Kategoriler: Spor

Ara Gözbek, kulüplerdeki sahiplik olgusunu değerlendirdi

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından spor camiasındaki Rus yaptırımları giderek artıyor.

İngiliz kulübün sahibi Rus iş insanı Roman Abramovich de baskılara daha fazla dayanamayarak Chelsea’yi satışa çıkardığını açıkladı.

Spor yorumcusu Ara Gözbek, bu konuyu Cumhuriyet.com.tr için değerlendirdi.

Ara Gözbek’in “Kulüplerde sahiplik denklemi ve uzantıları” başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:

“Sonunda dalgalar döndürdü dolaştırdı ve bizi yine aynı kıyılara yanaştırdı. Son 10 yıldır ama özellikle son 5 yıldır Türk spor medyası bir konuda ikiye bölünmüştür. Resmen açık açık iki ayrı saf oluşmuştur bu konuda. Meselenin ana başlığı “Kulüpler ve sahiplik“ Bir tarafta çoğalan kalabalık spor kulüplerinin kesinlikle satılması gerektiği ve kulüplerde kesinlikle sahiplik sisteminde yer alması gerektiğini savunuyor. Diğer tarafta toplanan kitle ise kulüplerin asla satılmaması gerektiğini, öyle bir durumda kulüplerde hem kültürel bir parçalanma olabileceğini, hem de çok farklı kaoslar yaşanabileceğini iddia ediyor.

Son günlerde dünya spor gündemine bomba gibi düşen bir haber var; Abramovic’in Chelsea’yi satıp işletmesini devredeceği. Bildiğin bir cafe veya restoranı devreder gibi, satar gibi. Bu haber bizi bir süredir raflara kaldırdığımız bu konuyu yeniden masaya yatırmamıza ve etraflıca düşünmemize neden oldu.

En son üç sene önce bu konuyu kaleme almıştım ve kesin bir tutum içerisindeydim. O zamanlar başka bir kurumda köşe yazıyordum. “Her fani bir gün ölümü tadacaktır” düsturundan “Her kulüp bir gün sahipliği tadacaktır” demiştim. Bugün savunduğumun arkasındayım ama içeriğinde fark ettiğim elementler arttı diyebilirim.

İki pasla santrayı yapalım ve oyunu şuradan açalım; para hacminin astronomik olduğu futbol endüstrisinde paranın şahsi ve şirket olarak sahibi olmaması ticari işlem ve para trafiği açısında sağlıklı? Bu soruyu gerçekten sormamız gerekiyor. Birazdan detaylarına gireceğimiz bu konunun temelinde bu soru yatıyor çünkü. Önce masaya birkaç malzeme bırakalım…

Dört büyük kulübün mevcut borçları:

Fenerbahçe: 8 milyar 547 milyon TL

Beşiktaş: 8 milyar 465 milyon TL

Galatasaray: 6 milyar 974 milyon TL

Trabzonspor: 2 milyar 226 milyon TL

(bu bilgiler basında çıkan son borç bildirimleri üzerinden alınmıştır)

Bu kulüplerin borçları azalmadığı gibi her dönem daha da katlanıyor. En son bu konuyu masaya yatırdığımda rakamlar bunun 3’te 1 oranındaydı. Peki bu rakamları niye bu konuya dahil ettik? Sahiplik konusuyla kulüplerin borçları arasındaki kesişim kümesinde yer alan eleman veya elemanlar nedir? Her şeyin temelinde o paranın bir sahibi olmamasıdır.

Seçim yoluyla kulübe başkan seçilen şahıs, bu kim olursa olsun, yönetim kuruluyla beraber birtakım aksiyonlar alıyor. Bunların birçoğu sportif adı altında ekonomik aksiyonlar. Örneğin oyuncu transferleri. Başkan koltuğunda transferi veya transferleri gerçekleştiren kişiler oyuncular ve bu oyuncuların menajerleriyle sözleşme imzalıyor. Bu sözleşmelerin detayları kamuoyuna asla paylaşılmıyor ama genelde çok ağır bedeller ve şartlar içeriyor. Kulüp başkanları koltuğunda kalabilmek adına popülist kararlar almak zorunda kalıyorlar ve harcayacağı meblağların kendi kaynağından değil, kulübün kasasından harcanacağı için muazzam irrasyonel ve mantık dışı işlere imza atıyorlar.

