kadınlar “pis” sayıldıklarından namaz kılamıyor, oruç tutamıyor, Kuran okuyamıyor, camiye giremiyor. Fatma, bu nedenle kursta sürekli derslerin aksadığını anlatıyor. Zira Fatma’nın da aralarında olduğu kadınlar, birer hafta kursa gelemiyordu.
Bir gün, öğrencileri, “Kuran’da var mı” diye sordu. Fatma, Vakıa suresindeki “Ona, temiz olanlardan başkaları dokunamaz” ifadesinden başka bir şey bulamadı. Bir de sarih olmayan hadisler. Eskiden geleneğe uyan Fatma, manaya doğru gittikçe, sorgular olmuştu:
“Önce Kuran’ı kalem veya peçete ile tutarak (dokunmadan) okumaya, sonra normal olarak dokunarak okumaya, sonra oruç tutmaya, en son olarak da namaz kılmaya başladım. (…) Ben de ilk zamanlar herkes gibi oradaki dokunmayı fiziksel dokunma olarak, temizliği de abdestli olmak olarak algılıyordum. (…) Oradaki dokunmak da mecazi anlamdaydı, tahrif edemez gibi bir anlamda kullanılmış olmalıydı.”
Fatma, “doğru budur” demedi. Dosyada ifade veren tek öğrencisi Hatun Cengiz de böyle söylüyor:
“Bizi bu yönde zorlamadı, herhangi bir tavsiyede de bulunmadı. ‘Bu yönde başka bir delil bulursam bu görüşten dönerim ve tövbe ederim’ dedi.”
Gelgelelim, Fatma’nın tavrı müftülüğe kadar ulaşmıştı. Müftü Mustafa Açıkalın anlatıyor:
“Kadınların âdet dönemlerinde Kuran okuyup namaz kılabilmeleri konusunun huzursuzluğa sebebiyet verdiği…”
LAİKLİĞİ SAVUNAN TÜRBANLI
Fatma, sorgulamanın sonucunda, yaygın Diyanet anlayışından bambaşka bir yere uzanmıştı. Laiklikle İslamın örtüştüğüne inanıyordu. İslamda eşcinselliğin haram olduğunu savunmakla birlikte, eşcinsellere karşı insan hakkı ihlallerini, şiddeti eleştiriyordu. IŞİD’in cinayetlerinden, Ezidi kadınları seks kölesi yapmasına kadar, din adına yapılan terör eylemlerini lanetliyordu.
Fatma görüşlerini sosyal medyadan paylaşıyordu. Popüler olmuştu. Diyanet’in başındakiler iktidara fetva üretirken o “gerçek İslam” dediği anlayışı yaymaya çalışıyordu.
Melih Gökçek’in mini etek giymeyi, gece dışarı çıkmayı, sarhoş olmayı tecavüze gerekçe saydığı sözlerine; türbanıyla katıldığı bir feminist toplantının fotoğrafıyla yanıt vermişti:
“Gece geziyoruz, eğleniyoruz, dinciler bağırsa da gezmeye, eğlenmeye devam edeceğiz, mini etek işi bana ters, onu da seven giysin.”
Fatma’nın dersleri bu paylaşımdan sonra durduruldu. Uzun soruşturma, ifade süreci başladı. Fatma’ya sorulan soruları, yapılan suçlamaları gördükçe, Diyanet’in dinci terörün dayanak aldığı referansları reddetmediğini görüyorsunuz. Aksine Diyanet, bunların dinin manasına uygun olmadığını söyleyen Fatma’yı sorguladı.
‘YARIM AKILLI’ TARTIŞMASI
Soruşturma dosyasında, en çok tekrar eden suçlama, “hadis reddetme”. Şöyle anlatayım; kimi hadislere dayanarak dinciler, kadınları “yarım akıllı, yarım dinli” sayıyor. Fatma ise bu hadislerin gerçek olmadığına, Peygamber tarafından söylenmediğine, rivayetten ibaret olduğuna inanıyordu:
“Artık her hadis denilen rivayetin Hz. Peygamber’e ait olmadığını/olamayacağını, işin içine insan faktörü giren her şeyin orijinal halinden fire vereceğinin bilincindeydim.”
Fatma, “rivayet” dediği hadislerle, aslında peygambere iftira atıldığını savunuyordu. Bu nedenle öğrenciler bu hadisleri gösterip “Yarım mıyız” diye sorduğunda, reddetmişti. Bu da ona suçlamaya dönüşmüştü.
YOKSULLARI KOVAN DİYANET
Fatma Yavuz’un en acıklı hikâyesi, bir çocukla ilgili. Diyanet, 4-6 yaşındaki çocuklara Kuran öğretirken, ailelerden katkı payı alıyor:
“Zeynep dört yaşındaydı. Sınıfın en küçüğü olduğu için aynı zamanda maskotuydu da. (…) Ders yılının ortalarına doğru bir gün annesi Zeynep’i okuldan almak zorunda olduğunu söyledi. Sebebini sorduğumda eşinin işlerinin kötü gittiğini, dernek tarafından alınan 130 lira aidatı ödeyemeyeceğini söyledi.”
Fatma, yoksul ailelerinin çocuklarından para almayalım mücadelesine başlayınca, sert kayaya çarptı. Müftü gibi, şikâyetçi imam Lokman Demir de doğruluyor:
“Teamüllere aykırı olarak öğrencilerden katkı payı alınmasın, öğrencileri devlet, dernek okutsun önerilerini ileri sürüyor.”
Fatma milyarlarca bütçesi olan Diyanet’in, yoksul bir çocuğu 130 lira için cami kapısından döndürmesine “yazıklar olsun” demiş.
ŞEMMAME DİNLETMEK SUÇU
Fatma’nın günahları “o kadar çok” ki imam Lokman Demir’in ifadesinden aktarayım:
“Diğer taraftan çocuklardan yemek yerken sol ellerini kullananlar olduğunu görünce, Kuran kursu öğreticisi olan eşimin sağ elle yemeyi öğretelim teklifine, öyle bir şey yok istedikleri gibi yesinler, şeklinde cevap verdiğini eşimden duydum. Öğrencilere ‘Şemmame’ adlı türküyü dinlettiğine denk geldim.”
Fatma, savunmasını ayetlerle bitirmiş: “Dinde zorlama yoktur, zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur, Allah adaleti emreder.” Ancak, Fatma’nın “başka İslam”ı Diyanet’i rahatsız etmiş. Sonunda “aforoz edilip” atılmış.
Diyanet’i İslamın temsilcisi ilan ettik. Saten cüppelerle, zırhlı arabalarla, milyarlık bütçelerle besledik. İktidar için fetva verdikçe kutsadık. İnancı vicdanlardan çıkarıp çıkarlarına meze yapanlara lal ettik. Din adamlarını; fildişi kulelere hapsedip, regl olan kadınlara, sol elini kullanan çocuklara, başka dinlere ve mezheplere, Şemmame’ye bile düşman ettik. Sonunda Fatma’nın İslamının Diyanet’ten kovulmasını izledik.
Kadın, muhteşem döngüsünde her ay hayatı yeniden üretiyor. Kadını aşağılayanlar ise bir damla kanı tarihin en büyük tabusuna çeviriyor. Her milletten, her renkten, her inançtan kadınlar tabuları parçaladığı gün hepimiz daha özgür olacağız.