Önce boşaltılmasını büyük bir hüzün ile izledik, sonra yavaş yavaş yıkılışını. Bir yerlerde duyduğumuz bir koku bize geçmişten bir anı hatırlatır …
Önce boşaltılmasını büyük bir hüzün ile izledik, sonra yavaş yavaş yıkılışını. Bir yerlerde duyduğumuz bir koku bize geçmişten bir anı hatırlatır. Ben de ailemle gittiğim eski Atatürk Kültür Merkezi’nde duyduğum o kokuyu hatırladım. Ne çok emek, ne çok sanatçının teri var AKM sahnelerinde. Şimdi de yeni Atatürk Kültür Merkezi’nde büyük emekler, ihtişamlı gösteriler, tiyatrolar seyredeceğiz.
29 Ekim’de açıldı ve tabii biz davetli değildik. Önceki gün ise biletli ilk temsili seyretmeye gittik. Her şey çok güzel görünüyordu. “Sinan” operasını seyrettik.
Eserin bestesi Prof. Hasan Uçarsu’ya, librettosu Halit Refiğ’in aynı adlı senaryosundan hareketle Dr. Bertan Rona’ya ait. Orkestra şefliğini Gürer Aykal, sahne yönetimini ise İtalyan yönetmen Vincenzo Grisostomi Travaglini üstleniyor.
Sinan rolünü Ali Murat Erengül üstleniyor.
Ben bir opera sanatı uzmanı değilim. O kısmını işin uzmanı eleştirmenler beğenir mi bilmem, zaten yakın zamanda okuruz eleştirileri. Ama şunu söyleyebilirim ki gösterişli, ihtişamlı bir dekor, bizi bizden alan bir orkestra ve özellikle dinlemekten çok keyif aldığım iki isim var: Mimar Sinan’a ses veren Ali Murat Erengül ve Mihrimah Sultan’a ses veren Hale Soner.
Erengül’ün güçlü sesine diyecek yok, yorumu da sesi kadar güçlü. Erengül’ün her kelimesinin anlaşılması önemliydi bence çünkü çoğu zaman birçok sanatçının kelimeleri eserin bütününde anlaşılmıyordu. Bunun için de bir çözüm bulunmuş, sahnenin üst kısmında yer alan ekrandan okuyabildik.
Hale Soner, Mihrimah Sultan’ı canlandırıyor.
Soner’e gelince role ve sahneye hakimiyeti çok iyi, sesine, yorumuna zaten diyecek yok, kendini kanıtlamış bir opera sanatçısı. Devlet Opera ve Balesi’ndeki herkes bu yapıta büyük emek vermiş. Orkestrayı ise işinde çok başarılı bir isim Şef Gürer Aykal yönetti. İki perde olarak hazırlanan yapıt, önceki günkü temsilde 90 dakika kesintisiz olarak sahnelendi. Bertan Rona’nın finalde Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirini kullanması çok etkileyiciydi. Rona, bu metinde kronolojinin değil ontolojinin önemli olduğunu daha önce verdiği demeçlerde dile getirmişti. Rona, “Çünkü bizler bu coğrafyanın insanları olarak zaman dediğimiz şeyin yaratılmış bir şey olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu metinde kronoloji değil ontoloji önemli, yani tevhit kavramı bütün eserin temelinde yer alıyor. Hem mekânda hem de zamanda birlik söz konusu. Bizden bir konuyu, İslam muhitinden ve doğudan bir konuyu, Avrupa medeniyetinin ifadesini en yüksek noktada bulduğu bir opera formuyla vermek gibi riskli bir unsuru barındırdığı için zorlandığımı itiraf edebilirim” açıklamalarını yapmıştı. Rona’nın tüm bu söylemlerini yapıtta açıkça görebiliyoruz.
Opera’nın konusuna gelecek olursak, 1538’de Sinan’ın Prut Nehri üzerine inşa ettiği köprüyle Kanuni Sultan Süleyman’ın dikkatini çekmesini, sonrasında aralarında gelişen dostluğu ve Sinan’ın birbirinden değerli eserlerinin ardındaki öykü ve olayları anlatılıyor.
Dün akşam dünyanın en önemli orkestralarından Londra Filarmoni Orkestrası konserine ev sahipliği yapan AKM’de, “Aida” operası da 7 ve 8 Kasım tarihlerinde sahnelenecek.