Türk futbolundaki yayın ihalesi sonucu merakla bekleniyor. Spor yorumcusu Ara Gözbek, yayın ihalesini Cumhuriyet.com.tr için değerlendirdi. Ara …
Türk futbolundaki yayın ihalesi sonucu merakla bekleniyor. Spor yorumcusu Ara Gözbek, yayın ihalesini Cumhuriyet.com.tr için değerlendirdi.
Ara Gözbek’in “Çıkmaz sokak: Yayın ihalesi” başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:
“Ticaretin temel tanımlaması basit aslında. TDK’ye girip uzun uzun bir paragrafı ‘copy-paste’ yapmaya hiç gerek yok. Basit düşünelim. Ticaretin temeli iki objenin yer değiştirmesidir. Örneğin; bakkala gidersiniz ve bir gofret alırsınız. O dükkandan sizin sahipliğinize geçecek olan o gofret karşılığında dükkanın sahipliğine geçecek, o ana kadar size ait olan bir şey vardır; para. Buraya kadar her şey tamam, konumuz basit. Şimdi ise elementlerine ve değişkenlerine uzanalım ve konuyu daha iyi idrak edelim.
Eskiden, işte Lidyalıların parayı bulmadan önceki dünyaya şöyle bir yolculuk yapalım. Gözünüzde bir pazar yeri canlandırın. Hani şu çocuk filmi “Aladdin ‘in Sihirli Lambası”ndaki gibi. Orada da tabii ki bir ticaret işleniyor bir şekilde. Tematik olarak fotoğraf muhakkak zihninizde canlandı. İki adam pazarlık ediyor, önlerinde ise “değiş-tokuş” yapacakları malları duruyor. El sıkışıyorlar ve X isimli bir şahıs Y isimli bir şahısa 1,5 çuval fındık veriyor. Y isimli şahıs da X isimli şahsa 1 çuval dolusu badem veriyor. Böylelikle işlem saniyede tamamlanıyor. Öyle akıllı telefonlardan internet bankacılığı, IBAN numaraları, EFT ücretleri falan yok.
Peki o alış-veriş, değiş-tokuş neden bire bir gerçekleşmiyor da farklı kilogramlarda gerçekleşiyor, o söz konusu “yer değişimi”. Çünkü her ürünün kendine göre bir değeri var. Her şeyin değeri ise her bir şeyle, birbirleriyle denk ve eşit değildir. Otomatik olarak bu ticaret dünyasının borsa mantığını oluşturuyor ve şekillendiriyor. Bir ürünün var oluşu, o ürünün değerini arttırması veya değerini koruması için yeterli bir gerekçe olamıyor ne yazık ki. Değerini şekillendiren birçok dinamik vardır elbette. Bunlardan ikisini hemen konuya dahil edelim. Birincisi; ürünün piyasada bulunabilirliği yani elde edilebilirliği. İkincisi ise o ürüne olan talep oranı. Aslında bu iki element ekonominin temelini oluşturuyor yani “arz-talep” ilişkisini.
Şimdi gelelim yazımızın konusuna yani “yayın ihalesi”ne…
Yayın ihalesi ile ilgili gerekli teklifler yapıldı. Hatta Federasyon, en geç 28 Şubat Pazartesi günü bir karara varacaklarını ve bu kararı açıklayacaklarını bildirmişti. İlk gelen tekliflerin yetersiz görüldüğü haberler yapılmıştı. Mevcut durumda BEIN şirketinin ve Saran Group’un teklif yaptığı biliniyor, özellikle Süper Lig maçlarının yayınlanması konusunda. BEIN şirketi 150 milyon dolarlık bir teklif sundu. Saran Group ilk yıl 100 milyon dolar olmak üzere Süper Lig TV adından bir yayın kanalı kuracağı planını sundu. Hatta bu kanalı ve yayın organizasyonunu Kulüpler Birliği ile beraber organize edeceklerini ortaya koydu. Medyaya yansıyan genel resim bu şekilde.