Çok uzağa gitmeyelim ve şu soruyu soralım; Galatasaray eski başkanı rahmetli Mustafa Cengiz ve yönetimi kendi kasalarından harcayacakları olsa 3 yıl önce Kasımpaşa Kulübü’nde transfer edilen Mbiaye Diagne için 13 milyon Avro ödeyecekler miydi? Fikret Orman, Jeremain Lens için dünyanın bonservisini ödeyip ve böylesine yüksek maaş içeren sözleşmeye onay verecek miydi? Çünkü kulüp başkanlarını ve yöneticilerini iki yol bekliyor böyle durumlarda; Ya bu transfer tutacak ve şampiyon olacaklar ve taraftarın gözünde tabiri caizse “Onlardan kralı olmayacak” …ya da başarısız olacaklar ve yönetim olarak gitmek zorunda kalacaklar ki o zaman şöyle çıkış yolu bekliyor olacak onları; “ne yapalım, bizden sonra gelecek yönetim düşünsün artık” Evet, tam olarak bu işlerin fotoğrafı bu, hatta röntgen filmi. Çok açık soruyorum; Pepe’ye verilen kemiksiz 5 milyon Euro sayın Fikret Orman’ın olsaydı biz Pepe’yi Beşiktaş formasıyla elleriyle kartal işareti yaparken görebilecek miydik?

Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe Divan toplantısında sayın Hulusi Belgü, sayın başkan Ali Koç için “kulübü menajerin eline teslim ettin” gibi bir ithamda bulundu ve tabiri caizse kıyamet koptu. Çok sert reaksiyon veren Ali Koç’un büyük oranda haklı olduğunu da söyleyebiliriz, neden? Sonuçta kulübe olağanüstü kaynak sağlayan Ali Koç’un sportif olarak başarısız olduğunu söylememizde herhangi bir yanlışlık olmaz ama O’na dolaylı yönden yolsuzlukla suçlamak büyü oranda adli suç dahi sayılabilir, eğer kanıtlayamazsın bir de. Ama benim bu detayı bu konuya dahil etmemiz sebebi farklı. Sayın Ali Koç’un bu konuda haklı olduğunu anlatmayacağım uzun uzun. Meselenin temeline inelim.

Bir kulübün sahibi olsa, örneğin Sayın Ali Koç, Fenerbahçe’nin gerçekten teknik olarak sahibi olsa böyle bir ithamda bulunma ihtimali var mı Sayın Hulusi Belgü’nün. Sonuç olarak öyle bir durumda Fenerbahçe, Sayın Ali Koç’un kendi bir nevi malı olacak ve hangi iş insanı kendi kendini sabote edebilir ya da herhangi bir yolsuzluk içinde olabilir. Soru sorabilecek gri bölge dahi kalamaz.

Yıllarca şarkıcı Serdar Ortaç’ın sürekli kumar oynadığına ve servetini harcadığına dair magazin haberleri yapılmaktaydı. Kumar oynamayı buradan destekleyecek halimiz yok tabii ki ama şahsın kendi parasını istediği gibi harcaması bizi niye ilgilendiriyor? Sorgulamak bize nasıl düşüyor? Bunun üstünden itibar suikastı neden yapılıyor? Toplum olarak, medya ve algısı olarak gerçekten olaylara bakış açımızı ve yaklaşımımızı sorgulamamız gerekiyor. Sonuç olarak; bir takımın sahibiyse bir iş insanı istediği oyuncuyla istediği sözleşmeyi sorgulanmaksızın yapabilir. Sonuç olarak kar ve zararı tamamen kendi sorumluluğu içerisinde değerlendirebileceği bir durum oluşuyor.

