Getty ImagesÇin’in dünyaya yeni bir koronavirüs keşfettiğini duyurması üzerinden tam iki yıl geçti. Bu açıklamanın yapıldığı 31 Aralık 2019’dan …
Çin’in dünyaya yeni bir koronavirüs keşfettiğini duyurması üzerinden tam iki yıl geçti.
Bu açıklamanın yapıldığı 31 Aralık 2019’dan bu yana, çalışma şeklimizden, önümüzdeki tedavi imkanlarına kadar dünya inanılmaz bir hızla değişti.
İşte pandeminin başlangıcından bu yana öğrendiğimiz beş şey:
1. MRNA aşıları işe yarıyor ve çok çabuk yapılabiliyor
Araştırmacılar, neredeyse pandemi başlar başlamaz, Covid-19’a karşı aşı yapmak için kolları sıvadı.
İlaç şirketlerinden bazıları, daha önce insanlar üzerinde kullanılmasına hiç izin verilmemiş bir teknolojiyle mRNA aşıları üretmeye karar verdi.
Aldıkları riskin karşılığını gördüler. Pfizer-BioNTech (ve daha sonra Moderna), Covid-19 için, mRNA kullanan herkesten daha hızlı bir aşı geliştirmekle kalmadı; bunu yaparken benzer bir teknolojiyle bir dizi yeni tedavi yapılmasının da kapısını araladı.
Süreç, mRNA olarak adlandırılan genetik koddan ufak bir parça alıp yağla kaplanmasıyla başlıyor. Böylece hücreler tarafından emilebiliyor ve antikor üretilmesini sağlayan bir dizi talimat işlevini görüyor.
Koronavirüs aşılarında mRNA, hücrelerimize Covid-19 virüsünün küçük bir parçasını üretmeyi öğretiyor.
Bu küçük parça zararlı değil. Vücudun bağışıklık sisteminin virüsü tanımasını sağlayarak, ileride koronavirüse yakalanırsanız mücadele etmesini sağlıyor.
Ancak mRNA’nın kullanılabileceği alanlar Covid aşısı ile sınırlı değil.
HIV ve Zika virüsü ile, grip gibi hastalıklara karşı aşı geliştirilmesine yardımcı olabileceği gibi, vücudun bağışıklık sistemini kanser hücrelerine saldırması için eğitmekte; kistik fibroz hastalarının hücrelerindeki eksik proteinlerin tamamlanmasında ya da multipl skleroz hastalarında bağışıklık sisteminin sinir sistemine saldırmasını durdurmakta kullanılması mümkün.
mRNA tedavileri ile ilgili çalışmalar yıllardır sürüyor, ancak Covid-19 aşıları ile ilk kez uygulamada işe yaradıkları anlaşıldı. Bu başarı, milyonlarca kişinin hayatını değiştirecek araştırmalara ışık tutabilir.
2. Covid-19 hava yoluyla ilk başta tahmin ettiğimizden çok daha kolay yayılıyor
Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19 salgını başladıktan yaklaşık dört ay sonra ‘Covid-19 havadan bulaşmaz’ diye tweet atmış, kuruma bağlı uzmanlar da maske kullanımının şart olmadığı yolunda açıklamalar yapmışlardı.
Ancak o zamandan bu yana öğrenilenler bunu değiştirdi. Dünya Sağlık Örgütü artık, başkalarının yanında maske takmanın olağan hale gelmesi gerektiğini belirtiyor.
Bunun nedeni, Covid-19’un yalnızca başkaları öksürdüğü ya da hapşırdığı zaman kısa süre havada kalan büyük damlalardan ya da virüs bulaşmış bir yüzeyle temastan geçmediğini gösteren bulguların artması.
Dünya Sağlık Örgütü şimdi virüsün sprey gibi havada daha uzun süre kalan çok daha küçük parçacıklarla da bulaşabildiğini söylüyor.
Soluma yoluyla virüs kapmak
İngiliz Tıp Dergisi ‘British Medical Journal’, yakın mesafeden soluma yoluyla virüs kapma olasılığının, havaya saçılan büyük damlalardan çok daha fazla olduğunu belirtirken, yüzeylerden virüs bulaşmasının da görece düşük bir ihtimal olduğunu yazdı.
Araştırmalarda 2 metreden daha uzaktayken ya da bir Covid hastasının birkaç dakika ya da birkaç saat önce bulunduğu yerdeki havadan virüs bulaşan vakalara rastlandı.
