1 Kasım 1922 ve 1 Kasım 1928’de yapılan “Saltanatın Kaldırılması” ve “Harf Devrimi”nin yıl dönümlerini kutlayan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD …
1 Kasım 1922 ve 1 Kasım 1928’de yapılan “Saltanatın Kaldırılması” ve “Harf Devrimi”nin yıl dönümlerini kutlayan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), “‘Mustafa Kemal’ diyor, ama zorda kaldıkları dönemler dışında, bir türlü ‘Atatürk’ diyemiyorlar” ifadelerini kullandı.
Derneğin yaptığı saltanatın kaldırılmasına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Ulusal Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlandırılmasından hemen sonra başlatılan devrimler döneminin ilk adımı, kuşkusuz 1 Kasım 1922 de saltanatın kaldırılmasıdır. Bu kutlu devrimin üzerinden 99 yıl geçmesine karşın saltanatı diriltme ham hayali kimi şaşkınlarca halâ sürdürülebilmektedir. Son yıllarda “Yeni Osmanlıcılık” adıyla ortalığa dökülen kadim Laik Cumhuriyet karşıtlarının Atatürk düşmanlıklarının temelinde yatan nedenlerden biri de budur. Atatürk düşmanları; Ulusal Kurtuluş Savaşını zoraki kabulleniyor, sonrasını – devrimler dönemini – reddediyorlar. Bu nedenle ‘Mustafa Kemal’ diyor, ama zorda kaldıkları dönemler dışında, bir türlü ‘Atatürk’ diyemiyorlar. Yazık ki; güya Cumhuriyetçi bazı aymazlar da, 1 Kasım 1922 tarihli bu büyük devrimin önem ve anlamını yeterince kavrayamıyor, gerektiği gibi savunamıyorlar.
Atatürk ve Gazi Meclis 1 Kasım 1922 tarihli bu Devrim Yasası ile, ne Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca yaşadıkları Sultan Vahdettin ve avenesinin affedilmez ihanetleri nedeniyle bir intikam ve hesaplaşma içine girme, ne de ulusun geçmişle bağını koparma amacı gütmüşlerdir. Saltanatın kaldırılması; Mudanya Mütarekesi sonrasında, emperyalistler, Saray ve İstanbul Hükümetinin somut ve çok tehlikeli hamleleri sonucu alınan zorunlu bir karardır. Mudanya Mütarekesi ile masa başında da yenilgiye uğrayan 1. Dünya Savaşının galip ülkeleri, Lozan’da yapılacak barış konferansına İstanbul Hükümetinden de delege istemişler, Sadrazam Tevfik Paşa da Padişah’ın onayı ile bu konuda Ankara ile yazışmalara başlamıştır. Emperyalist ülkelerin bu çağrı ile yaratmak istedikleri iki başlılık, galip Ankara’nın gücünü kırma amaçları ve Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’un aldığı teslimiyetçi tutum göz önüne alınarak 30 Ekim 1922 günü TBMM konuyu görüşmeye açmıştır. Şehitlerimizin emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni; Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak sonsuza dek yaşatmanın ancak, Atatürk’ün antiemperyalist – tam bağımsızlıkçı – halkçı – devrimci ideolojisinden ayrılmamak ve Aydınlanma Devrimlerini korumakla olanaklı olduğu hiç unutulmamalıdır.”
“BAŞI DİK BİR ULUS”
Derneğin Harf Devrimi ile ilgili yaptığı açıklama ise şöyle:
“Emperyalist işgali, kadın erkek yiğit Anadolu insanıyla 3 yıl 3 ay 22 gün süren Bağımsızlık Savaşını zafere ulaştırarak sonlandıran ve Türkiye Cumhuriyetini kuran Büyük Atatürk, birbiri ardına yaptığı Aydınlanma Devrimleri ile yarınlarına güvenen başı dik bir ulus, onurlu ve saygın bir devlet yaratmıştır. Osmanlı döneminde 6 yüzyıl boyunca Arap harfleriyle eğitim gören Anadolu halkının bu alfabeyle başarılı olamadığı 28 Ekim 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında açıkça ortaya çıkmıştır. Bu sayıma göre Türkiye’de yaşayan insan sayısı 13.649.945’tir ve yapılan istatistiki çalışmalar nüfusun en fazla yüzde 10’unun okuryazar olduğunu göstermiştir. Üstelik bu okuryazarlık, genelde entelektüel derinlik içermeyen, çoğunluğu en basit halde okuyabilme ve yazabilme düzeyindedir. Bu kahredici durumun başat nedeni ise, Arap harflerinin Türkçe sözcüklerin yapısındaki seslerle uyumsuzluğudur.
Öteden beri Türk Dili üzerine çalışmalar yapan Atatürk sorunu ve nedenini net olarak bilmekte, toplumsal cehaletin ortadan kaldırılması için alfabe değişikliği yapılmasının zorunlu ilk iş olduğunu görmektedir. Bu nedenle, ivedilikle Latin Alfabesini eklenen yeni harflerle (ç, ğ, ö, ş, ü) Türkçe ses yapısına uyumlu hale getirerek Türk Abecesini hazırlatmış ve 1 Kasım 1928’ de kararlı bir şekilde Harf Devrimini gerçekleştirmiştir. Harf Devrimi ile; daha Milli Mücadele döneminde, hem de en netameli günlerde (15-21 Temmuz 1921) Maarif Kongresi toplayarak öğretmenlere Kemalist Devrim’in hedeflerini gösteren Atatürk önderliğinde, Millet Mektepleri, Gece Kursları, Gezici Kurslar açılarak okuma – yazma seferberliği başlatılmıştır. 16 – 45 yaşları arasında olanların kurslara katılmaları zorunlu kılınmış, işyerlerinden hastanelere, kışlalardan parklara tüm ülke bir okula dönüştürülmüştür. 1923’ te Osmanlı’dan kadınlarda yüzde 0,4, erkeklerde yüzde 7 olarak devralınan, 1927’ de en fazla yüzde 10 olduğu saptanan okuyup yazabilen nüfus sadece 8 yılda, 1935’ te yüzde 20’nin üzerine çıkarılmıştır ki, bu bir dünya rekorudur. Çünkü; büyük Devrimci Atatürk önderliğinde tarihimizde ilk ve – yazık ki – son kez eğitim ülke gündeminin başında yer almıştır.”