Kulüplerin nasıl soyulduğuna dair yüzlerce şehir efsaneleri türetiliyor. Ama bunların muhtemelen büyük bir kısmı doğruluk payı içeriyor. Bundan birkaç yıl evvel batıp kapanmak zorunda kalan bazı Anadolu takımları ve o dönemki yöneticileri hakkında bir soruşturma açsalar her şey belki de ortaya çıkacak. Geri menajer üzerinden yapılan para trafiğini herhangi bir şekilde izini sürmek çok mümkün değil. Çünkü genelde bu işler tabiri caizse kitabına uyduruluyor.

Örneğin bir jenerik senaryo; bir futbolcunun bir menajeri var ve başkanla yeni mukavele yapabilmek için bir toplantı gerçekleştiriyorlar. Başkanın kendi çalıştığı bir paravan menajer olabiliyor. Buna “taklacı menajer” diyoruz. Futbolcunun menajerini kovmasını ve başkanın kendi istediği menajerle çalışmasını istiyor. Futbolcu normalde diyelim ki 1 milyon Avro talep edecekti. Başkan diyor ki “Ben sana 1 milyon 250 bin Avro vereceğim ama bir şartla, benim menajerimle çalışacaksın” ama diyor ki “sen hiçbir işe karışma, biz menajerle halledeceğiz”. Gerçekten de futbolcuya 1 milyon 250 bin Avro veriliyor ama mukavele 1,5 milyon Avro üzerinden hazırlanıyor. Kalan 250 bin Avro menajer ve olası bir şekilde kulübün başkanı veya yöneticileri arasında pay edilerek kulübün parasını kaba tabirle ‘götürmüş’ oluyorlar.

Peki diyelim ki böyle bir operasyonun içerisinde yer alan başkan, başkan değil de kulübün bizzat patronu yani sahibi olsa sizce böyle bir hadisenin yaşanma ihtimali nedir? Mümkün değil. Sonuç olarak patron kendi parasını neden çalsın? Kendi kasasını neden soysun? Ancak ve ancak şöyle bir senaryo yaşanabilir. Patronun yanında birtakım yöneticiler olabilir, onlar da der ki “şu hocayla çalışalım” veya “şu futbolcuyu alalım.” O yönetici veya yöneticiler de o futbolcunun veya teknik adamın menajeriyle yakınlık ilişkisi olur veya bağlantısı olur, böylelikle aradan gayrı resmi bir komisyon yani “hanut” koparabilir. Ama bu iki hadise arasında gece gündüz farkı kadar ciddi bir mantık farkı var.

Şu anda mevcut düzende kulüpler, dernek statüsünde yer alıyor. Yani semtlerimizde yer alan Sivaslılar derneği veya Elazığlılar derneği arasında pek bir fark yok diyebiliriz hukuk karşısında. Ama daha büyük bir sorun; mevcut düzende hiçbir başkan veya yönetimin kalıcı sorumluluğu yok. Yani gidip Messi’yle yıllık 50 milyon Avro’luk bir kontrat yapıp, sonra “ne haliniz varsa görün” deyip çekip gidebilir kulübün görevinden. Örneğin Türkiye’de Kasımpaşa Spor Kulübü’nde böyle bir hadise yaşanabilir mi? Ya da medyada Kasımpaşa Spor’un borçları gibi konuları gündeme geliyor mu? Hayır, her şey belirli bir düzende. Çünkü bir sahibi var; Turgay Ciner. Ödemeyi o yapıyor, borcun muhatabı o. Konu orada kapanıyor.

