Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “İmam hatibe gitmeyen ölsün mü!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Terkoğlu bugünkü yazısında, Milli Eğitim …
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, “İmam hatibe gitmeyen ölsün mü!” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugünkü yazısında, Milli Eğitim Bakanlığı Bakanı Mahmut Özer’in Yardımcısı Ahmet Emre Bilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla görevden alınmasının ve yerine Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın atanmasının perde arkasında yatanlara dikkat çekti.
Terkoğlu atamanın arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın olduğunun kulislerde konuşulduğunu aktardı. Terkoğlu, “Nazif Yılmaz, Bilal Erdoğan’ın doğrudan tanıdığı, bildiği, desteklediği bir isimmiş” dedi.
Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
Kritik karar yine bir gece yarısı geldi. Cuma yatağa girdiğimizde Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ahmet Emre Bilgili’ydi. Sabah uyandık Nazif Yılmaz oldu. Milyonlarca yurttaşın çocuğunun hayatını ilgilendiren Milli Eğitim, yine “yaptım oldu”ya teslim edildi.
Peki bu sıradan bir atama mı?
Hayır değil…
Nazif Yılmaz, bu göreve 8 yıldır başında olduğu Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nden geldi. Tesadüf de değil. İmam hatip ve ardından ilahiyat mezunu olan Yılmaz, ömrünü dini eğitim ile geçirdi. Ensar Vakfı, İmam Hatip Okulları Mezunları ve Mensupları Derneği’nde (ÖNDER) çalıştı. Hafızlıktan başlayan Milli Eğitim’in tepesine uzanan bir kariyeri var.
Yılmaz, eğitimden neredeyse “dini eğitimi” anlıyor. Bütün uzmanlığı bunun üzerine. Doktora tezinin başlığı “İmam Hatip Liselerinde Kur’an-ı Kerim Öğretiminde Yeni Yöntemler ve Materyal Kullanımı”. Matematik, fizik, Türkçe onun alanına girmiyor.
Haliyle, bu atama bize gayri resmi olanın alenileştiğini söylüyor: Milli Eğitim artık dinci vakıfların, tarikat ve cemaatlerin resmen elinde. Eğitim deyince artık din esaslı eğitimi anlayacağız. Okullar imam hatip ve diğerleri diye ayrıştırılacak.
DİNCİ VAKIFLAR İSTEDİ
Milli Eğitim kulislerinde bu atamanın anlamını soruşturdum. “Bilal Erdoğan bakan olsa ancak bu kadar olurdu” dediler. Hayır kastettikleri sadece Bilal Erdoğan bağlantılı vakıfların Milli Eğitim’i yönetir hale gelmesi değil. Nazif Yılmaz, Bilal Erdoğan’ın doğrudan tanıdığı, bildiği, desteklediği bir isimmiş.
Anlatılana göre TÜGVA, TÜRGEV, ENSAR, İlim Yayma Cemiyeti ve Cihannüma dernekleri bir süredir okullarda dini eğitimde yaşananlardan şikâyet ediyor, kulis yapıyorlardı. “Bizim için okullardaki dini eğitim önemli” diyen vakıf temsilcileri Bilal Erdoğan’la bir araya geldi. Uzun yıllardır Milli Eğitim’de din öğretiminde çalışan Nazif Yılmaz’ın Bilgili’nin yerine getirilmesini istiyorlardı. Ardından Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile görüşerek onu da ikna ettiler. Son olarak vakıf temsilcileri, bizzat Cumhurbaşkanı ile görüşerek, “Dini eğitim ile ilgili problemler yaşıyoruz, Nazif Yılmaz’ı istiyoruz” dediler. Erdoğan’ın da olumlu bakması üzerine, atama gerçekleşti. Böylece her kesimin çocuğunu eğitmekle görevli Milli Eğitim, bir grubun amaçlarına teslim edildi.
İMAM HATİP VE ‘ÖTEKİLER’
Nazif Yılmaz, Milli Eğitim’de din eğitiminde radikal tutumuyla biliniyor. 2014’te Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne getirilen Yılmaz, tüm okulların imam hatibe dönüşmesi için çalıştı. Yılmaz, 13 Eylül 2017 tarihli bakanlığa hitaplı yazıda şu ifadeleri kullanmıştı: “Eğitim sistemi içerisinde faaliyetlerini sürdüren imam hatip ortaokullarına halkımızın ilgisi artmakta, mevcut okullarımızın kapasitesi vatandaşlarımızın taleplerini karşılayamamaktadır. Bu nedenle valiliklerince teklif edilerek isimleri konulan ve ilgi yönetmelikte belirlenen şartları taşıyan öğretim binalarında imam hatip ortaokulu açarak vatandaşlarımızın taleplerinin karşılanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.”
