Bu yıl 58’incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ilk gününde izleyiciyle buluşan bir diğer Ulusal Yarışma filmi Nazlı Elif …
Bu yıl 58’incisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ilk gününde izleyiciyle buluşan bir diğer Ulusal Yarışma filmi Nazlı Elif Durlu’nun ilk uzun metrajlı filmi “Zuhal” oldu. Başrolünde Nihal Yalçın’ın etkileyici bir performans sergilediği film iddialı cümleler kurmadan meselesini anlatan ve izleyiciye yüksekten bakmayan bir film olarak zaten güçlü başlayan ilk günün çıtasını daha da yükseğe çekti. Gerek selman Nacar (“İki Şafak Altında”) gerekse Elif Nazlı Durdu ilk filmlerini çeken sinemacılar olarak dikkatle takip edilmesi gereken isimler olduklarını kanıtladılar.
“Zuhal” bir kadın filmi elbette; hem baş karakteri yüzünden hem de yönetmeni yüzünden. Son zamanlarda kadın filmi dediğimizde aklımıza genellikle şiddet gören veya aşk acısı yaşayan ve/veya ailesi ya da kocasıyla çocuğu arasında kalıp vicdani açmazlar yaşayan kadınların hikayelerini anlatan filmler geliyor. Bunların neredeyse klişe haline gelmiş olması ve hikayesini başka önermeler üzerinden kuran filmlerin azlığı ciddi bir mesele sinemamız adına. Bu anlamda “Zuhal” şehirli, kendi kendine her anlamda yeten, etrafındaki erkeklerin onu ezme çabalarını kolaylıkla savuşturan, güçsüzlüğüyle ya da ezimişliğiyle değil de hayatının kontrolüne sahip, gerektiğinde altında çalışanlara mobbingini uygulayacak sahicilikte, politik doğruculuktan ziyade tavizsiz tavrıyla kendini var eden bir birey. Son zamanlarda izlediğimiz en kompleks ama bir yandan da en sempatik karakterlerden biri Zuhal ve bunun için de hem filmin yönetmeni Nazlı Elif Durdu’ya (ve onunla birlikte senaryoyu yazan Ziya Demirel) hem de bu karakteri müthiş bir ustalıkla canlandıran Nihal Yalçın’a şapka çıkarıyoruz.
Bu iki isme kısaca biraz daha değinmek isterim. Filmi izledikten sonra şunu düşündüm; yönetmen ve oyuncu çok nadir olarak bu kadar iyi anlaşır, ya da birbirlerini bu kadar dengeler. Öyle ki, sanki yönetmenin uçmak istediği yerde oyuncu onu dizginlemiş, oyuncunun kaptırıp gitmek istediği yerde yönetmen onu sakinleştirmiş ama kimi anlarda da birlikte köpürttükçe köpürtmüşler, kahkahalar atarak sahneleri zar zor tamamlamışlar. Hele bir sevişme sahnesi var ki, dünya sinemasında bile bu kadar iyi tasarlanmış, bu kadar iyi oynanmış ve bu kadar iyi çekilmiş olanını bulmak zordur. Elbette neredeyse tamamı bir apartmanda geçen (arada sokağa da çıkıyoruz ama fazla uzaklaşmadan) filmdeki diğer karakterlerin de hakkını yemeyelim. Özellikle Zuhal’in hayatına her türlü müdahaleyi kendine hak gören annesi rolünde Nur Sürer müthişti.
Aynı şekilde kısacık sahnesiyle unutulmaz bir performansa imza atan emekli idari hakim rolünde Şebnem Sönmez onu ne kadar özlediğimizi hatırlattı. Zuhal’e “yürüyen” ve reddedildiğinde “beni yanlış anladınız” atarıyla yine karşısındaki kadını ezmeye çalışan zampara apartman sakini rolünde Fatih Al ve filmdeki belki tek gerçekten ezilen kadın rolüyle filmin en iç acıtıcı sahnesinde kalbimizi hafifçe burkan Burcu Halaçoğlu da yine kadronun dikkate çeken isimleri bizce.
Rolünün ağırlığı ve performansının mükemmele yaklaşan seviyesiyle Nihal Yalçın Antalya’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünün en önemli adaylarından biri şüphesiz. Nazlı Elif Durdu’nun En İyi İlk Film ödülüne de çok yakın durduğunu düşünüyorum açıkçası, ama izlemediğimiz başka ilk filmler de var, bu konuda kesin bir yargıya varmak için çok erken. Aslına bakarsanız her şey için çok erken, daha izlenecek 8 film, üzerine konuşulacak sayısız mesele var. Yine de “Zuhal”in koridorundaki o şifonyerin en absürd dekor parçası olduğu hususunda eminim ve her eve de lazım olduğunu düşünüyorum. Müthiş bir detay, olağanüstü bir fikir, çok da işlevsel bir mobilya; daha ne olsun?