Amerikalı tanınmış moleküler biyoloji ve bağışıklık profesörü Paula Cannon, çoğu zaman virüsün iyi havalandırılmayan kapalı mekanlarda maske takmayanların konuşması, şarkı söylemesi, hatta sadece nefes almasıyla havadan bulaştığını belirtiyor ve kapalı restoran ve barların bu nedenle çok tehlikeli olduğunu söylüyor.
El yıkamak ve yüzeyleri temizlemek hâlâ iyi alışkanlıklar, ancak maske takmak ve havalandırma çok daha önemli.
3. Evden çalışma devam edecek
Pandemi sırasında tüm dünyada milyonlarca kişi evden çalışmaya başladı.
Teknik olarak daha birkaç yıl öncesinde bu mümkün değildi, ancak Covid görüntülü toplantıların kolay olduğunu gösterdi.
Sosyal medya devi Twitter, 2020’nin Mayıs ayında “Twitter çalışanları artık sonsuza kadar evden çalışabilir…geçen birkaç ay bunun mümkün olduğunu gösterdi” açıklamasını yaptı.
Facebook da bu yıl benzer bir açıklama yaptı.
Boston Consulting şirketinin 190 ülkede 200 binden fazla kişi üzerinde yaptığı araştırma, çalışmalarının bir kısmını evden yapacağını düşünenlerin oranının yüzde 89 olduğunu gösterdi. Bu oran pandemi öncesine göre yüzde 31 daha fazla.
Düşük ücretli ve iş güvencesi olmayan işlerde çalışanlar içinse esnek çalışma imkanı sınırlı olabilir ve toplumdaki eşitsizliği daha da artırabilir.
4. Pandemi en çok toplumun zayıf kesimlerini vurdu
Covid-19 dünyadaki eşitsizlikleri daha da belirgin hale getirdi.
İngiltere’de yapılan bir araştırma, ülkenin en yoksul kesiminde koronavirüse yakalanma oranı yüzde 11,4 iken, yoksulluğun en az olduğu yerlerde bu oranın yüzde 7,8 olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmada, azınlıktaki etnik grupların pandemiden daha çok etkilendiği görüldü.
Aynı durum ABD’de de görüldü.
Geliri yüksek ve orta düzeyde olan ülkelerde nüfusun yaklaşık yüzde 70’inin aşıları tamamlanmış durumda. Oysa düşük gelirli ülkelerde bu oran yüzde 4’e düşüyor.
Omicron varyantına karşı korunmak için takviye aşılar yapılırken, düşük gelirli ülkelerde aşılamanın yavaş olması büyük tehlike yaratıyor.
5. Covid-19 krizinin sona erip ermeyeceğinden artık pek emin değiliz
Sürü bağışıklığı pandeminin başlangıcında sık duyulan bir ifadeydi. Hastalığa yakalanarak veya aşılanarak direnç kazananlar çoğalırsa virüsün büyük bir tehlike oluşturmayacağı fikrine dayanıyordu.
Bu artık zor görünüyor. Çünkü bağışıklık sistemi zamanla zayıflıyor. Takviye aşılar bu yüzden yapılıyor.
Güney Afrika’daki Witwatersrand Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin dekanı Profesör Shabir A Madhi, enfeksiyon veya aşılanma ardından sağlanan korunmanın yaklaşık altı ile dokuz ay arasında sürdüğünü belirtiyor.
Aşılar, hastalığın ağır seyretmesine karşı koruma sağlasa da, Covid’e yakalanma riskini tamamen yok etmiyor.
Ayrıca virüsün çok sayıda varyantı türedi. Bunların bazıları daha bulaşıcı ve aşılarla önlenmesi daha güç olabilir.
Mutasyonlar sürdükçe virüsle yaşamamız ve aşıları sürekli yeni varyantlara uyarlamamız gerekebileceği anlaşılıyor.
Bu senaryoda, aşılanma oranı yüksek ülkeler bir tür normalliğe dönebilecek ve Covid’e yakalananlar olsa da sağlık sistemlerinin felce uğramayacağını bilecekler.
Ancak Omicron varyantının yayılması aşılarla iyi korunan ülkelerde bile tekrar sosyal mesafe kurallarına dönülmesine ve aşı takviyesi için halka çağrılar yapılmasına yol açtı.
Yeni Zelanda ve Hong Kong gibi Covid oranı düşük olan az sayıda ülke için bir başka ikilem daha var.
Dünyanın geri kalanında Covid’in bitecek gibi görünmediğinden; ya sıkı karantina ve seyahat kısıtlamalarına devam edecekler ya da kapıları açıp daha fazla Covid girmesine izin verecekler.