Yılmaz’a göre, halk imam hatip istiyordu, bulamıyordu. Bunun için diğer okullar imam hatibe dönüşmeliydi. Öyle de oldu. Türkiye’nin her yerinde birçok okul aşama aşama imam hatibe çevrildi. İstanbul’un bazı büyük mahallerinde bile imam hatip olmayan ortaokul bulunamaz hale geldi. Veliler sırf imam hatibe göndermemek için çocuklarını uzak yolculuklara hazırladılar.
Anadolu’da “zorla imam hatipleşme” öyle hale geldi ki… ÇYDD’nin bağışlarla kız çocuklarının okuması için inşa ettiği okullar dahi imam hatibe dönüştürüldü. Kısacası imam hatip dayatması, diğer okulların üvey evlat muamelesi gördüğü bir sisteme neden olmuştu.
Lafın gelişi değil…
Aynı binada yarı imam hatip eğitimi verilen okullardaki velilerle konuşuyorum. İmam hatip olmayan öğrencilerin ikinci sınıf sayıldığını anlatıyorlar. İmam hatibi seçen öğrencilere, Nazif Yılmaz’ın desteklediği vakıflar aracılığıyla, ayrıcalıklar yaratıldığını söylüyorlar. İmam hatip sınıfına geçene hediye tablet, yemek bursu ya da ücretsiz servis bunlardan bazıları. Nazif Yılmaz, 8 yıllık görev süresi boyunca eğitimi imam hatipleştirmek, diğerlerini “ötekileştirmek” için çalıştı. Şimdi bütün Milli Eğitim onun elinde.
TEK SORUN DİN EĞİTİMİ
Bu “ötekileşme” her şekilde ifade edilir haldeydi. Üç yıl önce, Nazif Yılmaz’ın katılımıyla düzenlenen Bursa’daki ÖNDER organizasyonunda, ilk açılan imam hatip liselerinden mezun olanlar bir araya getirilmişti. Kürsüye çıkan Hayrettin Karaman şu ifadeleri kullandı: “Kaybolmuş nesilleri, ümmetin kayıp çocuklarını tekrar dinimize ve medeniyetimize kazanacağız” diyordu. Onlara göre imam hatibe gitmeyenler dinden kopmuş kayıp nesillerdi. Kürsüye çıkan Yılmaz da “Bize örnek oldunuz” dedikten sonra kendi döneminde artan imam hatiplerin sayısını övünerek anlattı.
Nazif Yılmaz’ın desteğiyle düzenlenen çalıştaylardan çıkan sonuçlara bakıyorum. Birçoğunda dinci vakıflar var. Sanki Türkiye’de eğitimin tek sorunu din öğretiminden ibaretmiş gibi tespitlerde bulunuyorlar. Din öğretimi arttıkça eğitimin sorunlarının çözüleceğine inanıyorlar. “İmam hatip olmayan okul kalmasın” düşüncesiyle bir tür fethi savunuyorlar. Çocukların bilim, kültür, sanat, edebiyat eğitimi onlar için teferruat.
‘TÜRKÇE ÖLDÜ’
Dahası…
Nazif Yılmaz “Türkçe öldü” diyerek imam hatiplerde Türkçe konuşmayı yasaklamayı öneren isim. Yayımladığı bildiri unutulur mu:
“Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerekir. Öğrenciler, öğretmenleri ile ancak Arapça diyalog kurabileceklerdir. Öğrenci teneffüslerde öğretmeni ile ancak Arapça konuşabilir. Ya konuşur ya da yanında tercüman getirir.”
Yılmaz, kendisi öğretmenken yaptığı uygulama sayesinde aldığı sonucu şöyle anlatıyor:
“Türkçe konuşmanın yasak olmasıyla öğrenciler mecbur kaldıkları için ister istemez Arapça konuşmaya başladılar. Rüyalarında dahi Arapça konuşanlar oldu.”
Dün Atatürk fotoğrafının parçalandığı Kabataş Lisesi’nin Müdür Yardımcısı’nın beş yıl önceki söylediği sözleri hatırladınız mı: “Bütün okullarımızın imam hatip lisesi gibi olması zamanı geldi.” Beş yıl sonra Nazif Yılmaz’lar sayesinde o noktaya ulaştık!
Hepimizin vergileriyle finanse edilen, bir yurttaşlık hakkı olan kamu eğitimi, dinci vakıfların insafına terk edilmişti. Yeni görevlendirme bunun sembolü oldu. Kendi çocuklarımızın geleceğine bile karar veremediğimiz düzene Türkçe bir kelime bulsak ne derdik?