2013’teki Gezi eylemlerinin Ankara ayağına katılan Sarısülük, 1 Haziran 2013’te, polis memuru Ahmet Şahbaz tarafından vurulmuş, 14 Haziran’da ise …
2013’teki Gezi eylemlerinin Ankara ayağına katılan Sarısülük, 1 Haziran 2013’te, polis memuru Ahmet Şahbaz tarafından vurulmuş, 14 Haziran’da ise yaşamını yitirmişti. Sarısülük’ün yaşamını yitirmesinin ardından gözaltına alınan Şahbaz, serbest bırakılmış, Ankara’da açılan dava kapsamında tutuklanmıştı. 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılan Şahbaz’ın cezası, Yargıtay tarafından bozulmuştu. Bunun üzerine yeniden başlayan dava, “güvenlik” gerekçesiyle Ankara’dan Aksaray’a nakledilmiş, bu sırada Şahbaz’ın tahliyesine karar verilmişti. Sarısülük’ün ailesi, bunun üzerine AYM’ye başvurmuştu. Aksaray’daki yeniden yargılama sonucu Şahbaz’a 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası verilmiş ancak para cezasına çevrilmişti. Yargıtay’dan dönen dosyada ceza artırılarak, 2 yıl 1 aya çıkarılmış ancak bu ceza da para cezasına çevrilmişti. Sarısülük’ün ailesi, bu karar üzerine ikinci kez AYM’ye başvurmuştu.
MAKUL SÜRE(YMİŞ)
İki başvuyu, ilk başvuru dosyasında birleştiren ve değerlendiren AYM, “hak ihlali olmadığına” hükmetti. Karar, Başkan Arslan’ın da arasında olduğu 6 üyeye karşı 9 üyenin oyçokluğu ile alındı. Kararda, polis memuru Şahbaz’ın ifadesinin olaydan 24 gün sonra alınması “makul bir süre” olarak nitelendirilirken, soruşturma aşamasında “olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespiti amacıyla delilleri toplama konusundaki isteğinden şüphe duyulmasını gerektirecek bir eksiklik tespit edilmediği” kaydedildi. Kararda, “Yargılama aşamasında da olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespitiyle cezalandırılması hususunda gerekli tüm adımların atıldığı değerlendirilmiştir. Tarafsız ve bağımsız bir yargılama yürütülmediğinin söylenmesi mümkün değil” denildi.
‘MÜDAHALE İZLENİMİ’
Başkan Arslan ise karşı oy gerekçesinde, “Yürütülen soruşturmanın/kovuşturmanın etkili olmadığını, dolayısıyla başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğini düşünüyorum” dedi. Yargılamanın, Yargıtay’ın bozma kararından sonra Aksaray’a nakledilmesinin ikna edici gerekçelerinin olduğunun söylenemeyeceğini, “yargılamaya Ankara’da devam edilmesinin kamu güvenliğini ne yönde tehdit edeceğinin de gösterilemediğini” belirten Arslan, şunları kaydetti:
“Nakil kararının, objektif gereklilikten ziyade sanık lehine karar verilmesini sağlamaya dönük bir karar olarak alındığı izlenimini doğurmaya elverişli olduğu söylenebilir. Buna, nakle ilişkin kararın adli tatil esnasında nöbetçi heyetçe alınması da eklendiğinde yargılamaya müdahale edildiği izleniminin oluşması kaçınılmazdır.”
‘BAĞIMSIZLIK ALGISI’ VURGUSU
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin, “olgu” olduğu kadar “algı” meselesi de olduğunu aktaran Arslan, “Yargılamanın, ikna edici gerekçeler ortaya konmadan, bozma sonrasında, mahkûmiyet kararı veren mahkemeden başka bir ildeki mahkemeye nakledilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin zedelendiği izlenimini ortaya çıkarmıştır. Bir bütün olarak mahkemenin tarafsızlığı konusunda tereddütlere neden olmuştur” dedi. Adli para cezasına da işaret eden Arslan, “Meydana gelen netice, bir kişinin yaşamının sona ermesidir. Bu derece ağır bir sonucun alt sınıra yakın bir adli para cezasıyla tecziyesi cezasızlık durumu ortaya çıkarır” ifadelerini kullandı.