Şimdi öncelikle şunu iyi anlamamız gerekiyor; daha yüksek bir teklif gelmiş olsaydı Federasyon düğün dernekle, halay çekerek kabul etmiş olurdu. Belli ki yayın ihalesi konusunda medyaya yansıtıldığı kadar kıran kırana bir rekabet yok ortada. Öyle cazip teklifler de gelmiyor masaya. “Neden daha fazla teklif edilmiyor” diye teklifi veren yayın kuruluşlarına bir eleştiri getirmek ise tamamen manasız ve mesnetsiz. Kabul edelim ki bir şekilde kamuoyuna böyle bir algı empoze ediliyor. “Daha fazla para verilmeli” gibi düşünceler. Kimse satılan ürünün değerini sorgulama gibi bir girişimde bulunmuyor bile.
Ciddi manada soruyorum; Süper Lig’in gerçek değeri nedir? Nasıl bir ekonomi üretiyor? Para ve gelir üretim hacmi hangi seviyede? Dünyada kaç ülke bu maçları izlemek için satın almak için kapıyı çalıyor? Çok açık konuşuyorum; bu sezon tamamlanır ve belki de mevcut yayıncı kuruluşla aynı fiyatlandırmadan önümüzdeki sezon da devam edilebilir. Bu yazı yayınlanırken belki de sonuç açıklanacak ama şunu belirteyim ki hiçbir karar beni şaşırtmayacak. Sizi de şaşırtmasın.
Süper Lig’in mevcut reel değeri zaten yayıncı kuruluş ile yapılmış anlaşmanın zaten çok altında. O yüzden kabul edilecek teklif daha önceki anlaşmayla aynı olması veya altında bile olması çok ciddi bir ihtimaldir.
Çok enteresandır ki tam da yeniden yayın ihalesinin satılacağı sezonda Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray şampiyonluk yarışından tamamen kopmuş vaziyette, ligin orta sıralarında dolaşıyorlar. Bu her ne kadar takımların durumu açısından vahim bir tablo gibi gözükse de aynı zamanda bu total Türk futbolunun değerine de bir o kadar değer kaybettiriyor, zarar veriyor.
Kulüplerin futbol oynaması için oyunculara para ödüyor olması farklı bir denklemdir. İzleyicinin para ödeyip izlemesi farklı bir denklemdir. Orada oyuncu bir profesyonel. İzleyici ise talep ediyor olması gerekiyor. Para ödemek için, izlemek için. Bu talepte bulunması da ortada müşteri koltuğunda oturan izleyicinin bir ürün bulması gerekiyor. Size soruyorum çok basit versiyonda; değeri 4 bin TL olan bir akıllı telefona 10 bin TL verip alır mısın? Piyasada 10 bin TL değerinde akıllı telefonlar varken bir de…
Bu iş biraz “kral çıplak” hikayesine benziyor bir bakıma. Herkesin net bildiği ama kendine bile iç sesiyle söylemekten sakındığı, kaçındığı çirkin bir gerçek. Bununla yüzleşmek zorundayız. Çünkü her şeyin temelinde olduğu gibi bu konunun temelinde de ekonomi var. Niteliği olmayan bir şey üretmek, hiçbir üretmemekten daha büyük bir zarardır. Bir futbol ülkesi olarak ise dünyanın her ne kadar en güzel stadyumlarını inşa etmiş olsak da yeşil alan konusunda ne kadar zayıf bir ülke olduğumuzu görebiliyoruz bugün futbol maçlarını ekrandan izlerken. Önemli olan nitelikli bir stadyum inşa etmek değil. Nitelikli bir futbol kültürü, bir spor kültürü inşa edebilmek. Avrupa’da birçok majör ligde eskimiş, yıkık dökük stadyumlarda maçlar oynanıyor olabilir. Ama ekranda gördüğümüz zemin kalitesi ve futbol kalitesini kendi ekranlarımızda görebiliyor muyuz? Sonuç olarak satılan ürün futbolun kendisi. Güzel bir sinema filmi gişe rekoru kırar, kimse sinema salonlarına turistik gezi amacıyla gitmez.”