Buraya kadar tamam, şimdi işin diğer tarafından bir ele alıp sorgulayalım. Şu ana kadar benim mevcut yorumum ve analizim sahadaydı. Abramovic’in Chelsea’yi satıyor olmasıyla şöyle bir düşünce gelişmiş olması lazım sahipliği savunan herkeste. Öncelikle her satılan kulüp ne yazık ki Paris Saint Germain veya Chelsea gibi olmuyor demeye başlıyorduk ki bu örnek de artık çürümeye başladı çünkü Chelsea satılıyor. Sahiplik sisteminde spor kulüplerini bekleyen şöyle bir risk ve tehdit var; düşünün 125 yıllık Beşiktaş Kulübü satıldı diyelim veya Galatasaray. Birkaç yıl geçti, işler zarar etmeye başladığı an kulübün sahibi isterse kulübü kapatabilir bile. Bir bakkalı, bir manavı, bir butik, bir mağazayı kapatır gibi. Devredebilir ki bu bile enteresan bir resim ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Akademik olarak düşünürsek; her spor kulübünün kendine özgü sosyokültürel bir tabanı mevcuttur ve kendine özerk bir taraftarlık ve kulüp idare anlayışı vardır. Buna istendiği takdirde gelenekselcilik denir, istendiğinde ise uyulması şartlı görünmeyen anayasası var denilebilir. Diyelim ki Galatasaray Kulübü satıldı. Normalde Fransız ve lise kültüründen gelen bir alt yapısı varken kulübü bir Çinli iş insanının aldığını düşünelim. Çin kültürü hiç mi kulübün kültürüne entegre olmayacak ya da herhangi bir dokusuna işlemeyecek. İddia ediyorum, formasındaki tasarımı dahi şekillendirebilir, daha Uzak Doğu hatları dahil olabilir. Peki 15 yıl aradan geçti diyelim ve kulüp yeniden satılacak ve bu kez bir Rus oligarkın eline geçecek. Kulübün kültürel olarak yaşayacağı geçişi ve değişimi hayal edebiliyor musunuz? Bu bir yerden sonra orijinal bir şeyin tamamen kendi “yan sanayi”sine dönüşmesine neden olacak. Bir gün gelecek ve biz kendimize hiç benzemiyor olacağız. O yüzden bu gerçekten sanıldığı kadar basit bir sistemsel geçiş değil. Telefona indirilen herhangi bir yazılım güncellemesi gibi bir şey değil.

Dünyanın ekonomik gerçekleri ve futbol dünyasındaki gelişen para hacmi sebebiyle mecburi olarak bir gün muhakkak dünyada tüm spor kulüpleri bir yerde özelleştirilecek ve satılacak. “Her fani bir gün ölümü tadacaktır” kesinliği gibi “her kulüp bir gün sahipliği tadacaktır” Ama bunun bedeli ne ve ne kadar ağır olacak gerçekten korkuyla bekleyip göreceğiz.”

Paylaş

Son Haberler

İzmit’de Erkeklerin Aradığı Kadınlar Son Dakika

İzmit'de Erkeklerin Aradığı Kadınlar Son Dakika Genel olarak erkeklerin diğer deyişle, Hepimizin hayatı kendine göre…

3 sene Önce

Galatasaray, Barcelona’ya gol izni vermedi

Galatasaray'ın deplasmanda Barcelona'yla 0-0 berabere kaldığı maçta ilginç bir istatistik ortaya çıktı.Kalesini gole kapatan Galatasaray,…

3 sene Önce

İspanyol kaleci devleşti!: Barcelona 0-0 Galatasaray

UEFA Avrupa Ligi son 16 turunda deplasmanda Barcelona ile karşılaşan Galatasaray, müsabakayı 0-0 berabere tamamlayarak…

3 sene Önce

CHP’li Özgür Özel’den iktidara Türkiye Varlık Fonu tepkisi

Türkiye Varlık Fonu ile LYY Telekomünikasyon AŞ arasında Türk Telekom'un toplam sermayesinin yüzde 55’ini temsil…

3 sene Önce

Trendyol kadın girişimcileri dijitalleştiriyor, işlerini büyütmelerine katkı sağlıyor

UN Women ve UN Global Compact ortak inisiyatifi olan Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) imzacısı olan…

3 sene Önce

İbrahim Kalın: Savaşın sona ermesi için nihai karar Putin’den gelecek

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, katıldığı CNN International canlı yayınında Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasındaki arabuluculuk…

3 sene Önce

Gezinme deneyiminizi iyileştirmek için çerezleri kullanıyoruz.